Orada kimse var mı; yok, insanlık öldü!
Deprem, sel gibi ilahi/doğal felaketlerin bitmesi bile beklenmeden sosyal medyada provakatif paylaşımlar dolaşıma giriyor. Bunlardan bir kısmı ölüm dâhil olmak üzere her unsuru saldırı malzemesi kullanmaktan imtina etmeyen iktidar muhalifleri olurken bir kısmı da sahte hesaplar üzerinden yayılıyor.
Koca koca adamlar, iktidar düşmanlıkları akıllarını örtmüş gibi davranmaktan da korkmuyor! Ne yazdıklarının dakikalar içerisinde yalanlanacağı/yalanlarının deşifre olacağı gibi bir endişeye sahipler ne de taraftarları arasında yaygın bir kin oluşturdukları için vicdan azabı hissediyorlar!
İktidar aleyhine oluşturacakları en ufak bir etki için insanları, kutsalı kullandıkları gibi ölüm gibi evrensel ve insanlığın ortak paydası bir acıyı istismar etmekten de çekinmiyorlar. Bazıları için değer kavramı/algısı yok; bunu öğrendik de ölümü suistimal eden bir zihniyete tanıklık etmek ne kötü bir tecrübe!
***
Bir Müslüman olarak Hz. Muhammed A.S.’a yönelik iğrenç çizimi paylaşan siyasi temsil figüründen, devlet kurum binalarının yıkıldığını yazan genel başkan yardımcısına kadar fütursuz ve sorumsuz bir anlayışın yansımalarını görüyoruz.
Almanya’nın, Danimarka’da İslam karşıtı eylemleriyle bilinen Rasmuş Paludan’ın ülkeye girişinde gözaltına alınıp sınır dışı edildiği bir dünyada, Müslüman bir kadının bu karikatürü paylaşması paradoksunu ne açıklayabilir? Yine Belçika’da, ilkokuldaki öğrencilerine bu çizimi gösteren öğretmen görevden alınırken bizdeki Müslüman bu paylaşımını (tepkilerden dolayı) sessizce silivermekle yetindi!
“Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize!” İnancımız gereği defaatla söylemekten yorulmadık, hep yineleyeceğiz; “Gerçekten, inanmış gibi görünmek, Müslüman’mış gibi yapmak zorunda değilsiniz!” Tam aksine gerçek inancınızı, akaidinizi paylaşırsanız bizler de sizlerin inancınızı ve buna paralel ortaya çıkan tezahürleri daha anlayışla karşılarız!
Bu provokatif eylemler insanlıktan o kadar uzaktır ki devlet bir yandan deprem gibi korkunç bir felakete karşı mücadele ederken, enkaz altından insan kurtarmaya çalışırken diğer taraftan da ülkeyi karıştırmak, nefret tohumlarını yaymak isteyenlere karşı siber bir savaş vermek zorunda bırakılıyor!
***
Teknik ve üslup hep aynı yol üzerinde ilerler! Saldırmak için puslu hava koklayanlar ne yangın ne deprem ne sel ne de göçük bilir! Onlar, felaketler/ölümler üzerinden dahi kazanım elde etmeye çalışan korkunç akbabalar gibi tüm bunları fırsat ve malzeme olarak görür! Ne insan hayatı ne insanların acısı ne de incitilen kişiler umurlarındadır!
Toplumu ayrıştırmak, kaos oluşturmaya çalışmak, devlete güveni sarsmak, yeni tefrika noktaları bulmak için her yolu mubah gören kan içicilerden hiç farkları yoktur! Sırtlarını dayadıkları ağababalarının yıkılmaz zannettikleri kaypak gölgesinden aldıklar güçle topluma zehir akıtmaya devam ederler!
Bilmedikleri, akledemedikleri nokta ise o zehrin dönüp dolaşıp kendilerine ulaşacağı, kendilerini tüketeceği olmaktadır! Nitekim devlet bir eliyle insan canını kurtarmaya çalışırken diğer eliyle de toplum içerisinde kin ve nefret yaymaya çalışan provokatif hesapların peşine düşmüş, çoktan işlem başlatmıştır bile…