Önce kaos sonra düzen
Son iki, üç yıla ne çok şey sığdırdık. Koranavirüs salgını adı altında tüm dünya insanları korkuya teslim edildi. Yasaklar, cezalar, kapanmalar, dayatmalar, tehditler, şantajlar, tuzaklar, planlar…
Doğrudan insan
zihnini bulanıklaştırmayı, uyuşturmayı hedeflediler.
Buna NATO ve Amerika’nın kışkırtmasıyla çıkarılan
Rusya-Ukrayna savaşı ilave edildi. Ardından
gelen ekonomi, enerji, gıda, barınma ve mülteci krizleri…
Bu da doğrudan sabit
ve dar gelirli yoksul halk tabasını ezip suyunu çıkarmak için yapıldı desek
yanılmış olmayız. Zira toplumun bu tutunamayan, ulaşamayan kesimleri yaşamda
kalma savaşı veriyor.
Son günlerde sokak ortasında sergilenen müstehcen
görüntüler, tacizler, kavgalar, ruhsal bozukluklar…
Tüm bunlar yetmezmiş gibi ülkemizde bir de Kılıçdaroğlu’nun
adaylık sorunu var! Yani bu meseleyi netleştirdiğimizde sanki üzerimizden büyük
bir yük kalkacakmış gibi duruyoruz.
Anlayacağınız siyaset de neredeyse toplumlar nezdinde
güvenini yitirmek üzere.
Tüm bunlar olurken
Davos’ta gezegeni ve tüm insanlığı kurtarma dürtüsüyle(!) dijital kimlik, iklim
krizi, karbon ayak izi gibi konular konuşuldu.
Yakın bir zamanda da küresel elitlerin gizli zirvesi olan Bilderberg Toplantısı ilk kez Washington'da
gerçekleşecek. Kimler yok ki!
Bunlar da küresel finans sisteminin bozulmasını, medya ve
sosyal medyada dezenformasyonunu, enerji krizini, demokratik toplumların
parçalanmasını, Çin, Rusya, Ukrayna vs gibi konuları tartışacaklar!
Farkında mısınız?
Kendi saltanatlarını kuran bu küçük bir elit zümre, tüm dünya halklarının
geleceğini, kaderini belirme hakkını kendilerinde görebiliyor.
Ve durmaksızın bizlere yeni bir yaşam tarzı, inanç biçimi ve
dünya görüşü dayatıyor. Toplumların yozlaşması, çürümesi ve ciddi bir bilinç
kayması yaşaması her daim onların işine geliyor.
Size de oluyor mu bilmiyorum? İnsan son günlerde sosyal medyaya girmeye korkuyor. Herkesin bir
diğerini alt etmeye çalıştığı, aşağıladığı, hakaret ettiği, düzmece bilgi,
belge ve görsellerle insanlarda infiale yol açabilecek paylaşımların yapıldığı
tam bir cadı kazanına döndü.
Çoğu insan sağlıklı düşünme ve analiz etme melekelerini
yitirmiş durumda. Bir önceki yazımda da ifade ettiğim gibi ilk koyunun ardından atlayan diğer koyunlar gibi herkes bir kuyuya
düşüyor.
Dünya tam bir kaos halinde. Kimse gelecek hakkında olumlu düşünceler beslemiyor. İnsanlığın kaygı
ve ölüm arasına sıkıştırıldığı bir dünyada nefes almaya çalışıyoruz.
İşin esası, apokaliptik ya da post-apokaliptik kehanetlere
bağlı çıkarılmak istenen kıyamet projesinin tam ortasındayız.
İnsan soyundan
olmayan elit zümre sözüm ona Mesih’in gelmesi için gerekli olan kaos ortamını
kendi elleriyle hazırlıyor.
Onlara göre Mesih,
savaşların olduğu, kıtlıkların yaşandığı, insanların bulaşıcı hastalıklarla
boğuştuğu bu yozlaşmış, çürümüş ahlaksız çağda bir kurtarıcı olarak gelip yeni
bir dünya imparatorluğunun temellerini atacaktır.
Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde de dünyada tüm dinler
birleşecek ve bütün inançlar ortak evrensel kurallar çerçevesinde faaliyet
yürütecek.
Hatırlayınız, FETÖ,
1998 yılında Papaya gönderdiği mektupta; “Amacımız üç büyük dinin insanları
arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik dini tesis etmektir” diyordu.
2005 yılında da “Mehdi,
zulümle dolu dünyayı adaletle dolduracaktır. Allah onu ‘Bir gecede’ zafere ulaştıracaktır” diyerek irrasyonel
inançtan rasyonel siyaset üreten küresel sistemin sapkın emellerinin
propagandasını yapıyordu.
Tüm bunlar olurken
bizim ülkenin ilahiyatçıları ve Diyanet Kurumu sessizliğini koruyor. Bu sapkın
elit zümrenin, terör örgütleriyle, anatomik, biyolojik, nörolojik, fizyolojik
ve psikolojik yollarla insanlığı dönüştürmeye çalıştığı bu çağda neden
sessizler?