Dolar (USD)
34.76
Euro (EUR)
36.57
Gram Altın
2950.88
BIST 100
9884.32
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Aralık 2023

​Onuncu yılında FETÖ'nün 17-25 aralık kalkışması

Bundan tam 10 yıl önce bugün, 17 Aralık 2013 günü sabahın ilk ışıkları ile birlikte FETÖ’nün emniyet ve yargı içindeki elemanları “yolsuzluk” adı altında hükumete karşı operasyon başlatarak ülkeyi kaosa sürüklemeye çalıştılar. FETÖ, 25 Aralık’ta da ilk operasyonun devamı niteliğinde dönemin başbakanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın ailesine karşı operasyona geçti. Emniyet ve yargı içindeki bir avuç yürekli insanın direnci sayesinde FETÖ’nün oynadığı sinsi oyun bozuldu.

FETÖ’nün devlete karşı operasyonunu ve daha sonra darbe girişiminde bulunmasını anlatmakta zorlanıyoruz. Devletin bütün kurumları dindarlara karşı son derece sert ve tavizsiz iken bir dini cemaat görüntüsü ile FETÖ nasıl oldu da Türkiye'de devlete kafa tutacak kadar güçlendi?

Kendi halindeki dindar insanlar irticacı diye yaftalanıp, aralarında benim de bulunduğum insanlar dini hassasiyetlerinden dolayı işkencelerden geçirildikten sonra memuriyetten atılırken nasıl oldu da FETÖ devletin her kurumunda basamakları bir bir çıkarak devleti ele geçirecek seviyeye geldi?

Bu soruların cevabını biliyoruz. Dilimiz döndükçe anlatıyoruz, anlatmaya devam edeceğiz inşaallah. Çünkü;

FETÖ darbesinin unutulmaya yüz tuttuğu bir Türkiye’de Allah muhafaza yeni felaketlerin kapımızı çalması kaçınılmaz olur. Bu sebeple üniversiteler, cemaatler, cemiyetler, vakıf ve dernekler, sendikalar 10. Yılında FETÖ’yü ciddi bir şekilde anlatmaz ise çok yazık ederler. Galiba pek çok kuruluş bu hususta yazık etti de. Kimse “Gazze dolayısıyla” gibi bir mazeretin arkasına sığınmasın. Unutmamalıyız ki Gazze’de 20 bin insanı şehid eden güçler aynı zamanda FETÖ’nün de ağababaları, destekçileridirler.

Şimdi sorularımıza ve cevaplarına dönelim:

FETÖ nasıl oldu da hem emniyet-yargı eliyle hem de askeri olarak Türkiye'de darbe yapacak kadar güçlendi?

Tane tane anlatalım. Ama siz de sabırla okuyun lütfen:

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren örtülü bir şekilde o dönemin müstekbiri İngilizlerin vesayeti altında idi. Ülke yöneticilerinin kahir ekseriyeti, dönemin müstekbir devleti İngilizlerin belirlediği isimlerden oluştuğu bilinen acı gerçeklerimizdendir.

1948’de ama bilhassa 1952’den sonra dünya siyasetinde İngilizlerin yerini ABD aldı. Artık bir NATO ülkesi de olan Türkiye, ABD’nin Ortadoğu bölgesindeki askeri, istihbari ve lojistik üssü haline getirildi. CIA’nın ülkemiz ve bölgemizle ilgili faaliyetleri Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı üzerinden yürütülüyordu. MİT o dönem ve uzun yıllar boyunca CIA şubesi gibi çalışıyordu. Aslında o dönemi iyice deştiğimizde bir önceki cümlede yer alan “gibiydi” sözcüğünü dikkatsizce ve fazlalık olarak kullandığımızı fark edersiniz çünkü bizim istihbaratımız “CIA şubesiydi.”

Nereden mi biliyoruz?

Hatırlıyorsanız 12 Mart 1971 askeri darbesi ile ilgili tartışmalarda, “Dönemin MİT Müsteşarı darbeyi bildiği halde Başbakan Süleyman Demirel’e bu konuda bilgi vermedi. Demirel’in MİT Müsteşarına ısrarla sormasına rağmen MİT Müsteşarı askeriyedeki darbe hazırlığını başbakandan gizledi” deniyordu.

Evet, dönemin MİT Müsteşarı 12 Mart cuntasından haberdar olduğu halde başbakana darbe hazırlıklarını bildirmedi. Yani MİT Müsteşarı 12 Mart askeri müdahalesinin önünü açtı.

İşte o MİT Müsteşarı Korgeneral Mehmet Fuat Doğu Paşa idi.

12 Mart muhtırasından aylar sonra emekliye ayrılan Fuat Doğu MİT ile ilgili bazı acı ama gerçek itiraflarda bulunmuştu. Fuat Doğu, bu önemli itiraflarından birini de 1980 askeri darbesinden sonra henüz genç bir siyasetçi olan Selçuk Özdağ ile paylaşmıştı.

