Önce insanın inşası
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın koordinasyonunda akademik bir ekip tarafından yürütülen “Türkiye Eğilimleri” araştırmasının 2021 yılı sonuçları açıklandı.
Verilerden yola çıkarak Türkiye sosyolojisi hakkında çok şey
söylenebilir ancak ben birkaç veri üzerinden kısa bir değerlendirme yapacağım.
Çünkü görünen o ki “dindar
nesil yetiştirme” arzusuyla çıkılan yolda veriler hiç de iç açıcı görünmüyor.
Örneğin “muhafazakâr”
veya “siyasal İslamcı” olduğunu belirtenler
2017’de %47,4 olarak kaydedilirken
geçtiğimiz yıl bu oran %34,6’ya
kadar düşmüş, bu yıl ise hafif bir yükselişle %36,5’e yükselmiş.
Başını herhangi bir
şeyle örtmeyenlerin oranı yüzde 70,5, geçen yıl bu oran yüzde 68,8 imiş.
Başörtü takanlar ise geçen yıla göre yüzde 5 azalarak yüzde 15,6 olmuş.
Namaz kılmayanların
oranı yüzde 41, tüm vakit namazlarını
kılanların oranı ise yüzde 21. Araştırmada bir diğer dikkat çeken ayrıntı
ise yaş arttıkça dindarlık düzeyi artarken, düşük dindarlık ise 18-20 yaş
arasında daha yoğun olarak görülüyor.
Bu çerçevede, batının yalnızca tekniğini almalı, kültürümüzü
ve kimliğimizi korumalıyız diyenler yüzde 59’u oluştururken, gençlere Türk milletinin manevi değerlerine
sahip çıkmayı öğretmek demokrasi eğitimi vermekten daha önemlidir diyenler
yüzde 58,4’ü oluşturuyor.
Ne var ki bu talepler bilhassa eğitim alanında pek de yerine
getirilmiyor. Buna rağmen epeydir gençlik elden gidiyor, deizme, ateizme kayıyor
feryatlarıyla bu konulardaki sıkıntılar dile getiriliyor.
Sıkılmadıysanız eğer şimdi size başka veriler sunacağım.
Biliyor musunuz? Türkiye’de
her yıl 11,3 milyon tondan fazla gıda israf ediliyor ve kişi başına evlerde 93
kg, restoranlarda 28 kg ve satış noktalarında da 16 kg yiyecek çöpe atılıyor.
Ülkemiz dünya genelinde kişi başına düşen en fazla gıdanın
israf edildiği ülkeler arasında 3. sırada yer alıyor. 1 yılda israf edilen gıda miktarı 26 milyon ton!
Sahillerimize ve denizlerimize baktığınızda misinasından
tutunuz plastik şişe, çocuk bezi, lastik
ayakkabı tabanı, naylon kumaş, plastik poşet ve daha nice sayamadığım
çöplerden geçilmiyor.
Keza nefes almak için bir ormanlık alana gittiğinizde de
benzer görüntülerle karşılaşıyorsunuz.
İnsanlarımıza dana
diye at ve tek tırnaklı eti, lahmacun yerine sakatat, yoğurt yerine nişasta,
çikolata yerine viagra yediren, çay ve kırmızı bibere de boya katan binlerce
firma tespit edildi.
Keza çoğu kez “pazarda dikkat edilmesi gereken hileler”
başlıklı uzman görüşlerine yer veririz. Malumunuz bir taraftan da stokçulukla
mücadele ediyoruz.
Deprem olur kira artışlarından ötürü insanlar başka ilçelere
taşınır. Fırtına çıkar çatı malzemelerin fiyatları artar. Haksız kazanç elden
edenleri, torpil yaptıranları, rüşvet alanları ve hemen her gün sabah kuşağı
programlarında şoktan şoka giren insanları saymıyorum bile.
Tüm bu olumsuz
örnekler yüzde 82,7’si Müslüman olan bir ülkede yaşanıyor. Şimdi kimse
gençlerimizi günah keçisi ilan etmesin. Tüm bu olan bitenleri gören, yaşayan
gençlere dış güçler ne yapsın?
Ve gençlerimizi Müslüman bir ülkede yaşadıklarını
hissettirmeyen yetişkinler yapmıyor mu bunları? Bu durumda sekülerleşme, deizme kayma, dindarlıktan uzaklaşma normal
sonuç olmuyor mu?
Türkçe kelime haznesi ilköğretimde
150 kelime, liselerde 200 ve üniversitelerde 300 kelimeye kadar
düşen/düşürülen bir ülkede siz hangi kayıptan bahsediyorsunuz?
Türkiye'nin küresel sisteme entegre olması ve bu entegre
sürecinde onlara nereli olduğunu unutturan, kimlik bunalımı yaşatan, birbirinden
kopuk, tutarsız, zayıf bünyeli insanların yetişmesi için bir sistem inşa
edilmedi mi?
Bireyin zihnine
hükmeden araçlar tesis edilmedi mi? Hepsi oldu. Ve kimsenin umurunda bile
olmadı.
Bir şeyi unuttuk, ideolojilerden, kimliklerden,
mesleklerden, rütbelerden, makamlardan evvel insanlık gelir.