OPERASYONLARIN EKONOMİYE ETKİSİ
Geçtiğimiz hafta Al Jazeera Arapça'ya son günlerde ülkemizde yaşanılan terör olayları ve devletimizin bu olaylara karşı verdiği silahlı mücadelenin ekonomimize nasıl bir etkisi olduğu ve olacağı konusunda bir röportaj verdim. Sizlerin de bu konuyu merak ettiğinizi düşünerek bu röportajı burada sizlerle paylaşmak istedim.
Türkiye hem DAEŞ ile hem de PKK ile aynı anda silahlı mücadeleye başladı. Sizce Bu operasyonlar ekonomiyi nasıl etkiler?
Terör, ülkemizin otuz yıldır birinci sorunu durumundaydı. Bu süre zarfında süren çatışmalar neticesinde binlerce can kaybı ve ekonomik zarar meydana geldi. Bu ekonomik zarara kısaca değinmek gerekirse; Türkiye, 1984-2012 döneminde yıllık ortalama %4,07'lik bir büyüme performansı sergilemiştir. Terörün mali sisteme negatif etkilerinin Türkiye'nin büyüme performansına yıllık %0,25 etkisi olduğu varsayıldığında, 28 yıllık dönemde terör olmasaydı, Türkiye'nin yıllık büyüme oranı %4,31 olacaktı. Bu varsayıma göre, %0,25'lik bir kaybın 28 yıllık dönemde Türkiye'ye maliyeti 596 milyar $. Aynı şekilde, terörün Türkiye'nin büyümesinde yıllık %0,50 etkisi olduğu varsayıldığında, maliyeti 1,2 trilyon $, yıllık %1 etkisi olduğu varsayıldığında ise maliyeti 2,6 trilyon $.
Terör faaliyetlerin devam etmesi durumunda ülkemize gelecek olan turist sayısı elbette ki olumsuz etkilenerek ekonomiye zarar verecektir. 20 Temmuz'da Suruç'ta gerçekleşen bombalı saldırı sonrasında başlayan operasyonlar ile birlikte Kredi Risk Primi oranlarında bir artış görülüyor. Türkiye ekonomisinin bütçe olarak değil daha çok döviz kurundan kaynaklı bir risk taşıdığını söyleyebilirim. Yerli firmaların "Hedge" sistemini çok fazla kullanmadıklarından dolayı yani ileride oluşabilecek risklerden korunma yoluna gitmedikleri için bir zarar söz konusu oluyor. Türkiye ekonomisi için biraz önce değindiğimiz finansal risk sadece PKK ve DAEŞ'e yapılan operasyonlardan dolayı değildir. Koalisyon/erken seçim durumu belirsizliği, ABD Merkez Bankası FED'in faiz artırım kararı da döviz kurunda yaşanacak hareketlilik ile bir risk oluşturmaktadır.
Türkiye'nin Bu iki terör örgütüne karşı mücadele edecek gücü var mı? Ekonomi bu operasyonlara ne kadar dayanabilir?
Burada bir düzeltme yapmak istiyorum. Türkiye sadece DAEŞ ve PKK ile mücadele etmiyor. DHKP-C gibi marjinal sol terör örgütleri ile de mücadele ediyor. Türkiye yıllardır yüksek savunma ve güvenlik harcamaları açısından dünyada ilk sıralarda yer alıyor. 2015 bütçesine bakıldığı zaman içinde toplamda 52 milyar TL'yi bulan, savunma ve güvenlik bütçesi ayrılmış durumda. 2015'te savunma ve güvenlik bütçesi önceki yıla göre 2 milyar TL'den fazla artmış görünüyor. Sadece Milli Savunma Bakanlığı'nın bütçesi 22 milyar 764 milyon TL. Diğer tarafta yurt içine baktığımız zaman Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçeden ayrılan pay 17 milyar 623 milyon TL. Savunma ve güvenlik harcamalarının 2015 merkezi bütçesinin %11'ini oluşturması Türkiye'nin bu süreçte sağlam bir ekonomik alt yapıya sahip olduğunu göstermektedir.
Türkiye'nin on yıllardır süregelen bir terörle mücadele tecrübesi var. Ayrıca halihazırda iki milyona yaklaşan Suriyeli misafirimiz var. Türkiye ekonomisi tüm bu durumlara karşı bağışıklık sistemini geliştirdi. Ancak Suriye'de yaşanan insanlık dramı sürdürülebilir olmaktan çıktı. Dolayısıyla taşın altına sadece Türkiye'nin değil müttefiklerinin de elini sokması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye ile ABD arasında Suriye hususunda varıldığı söylenen anlaşmanın olumlu sonuçlar doğurmasını temenni ediyoruz.
Suriye'de iç savaş başladığından beri Türkiye ekonomisi nasıl etkilendi?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Ekonomi Bakanlığından edindiğim bilgilere göre Türkiye ile Suriye arasındaki ticarette özellikle 2007'de yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması (STA) sonrasında çok önemli artışlar kaydedilmişti. Nitekim Suriye'ye 2008 yılı ihracatımız 2006 yılının yaklaşık iki katına ulaşmış, 2009 ve 2010 yıllarında da ihracattaki artış eğilimi devam etmişti. Suriye'de Mart 2011'de başlayan yönetim karşıtı gösterilerin aşırı güç kullanılarak bastırılması uluslararası toplumun tepkisine yol açmış, ABD ve AB ülkeleri Suriye yönetimine karşı ekonomik ve siyasi yaptırım uygulamaya başlamıştı. Bu ülkeleri Arap Birliği ve Türkiye'nin aldığı yaptırım kararları izlediğini gördük. Suriye, 2011'in sonlarında, STA anlaşmasının askıya alınması ve Suriye'den geçişlerde ek gümrük harcı alınması da dahil olmak üzere Türkiye'ye bir dizi karşı yaptırım kararları aldı. Söz konusu gelişmeler sonucu iki ülke arasındaki ticaret, özellikle 2011 yılının son çeyreğinden itibaren hızla daralmaya başlamıştı. 2011 yılının tümü dikkate alındığında ihracatımız %12,6, ithalatımız %21 civarında daralırken, 2011 yılının son çeyreğinde ihracatımız %51,8, ithalatımız ise %57,3 oranında keskin bir daralma göstermişti. Bununla birlikte, 2014 yılında ihracatımız 2010 yılı seviyesine yükselmiştir.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli'nin verdiği bilgiye göre daha önce Türkiye'den ağırlıklı olarak rafine petrol ürünleri, çimento, demir-çelik gibi ürünler alan Suriye, 2014'te yaklaşık 1 milyar $'lık gıda ürünleri ithal ettiği görülmektedir. Bu arada Suriyeli girişimcilerin İstanbul'da kurdukları şirket sayısının 2168'e ulaştığı görülüyor. Bu da bize Suriye'ye yapılan ihracat daha çok muhalif kanat ile olduğu yönünde ipuçları veriyor.