Önce üretelim sonra tüketelim
7 Haziran seçimlerine katılacak siyasi partilerin seçim beyannamelerinde ekonomik ve sosyal vaatler ağır basıyor.
Çünkü geniş seçmen kitlesinin temel sorununun işsizlik ve geçim sıkıntısı olduğunu biliyorlar.
Son açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) verilerine göre, Mart ayında işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 454 bin kişi artarak 3 milyon 259 bin kişiye ulaştı.
İş bulmaktan umudunu kestiği için iş aramayan 2 milyon da dahil edildiğinde işsiz sayısı 5 milyonu geçiyor.
Her 100 gençten 20'si işsiz.
Çalışanların önemli bir bölümü ise geçim sıkıntısı çekiyor.
Şöyle ki; 5 milyon asgari ücretli 949 TL ile hayatını sürdürme çabası içinde, tarım kesiminde çalışan çiftçi asgari ücretli kadar bile kazanamıyor, istihdam edilenlerin üçte biri yani 9 milyon kişi her türlü ekonomik ve sosyal haktan mahrum kayıt dışı çalışıyor, 11 milyon emekli ortalama 1.300 TL maaş alıyor.
İşte böyle sevimsiz bir tablo karşısında partilerin ekonomik ve sosyal sorunları hafifletecek vaatlerde bulunması gayet normal.
Normal olmayan vaatlerde kantarın topuzunun kaçırılması, olmayacak duaya amin denmesidir.
CHP vaat yarışında bir adım önde.
Asgari ücretin net 1.500 TL olması, emeklilere dini bayramlarda birer aylık ikramiye ödenmesi, batık kart borç faizinin yüzde 80'inin silinmesi, esnafa ödediği vergi kadar faizsiz kredi açılması, çiftçiye mazot desteği, taşeron işçilerin kadroya alınması, okullarda ücretsiz öğle yemeği verilmesi, aile sigortası kapsamında 3 milyon 750 bin yoksul aileye yardım gibi vaatlere kimsenin itirazı olamaz.
Halkın hayat standardının iyileştirilmesini herkes ister.
Keşke daha da fazla yardım eli uzatılabilse.
Ne var ki "Almadan vermek Allah'a mahsustur".
Dolayısıyla fakir fukaraya, dar gelirliye yapılacak yardımın kaynağı önem arz etmektedir.
Kamuda israfın önlenerek tasarrufların arttırılmasıyla bir miktar kaynak yaratılabilir ise de bu çapta bir paketinin finansmanına kafi gelmez.
Borçlanmak suretiyle finansman sağlanması hiç akıl karı değildir.
Vergi gelirleri de bugünden yarına artmaz.
Kayıt dışılığın azaltılmasıyla ciddi ölçüde kaynak temini mümkündür.
Bunun için; kişilerin tasarruf ve harcamalarının sorgulandığı, nakit ödemelerin sınırlandığı, herkesin vergi beyannamesi verdiği, her türlü giderin belgelenmek kaydıyla matrahın tespitinde dikkate alındığı, etkin bir vergi denetiminin olduğu bir sistemin kurulması gerekir.
Bu konuda başarılı adımlar atılmış ise de sistem tam oturtulamadığından halen ekonominin üçte biri kayıt dışıdır vebir süre daha durum değişmeyecektir.
Özelleştirmelerden de eskisi kadar bir gelir beklenmemelidir.
Para basılması ise hiç düşünülmemelidir.
Esas kaynak üretim artışı, yani büyümedir.
Küresel konjonktür ve iç dinamikler maalesef ekonominin istikrarlı ve sürdürülebilir hızda büyümesine imkan vermiyor.
Ekonomi 2008'den beri yerinde sayıyor.
Kişi başı milli gelir 6 yıldır 10 bin doları bir türlü aşamıyor.
Bu yıl ve önümüzdeki dönemde de yüzde 4 büyüme bile zor görünüyor.
Büyüme yetersiz kalınca işsizlik artıyor, ihracat düşüyor, vergi gelirleri azalıyor, bütçe dengesi bozuluyor, faizler yükseliyor.
Hal böyle olunca da seçim vaatleri havada kalıyor.
Sözün özü; önce üretelim sonra tüketelim.