On Ülkenin Özrü Doğu Perinçek'in İddia Ettiği Gibi Gerçekten Tuzak Mı?
Sayın Doğu Perinçek on büyükelçinin paylaşımlarında vurguladıkları 41. Madde'nin Sayın Erdoğan’a geri adım attırma tuzağı olduğunu iddia ediyor. Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın elçileri “istenmeyen adam” ilan edilmesi yönündeki kararlığından ödün vermemesi gerektiğini vurguluyor.
Tarihsel
süreci değerlendirdiğimizde ülkelerin bu anlamda zaman zaman karşı karşıya
geldiğini görüyoruz. Dünyanın artık büyük bir köy hükmünde. Ülkeler arası ekonomik,
siyasi ve ticari bağımlılıklar her geçen gün artıyor.
Böylesi
bir durumda uluslararası diplomaside ipleri tamamen koparmanın uzun vadeli
olmadığını söyleyebiliriz. Sayın Cumhurbaşkanımızon büyükelçinin Türkiye iç
siyasetine müdahale olarak değerlendirdiğiaçıklamaları karşısında Dışişleri
Bakanlığımız bu elçiliklerle temasa geçti. Onları şiddetle ikaz etti. Bu
elçilikler“istenmeyen adam” ilan edilmeleri durumunda restleşebilirlerdi.
Ancak
öyle olmadı. Bu ülkeler Türkiye Cumhurbaşkanının kamuoyuna mal olmuş “istenmeyen
adam” ilanı talimatından geri adım atmayacağını anlayınca meseleye duyarsız
kalamazlardı. Sürecin“yumuşak güç” geçişi şeklinde nasıl aşabileceğini
düşünmeye başladılar.
Bu
ülkelerin doğrudan özür dilemeleri dünya siyaseti nezdinde karizmalarına zarar
verebilecek bir durum. Burada önemli olan üzüm yemek olmalıdır. Bağcıyı dövmek
değil. Doğal olarak ara bir çözümü Türk dışişleri bakanlığı ile formüle etmiş
olmalılar.
Böylece
diplomatik bir krizin önüne geçmiş oldular. Bu gayet doğal değil mi? Bunun için
Türkiye’niniç siyasetine saygılı olduklarını ve Viyana Sözleşmesi’nin 41.
Maddesine bağlı kalacaklarını ifade ederek bir nevi özür dilediler.
Burada
şu hususa dikkat çekilebilir; peki bu ülkeler gerçekten özür dilemek
istiyorlarmıydı? Bunu tartışabiliriz. Bizde özür dilemek istemeyeceklerini
düşünmekteyiz. Çünkü on ülkenin tartmadan, düşünmeden, planlamadan böylesi bir
çıkışta bulunmayacaklarının bilincindeyiz.
Ancak
onlar Sayın Erdoğan'ın böyle bir çıkış tepkisi göstereceğini hiç hesap
edememişlerdi. Onlara göre Türkiye F-16’lardan tutun birçok alanda bu ülkelere
bağımlı idi. Fakat hesaba katamadıkları bir husus vardı. O da Türklerin ekmeksiz
yaşayabilecekleri ama hürriyetsiz yaşamaya asla tahammül edemeyeceğiydi. Türk
tarihini iyi okuyamamaları bu hataya düşmelerine sebep oldu.
Peki
gerçekten bu bir tuzak mıydı? Bundan sonra ne olacak? Diyelim ki tuzaktı sebep sonuç ilişkilerine
bakalım. Türkiye’nin bu on ülkenin büyükelçilerini istenmeyen adam ilan
ettiklerini düşünelim. Bu durumda mütekabiliyet esası gereği bu on ülkede Türk
Büyükelçilerini “istenmeyen adam” ilan edeceklerdi.Sonrasında ekonomik
savaş başlayacaktı. Bu ülkeler süratle Türkiye’yi dört bir koldan kıskaca
almaya çalışacaklardı.
Elbette
Türkiye büyük bir sorun ile karşı karşıya kalacaktı. Bu bir gerçek. Taraflar bu
eylemden her anlamda etkileneceklerdir. Her iki taraf bu işten zarar görecekti.
Böylesi bir kaosu hiçbir ülke göze alamazdı.