Selçuk Özdağ’ı bilirsiniz; Ak Parti Manisa Milletvekili olduğu dönemde ayrıca “TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanvekili” idi. Şimdi Gelecek Partisi Manisa Milletvekili olan Selçuk Özdağ, eski MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun kendisine:

"Ben MİT Müsteşarı olduğum yıllarda hiçbir zaman MİT Müsteşarlığı yap(a)madım, CIA'nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir gün bir CIA yetkilisi gelse ve beni Sinop'a götür dese onu oraya götürmekle memurdum" dediğini anlatmıştı.

Bu Fuat Doğu yani “CIA’nın Türkiye Şubesi Müdürü” olan MİT Müsteşarı 1967 yılında “Vehbi Koç’un İzmir’deki evinde” dönemin Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı “Mason Yaşar Tunagür” ve Fetullah Gülen ile buluşur. O sıralarda 27-28 yaşlarında olan İlkokul mezunu, medrese tahsilini de yarıda bırakan Fetullah Gülen’in bu buluşmada ne işi olduğunu merak etmişsinizdir sanırım.

Merakınızı giderecek bilgi yukarıdaki paragraflarda vardı. Fuat Doğu “CIA Şube Müdürü” olarak yani CIA adına Fetullah Gülen ile görüşerek ona 50 yıllık planı anlatmıştı. Kişiliksiz, karaktersiz ve geleceği olmayan Fetullah Gülen de CIA’nın bu teklifini kabul etmişti.

Bu görüşmeden sonra Amerika Fetullah Gülen’e “yürü ya kulum” dedi o da emin adımlarla yürüdü. Türkiye’de darbe yaparak (Muhtıra vererek) hükumeti deviren cunta Risale-I Nur Talebelerini mağdur ederken, Fetullah Gülen’in de önünü açtı.

ABD’nin “çocuklarımız” dediği NATO’cu askerler 1980’de Türkiye’de yine darbe ile iktidarı devirdiler. CIA 12 Eylül cuntası eliyle bir yandan Milli Görüş Hareketi’ni zayıflatırken, öbür taraftan da Fetullah’ın önünü açtı.

Her darbe ile bütün dindar cemaatler mağdur edilirken bir el -ki o el CIA eliydi- Fetullah Gülen’in gücüne güç katıyordu.

Bilhassa darbeler döneminde CIA ve MİT eliyle devletin her kurumuna Fetullah’ın yeminli kripto elemanları yerleştiriliyordu.

28 Şubat 1997 askeri darbesinde de bilhassa TSK’dan alnı secdeye giden subaylar YAŞ kararları ile ordudan atılırken Fetullah’a bağlı askerler bir üst rütbeye terfi ediyorlardı.

Velhasıl her askeri darbe adeta Fetullahçılar için devlet içinde yol açma operasyonu oluyordu.

Devletin dindarları “tehdit” olarak kabul etmesine rağmen askeriyede, emniyette, bürokraside hatta ticarette Fetullahçılar her gün yeni bir mevzi kazanıyordu. Ta ki başbakan Recep Tayyip Erdoğan Fetullahçıları can evinden vurmaya hazırlanıncaya kadar bu durum devam etti.

Önce Hakan Fidan MİT’in başına getirildi. Fetullahçılar Hakan Fidan’ın kendilerine ve ağababalarına aman vermeyeceğini biliyordu. Bu yüzden ilk operasyonu Hakan Fidan’a çekerek işe başladılar.

İlk olarak Eylül 2011’teki FETÖ-PKK ortak operasyonu olan “Oslo Görüşmeleri ses kaydı”nın servis edilmesi,

Sonra 28 Aralık 2011 Roboski olayı ve 7 Şubat 2012 MİT-Yargı krizi FETÖ’nün ülkeye yaptığı operasyonları idi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Fetullahçıların en çok üzerinde titrediği, eleman devşirme merkezi olarak kullandıkları dershaneleri kapatmaya karar verince de Fetullah Gülen’in/CIA’nın talimatıyla emniyet ve yargıdaki FETÖ’cüler başbakan Erdoğan’a operasyon başlattılar.

İşte ABD Fetullah Gülen’i böyle “yarattı”, FETÖ’yü de devletin içine böyle yerleştirdi. Artık devleti ele geçirmelerine ramak kalmıştı.

Anlayacağınız,

10 yıl önce, 17 Aralık 2013 günü hükumete/R. Tayyip Erdoğan’a karşı başlatılan operasyon; aslında CIA marifetiyle devletin içine yerleştirilen FETÖ’cülerin devletimizi ele geçirip ABD’ye teslim etme teşebbüsü idi.

F. Gülen’i de CIA MİT’e böyle mi soktu?

Şimdi;

F. Gülen çıksa dese ki, “Ben baştan beri Müslüman değildim. Bana verilen görev gereği Müslüman gibi yaşadım ama artık açıklama zamanı geldi: ben evanjelistim” dese,

Binlerce FETÖ’cü, “Hocaefendi böyle söylüyorsa bir hikmeti vardır, o hizmetin menfaati gereği böyle söylüyor” diyecek.

Keza:

Yahu manda mısınız nesiniz?

Ben Müslüman değilim! Artık bu oyunu bitiriyorum, dese de yine elemanlarının binlercesi, “Bu da sadece Hocaefendi’nin hikmetini bildiği ‘özel stratejisinin’ gereği bir taktiğidir” diyecek.