Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2972.16
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Haziran 2023

​Önce eğitim önce insan

Yan yana gelip konuşabilmek, tartışabilmek hayatın en zor işi neredeyse. Sadece şu iki seçim sürecine bakmak bile kâfi. Bu denli kalitesiz bir insan malzemesine sahip oluşumuz kimseyi rahatsız etmiyor mu?

Yetiştirilen kaliteli insanlarla bilimde, kültürde, sanatta, mimaride, siyasette ve terbiyede en üst seviyeye ulaşmak gibi ulvi bir hedefimiz olmalıydı. Bunu bir türlü yapamıyoruz.

Oysa bilgi ve birikimini ahlakla donatan bir insan, sis perdesini kaldırıp duru bir zihinle özgürleşmenin önündeki tüm engelleri yok etme gücüne sahiptir.

Ancak böyle olmuyor bizde. Ahlaki tembellik, entelektüel aptallığa yol açıyor sürekli. Kendini yenileyerek özgürleşme imkanından da yoksun bırakılıyoruz.

Anlayacağınız köle ahlakıyla eğitiliyoruz. Sorgusuz-sualsiz bir yaşamda tüm tutkularının esiri haline getirilmiş bıkkın, yorgun ve bir o kadar da itaatkar kişiliklere bürünüyoruz.

Toplum bu anlamda yorgun, agresif ve kafası bozuk insanlarla dolu.

Nietzsche, “dünyanın neye benzediğine ya da onu nasıl tanıyabileceğimize dair tüm imaları yok etmek için ideolojileri başımıza bela ettiler” der.

Herkesin bir diğerine dayattığı ve yaşam tarzı bakımından uymasını istediği ideolojiler arası çatışmalar dünyayı hepimize dar ediyor.

Modern eğitim sistemleri de işte bu çatışmayı harlandırmak ve fıtri özelliklerimizi, doğuştan getirdiğimiz kabiliyetleri, düşünme melekelerimizi köreltmek için icat edildi.

Hani şu 1896-1920 yılları arasında Carnegie ve Rockfeller vakıf binalarında tasarlanan zorunlu ve tekçi eğitim sisteminden bahsediyorum.

Bu insanlar ve kurumları beyin veya yetenek değil, sadece itaat istiyorlardı.

Matt Hern, zorunlu eğitimin dünyada ilk defa savaştan(Jena Savaşı) yenilmiş ve çaresiz kalmış bir devlet(Prusya) tarafından faaliyete geçirildiğini söyler.

John Taylor Gatto da Prusya'da uygulan eğitim sisteminin bir tür devlet sosyalizmi olduğunu yani boyun eğme ve itaatin esas olduğu bir sosyalizasyon modelinin kurumsallaştırılması olarak görüyordu.

Doğrudur ancak bu itaatin bilimsel pedagojik formasyonla sistemleştirilmesi Carnegie ve Rockfeller tarafından faaliyete geçirilmiştir.

O yüzden başta ülkemiz olmak üzere elli yıldır tüm dünyada “eğitim şart” denilir. Çünkü eğitim kurumları var olan yetenekleri köreltiyor, sorgulama ve eleştiri kabiliyetini yıkıyor ve onları aynı kişiliklere büründürmek suretiyle tek bir potada eritiyor.

Bu sistem devletlerin de işine yaradığı için hemen hemen hiçbir ülkede eğitim sistemleri köklü bir değişikliğe maruz bırakılmaz.

Hatta ana akım medyada bu sistemi sorgulayabilecek cesarette eğitimcilere yer vermezler.

Bir kesim dindar, muhafazakar insanların kendi çapında sistem eleştirisi yaptıklarına şahit oluyorum. Fakat bunların önerileri de ne yazık ki mevcut sistemin çarpıklığından, tek-tipçi yapısından daha beter ve katı bir anlayışla ilerliyor.

Yani herkes kendi anlayışı ve inancı doğrultusunda bir eğitim politikası öneriyor. Anlayacağınız eğitimi bir atlama tahtası olarak görüyorlar.

Kimse dünyayı bilgece bir kavrayışla anlayabilecek, evrensel düzeyde fikir geliştirebilecek, yerini bilen, kültürünü tanıyan en önemlisi de kendi anlam haritalarını çizebilecek, olgun, aklıselim, seviyeli, terbiyeli, nazik insanların yetişmesinden yana bir çaba sarf etmiyor.

Maalesef bu çaba AK Parti hükümetleri döneminde de gösterilmedi. Demem o ki maddi vatanın yanında manevi vatanın inşa edilmesi de önemlidir. Aynı şekilde buraya ait özgün ve kaliteli bir eğitim anlayışının tesis edilmesi de elzemdir.

Bize kafası karışık insanlar değil düşünen insanlar lazım. Yeni Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i de bu anlamda bir fırsat olarak görüyorum.

İşinin ehli bir insandır. Eğitim meselesini de vakıftır. Yeni dönemde artık bir şeylerin değişmesi temennisiyle…