Çünkü
kendilerinin bir alternatifi yoktu ama Türkiye’nin vardı. Koca bir Afrika
Kıtası ülkeleri, Asya ülkeleri, uzak doğu ülkeleri Türkiye ile ekonomik iş
birliğine hazır bir vaziyette beklemekteydiler. Belki önümüzdeki birkaç yıl
Türkiye için ciddi bir ekonomik sıkıntı doğuracaktı ama sonrasında batıdan
bağımsız kendi kendine yeten ve medeniyet coğrafyası ile ekonomik siyasi ve
ticari iş birliğini artırarak geliştiren ve bölge siyasetine yön veren bir güç
olacağı aşikardı.
Yani
siz zannediyor musunuz ki bu senaryoyuTürkiye’nin tam anlamıyla köşeye
sıkışması olarak gören bu on ülke böylesi bir ara çözüme evet demiş olsun.
Bunun için çok saf olmak gerek. Bir kaşık suda boğmak istedikleri Türkiye’nin
bu girişimi onlar için bir fırsat olacaktı.
Öyle
değil işte…
Sopanın
iki ucu pis. Bu yüzden ortadan tutmak her iki kesim için hayırlı olandı. Öyle
de oldu.
Elbette
bu yapılanı sineye çekecek değiller. Türkiye daha yakın geçmişte K.Irak’ta Türk
askerinin başına geçirilen çuval hamlesini hazmedebilmiş ve kabullenebilmiş
değil. Ancak o günkü şartlar Türkiye’nin susmasını gerektiriyordu. Ama artık o
günkü şartlar yok. Türkiye bir kez daha bir çuval olayını kaldıramaz.
Kaldıramadı ve gereğini yapmak üzere kararlılığını ortaya koydu.
Onlarda
bunun intikamını almak için fırsat kollayacaklar. Bugün ABD Yunanistan’a neden
askeri yığınaklanma yapıyor. Hiç düşündünüz mü?
Sualin
cevabı çok basit ve açık. Türkiye bölgesinde sözü geçen ve dinlenen bir ülke
oluyor. Daha geçen gün Nijerya’da Nijerya Cumhurbaşkanı ile ortak basın açıklamasında
Nijerya Halkına ve dünyaya Fransızların sömürgecilik anlayışından bahsetti.
Fransa’nın bölgedeki emellerinin gayri meşruluğuna vurgu yaptı.
ABD
böylesi bir Türkiye’nin girişimleri sonucu gelecekte Ortadoğu ve Afrika’da
tutunamayacağının farkında. Üslerini gelecekte taşımak zorunda olduğunu
görüyor. Bu yüzden şimdiden tedbir alıyor. Tatbikat bahanesi ile
yığınaklanmasını sürdürüyor. Gelecekte belkide NATO’dan çıkacak bir Türkiye’nin
liderliğini çeken bölge ülkelerine karşı bir üs bölgesi kurma telaşında. Rusya’yı,
Çin’i ve Türkiye’yi dengeleyeceği ilk mevziinin Yunanistan olduğunun
bilincinde.
Ama
nafile Türkiye tüm planları boşa çıkaracak. Cumhurbaşkanımızın on büyükelçiye
karşı tutumu sonuç verdi. Bu ülkeler özür mahiyetinde yumuşak geçişli bir açıklamayı
yaparak Türkiye’yi tamamen karşılarına almak istemediler.
Türkiye’nin
geri adım attığını ima etmek veya dillendirmek ya uluslararası siyaseti iyi
okuyamamak ya daCumhurbaşkanımızıtuzağa düşürerek zora sokmayı arzulamaktan
başka bir şey değildir.
Unutmayalım
dün BM Genel Kurulunda “One Minute” neyse bugün “istenmeyen adam”
söylemi odur. Türkiye artık ayağa kalmıştır. Ve hedefini ele geçirinceye kadar
oturmayacaktır.
Burada
en büyük iş Türk halkına düşüyor. Ekonomik sıkıntıyı, doların yükselmesini, enflasyonu
dert etmeyecekler. Ve “MillîMücadelemizde” olduğu gibi seferberlik ilan
edecekler. Çünkü aydınlığın en yakın olduğu an karanlığın en yoğun olduğu
zamandır.
Türkiye
bölgesel güç olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Elbette hiçbir şeybedelsiz
elde edilemez.
27.10.2021