Dolar (USD)
35.20
Euro (EUR)
36.67
Gram Altın
2959.96
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Eylül 2023

​"On dört asır evvel yine bir böyle geceydi"

İstiklal Şairi Mehmet Akif, yıldızların kandil gibi semadan aktığı o nurlu geceyi şöyle betimler;

“On dört asır evvel yine bir böyle geceydi,

Kumdan ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi,

Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler,

Hâlbuki kaç bin senedir bekleşmedelerdi…”

***

Yukarıdaki şiirde yer alan ve yaşadığımız çağı Peygamber Efendimiz’in (SAV) dünyaya teşrif etmesinden hemen önceki dünyanın haline benzeten “On dört asır evvel yine bir böyle geceydi” dizesi, dikkat çekici manasıyla diğer dizelerden ayrılıyor. Bu dizede ifade edilmek istenen asıl manaya ise ancak ve ancak Müslüman yüreklerin akıl, kalp ve ruh üçgeninde koparacağı Nuh tufanıyla ve onun şiddeti nispetince ulaşılabiliyor.

Keza bugün; “Onun olmadığı, aktardıklarının ve sünnetinin hayata geçirilmediği her yer cahiliye devrini yaşamaya devam ediyor.” şeklinde bir önermeyi reddedecek durumda değiliz. Çünkü cahiliye devrinde çocukların öldürülmesi durumu, bu keyfiyetin adının tıbbi terminolojide geçen başka bir isimle değiştirilmesiyle daha sevimli hale gelmiyor.

O devirde putperestliğin yaygın oluşundan hareketle, günümüzde paraya, makama veya çeşitli arzu ve heva heveslere tapma derecesinde teveccüh gösterilmesi de insanoğlunu farklı bir sonuca götürmüyor. Hülasa, Efendimiz (SAV) tarafından yasaklanmış olmasına rağmen çağımızda normalleştirmiş olduklarımızın yol açtığı vahametler -aynen cahiliye devrinde olduğu gibi- günümüz içtimai ilişkilerini de insan ruhunu da tahrip ve tahrif ediyor.

O’nun (SAV) dünyaya teşrifinin insan(lığ)ın kurtuluşu için ne derece önemli olduğunu geçen on dört asra rağmen hala idrak edemediğimizi, yaşamakta olduğumuz problemlere bakınca daha iyi ve daha yakından müşahede edebiliyoruz. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberin ümmeti olarak sanki O (SAV), dünyaya hiç ayak basmamış gibi yaşamımıza devam ediyoruz. Genel olarak yaşıyor olduğumuz düşüş, kargaşa, savaş, yoksulluk, insan şerefinin alaşağı edilmesi, türlü türlü ahlak problemleri, hırslar ve daha nice ruhsal hastalıklar… Tüm bunlar Hz. Peygamber'in (SAV) asli manada anlaşılmadığının en somut ve en acı göstergeleri değil mi?

Hâlbuki tüm insanlığa bir rahmet olarak gönderilen Efendimiz (SAV), yalnızca İslam peygamberi olmamış aynı zamanda içtimai birçok hususa hak/hakikat çerçevesinde çeki düzen veren İlahi bir nizamı da beraberinde getirmiş ve bu düzenin ilk uygulayıcısı olmuştur.

Hal böyle iken İslam’ın asli kaynaklarından olan Kur’an-ı Kerim’in ve sünnet-i seniyye’nin yaşadığımız içtimai problemlere çözüm sağlayacak bir referans noktası olarak alınması yerine Batı’dan devşirilen yahut yeni icat edilen birtakım kavramlarla günümüz meselelerine çözüm üretilmeye çalışılması iyi niyetli bir çaba olarak görülmemektedir. Hâlbuki temeline eşrefi mahlûkat olan insanı alan Kur’an-ı Kerim ve Efendimizin sünneti, hangi dönemde yaşadığı fark etmeksizin aslen insanın kendisine hitap ettiğinden onun yaşayabileceği tüm problemleri çözecek temel bir çerçeveye sahip bulunmaktadır. Çünkü bu nizamın sahibi aynı zamanda bu nizamı yerle bir etmeye çalışan insanın da yaratıcısıdır. Dolayısıyla çağımızın meseleleri yeni arayışlarda kaybolarak değil, Resulullah’ın izinden gidilerek çözülebilir. Bu da ancak ve ancak Peygamber Efendimizin (SAV) dünyaya neden geldiğini anlamakla mümkün olabilir.

Rabbimizin “dosdoğru yol üzere gönderilmiş bir elçi” olarak tanımladığı Resulullah’ı (SAV) anlayabilmek ve izinden gidebilmek duasıyla; Mevlid Kandilimiz mübarek olsun.