Omurgasızlar!
Bir film adı veya roman ismi değil bu. Tatlısu
insancıklarından bahsediyorum. Görmüşsünüzdür mutlaka onları, çevrenizde fark
etmişsiniz. Duyarsızlıkları, gamsızlıkları, meselesiz oluşları karşısında
hayret etmiş, hâllerine sinirlenmişsinizdir. Sürüyle varlar etrafımızda.
Yüzleri donuk, gözleri sönük, hisleri bitik, yürekleri ölüdür. Bir türlü
ısınamazsınız onlara. Yakınlık kurmaz, benimsemez, sevmezsiniz.
Yük taşımaz, yokuşu tırmanmaz, durumdan vazife
çıkarmazlar. Tehlikeli dönemlerde kayboluverirler. Darbelerde ya televizyon
önünde “Dur bakalım ne olacak?” merakındalar veya yorganı kafalarına çekip
“Sabah olsun durumu öğreniriz.” gafletindeler. Vatan, bayrak, toprak
umurlarında değil. Bu hissi, gereksiz hamaset sanırlar.
Harp olmuştur, darp olmuştur duymazlar, görmezler,
işitmezler. Bir ‘ölü can’ hepsi de, şaşar kalırsınız. Hiç renk vermez, koku
salmaz, hele ayağa kalkıp yürümezler. Beş on kat çelik zırha bürünürler ki,
tatlı bedenlerine halel gelmesin. Mesela zulüm vardır, çocuklar katlediliyor.
Masum insanlar kırılıyor. Elin gâvuru bile ayağa kalkar, haksızlığa isyan eder
ama bunlarda tık yok. Kadın haham dahi tutuklanmayı göze alır, ABD’ye direnir
ama bunlarda ses, nefes yok. Yeryüzünde vicdan ehli yürür, bunlarda adım atacak
mecal yok.
Bir kısmı mürekkep yalamıştır. Kültürlü görünürler,
medeni sanılırlar. Sağdan da olabilirler, soldan da… Puslu havalarda ortalıkta
gözükmezler. Fikirlerini asla beyan etmezler. Ağızlarından sadra şifa kelam
duyamazsınız. Yorum yapmaz, tepki vermezler. Görünmeyen şekil, fark edilmeyen hayalet gibiler. Ruhsuz,
inançsız ve kalpsizler.
Nahif görünürler. Edebiyattan, sanattan anladıklarını
iddia ederler. Sever görünürler bu tür meşgaleleri. Faaliyet, etkinlik vesaire.
Lakin ne hikmetse mesele vatan, millet olunca siniverirler bir kuytu köşeye.
Ezanı da duymazlar salayı da… Bayrağı da görmezler sancağı da… Zararsız
kıyılarda, alçak sularda sessizce kulaç atarlar. Dünyaya kök salacaklarını
sanırlar. Canları tatlıdır, korkarlar, hatta korkaklar!
Bu renksiz, kokusuz ve hissizlerin bir kısmı
milliyetçi gözükür, hâlbuki asla “Vefalı Türk” değiller. Bir bölüğü dindar
pozisyonlarında. Kesinlikle şuurlu Müslüman olamazlar. Zira mümin, kardeşinin
ıstırabını duyar, derdiyle dertlenir. Ve bir bölüğü de ‘solcu, demokrat’
ayaklarında. Bu işten geçinirler. Zinhar sosyalist olamazlar. Geçmişte var
gücüyle, “Kahrolsun ABD Emperyalizmi!” diye bağıran yürekli solcular vardı. Bugün
Amerika’ya teslim olan, emperyalizmin kucağına pervasızca oturan sahte
sosyalistler ise tam ibretlik!
15 Temmuz’dan önce, ihanet şebekesi FETÖ tehlikesine
(Ki o zaman adı Paralel Yapı’ydı) dikkat çektiğim bazı ‘sağcı aydınlar’ ellerini
havada sallayıp ‘Boş ver!’ diyordu. Ama hainler boş durmadı ve Türkiye’yi
bombaladı. Hakikat şu ki, hainler biraz da gafillerden besleniyor ve
yararlanıyor. Darbeden sonra bazıları akıllandı, uslandı. “Ahmakmışım,
aptalmışım, göremedim.” dedi ama iş işten geçmişti. Şehitlerimiz, gazilerimiz
vardı. Hâlbuki gerçek mümin, basiret, feraset ve şuur sahibi olabilen,
tehlikeyi önceden sezebilendir.
Yıllar önce yine İsrail terör örgütünün azgınlaştığı
bir dönemde “Katil İsrail” ve “Kahrolsun İsrail” yazılarını kaleme almıştım.
Bunları gören bir tatlısu sağcısı, “Çok cesur başlıklar!” diye garipsemişti.
Aynı kişi 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ihanet örgütünü savunan bir çukura yuvarlandı.
Demem şu ki, bugün bu sapık Siyonistleri destekleyen ve diğer bütün terör
örgütlerini himaye eden, aynı büyük şeytandır. Dolayısıyla rahat etmek isteyen
İslam âlemi, Türk dünyası ve bütün mazlum insanlık, bu vampire karşı birleşmeli,
güçlenmeli, birlikte direnmeli. Başka kurtuluş çaresi yok!
Omurgasızlar bahsediyordum. Dün vardılar, bugün de ortalıktalar.
Yarın da olacaklar. Türkiye’ye ihaneti önemsemiyorlarsa, Gazze’deki çocukları
görüp de gözleri yaşarmıyorsa boş verin gitsin. İnsanlıktan nasipsizler demek
ki! O dirayetsizlerden, vefasızlardan, gayretsizlerden ne köy olur, ne kasaba.
İster ahıra yolla, ister kasaba!
Bazılarına 15 Temmuz’u soruyorum. “Bu ihanete karşı ne
yaptın?” diye. “Meydanlara çıktın mı, eline bayrak alıp yürüdün mü? Bir şeyler
yazdın mı, anlattın mı?” Cevabı müspet ise dostluğa devam, aksi takdirde salıyorum.
Bugün ikinci soru zamanıdır: “Gazzeli bebekler için ne yaptın? Öfkelendin mi,
tepki verdin mi, en azından iki damla gözyaşı döktün mü?” İnsanlık görevini
yapmamışsa onu da derhâl terk edin. Çevremizi dost sandıklarımızdan
temizleyelim. Naylon tipler, sanal yüzler, kararmış kalpliler ve siyah vicdanlılar
yanımızda olmayıversin. Zira bu asalaklar, ancak yük olur. Vatan sevdalısı,
memleket tutkunu, Dede Korkut nefesli, Ahmet Yesevi dualı yiğit civanlar bize
yeter!