Ömür faslına dair…
Hayata dair yazılar yazıyorum ara ara. Derdi derin şu dünyayı ne teskin eder, ne tarif eder, ne ifşa eder bilmek güç. Maddenin esareti öyle bir dozda ki... Maddenin ve maddiyatın fena bir şey olduğunu söylemiyoruz ancak ruhun ve kalbin maddeyle ölçülür hale gelişi, daha doğrusu ruhun ve kalbin maddeyle ölçülemez durumuna gelişi travmanın da ötesinde. Etrafına bir bakıyorsun adam sandığın, meğer imkân elde edince tüm değerlerini kendi eliyle ayaklar altına alabilecek kadar zavallıymış.
Bir anlama ulaştıramıyorum kitaplarda ve dillerdeki güzel sözlerin fiiliyata geçemeyişini. İnsan nasıl bir yük yüklenmiş olmalı ki bu biçim tarumar etmiş olsun insanlığa dair ne var ise. Misal aşk diyorsun, köpeğine bile ‘‘aşkım’’ diyecek kadar yüce bir gönle sahip olmalı ki, ne yazık ki eşine aşkını muhafaza edemiyor.
Hemen herkes kendi makam ve menfaatini korumanın dışında hiçbir anlam yüklemiyor dünyaya. Çıkar çarkından başka hiçbir şey süslemiyor zamanın zeminini. Emin adımlarla yürünülen tek yol yolsuzluğa dair fikirler olmamalıydı, bu, hakikatin tüm yollarına yolsuzluktur. İnsan neden mutlu olamıyor; çünkü insan mutlu olmak istemiyor, insanlar sadece zengin olmak, makam sahibi olmak, ünlü olmak istiyor...
Üç kuruş artı kâr etsin diye etmediği yemin ve kelam yok, kıçı kırık bir makam için atmadığı takla kalmıyor insanın. Kâr etmek de hak, makam sahibi olmak da. Ancak taklaların sayısını saymaya güç yetiremiyoruz. İslam halifesi, emir ül müminin diyor ki ‘‘doğru konuşmaktan dostum kalmadı’’ varın siz hesap edin. İnsanlar doğru konuşanı, dürüst olanı, bir dava sahibi olanı, özetle omurgalı davrananları tutmuyor. İnsanlar istiyor ki sürekli birileri onları güldürsün, sürekli övülsün, falan filan. Hastalıklı bir ömrün şifa dolu lahzalarına hasretiz.
Henüz genç sayılacak bir yaştayım, ancak ne kelamın tadı kaldı ömrümüzde, ne de muhabbetin şifası sarıyor damağımızı, gençliğimizin tek bir tadı kaldıysa o da ümidimiz, İslam’ı keşfe dair inancımız. Bunun dışında zamanın handikaplarına karşı direnecek bir ölçü göremiyorum İslam’ın kudret, merhamet ve adaletinin dışında, bu da yegâne maksadımız.
Kısa kes diyor bir iç ses. Lafa lüzum yok. Sus ve sarıl tefekkürün merhemine. Bir sal hele gönlünü, gönle bir dergâh elzem. Kendisi de bir dergâh olan gönlü, mana dergâhına yolcu edesin. Mananın muştusunda bir kemal saklı. Sırların huyudur, sabrın dergâhında gönlün sınanışı… Kalbin zikrinde sus, ta en derinlerde menzile bir yol var, bir yol ver… Aramasını bilene… Aramak nasip olsun, sonsuzluğun imkânı olan şu fani ömrümüze…