Ömrünü kitaplarına adayan bilge: Ali Emîrî Efendi
Her sohbete müreccah olur sohbet-i kitâb
Yâr u habîbim oldu benim hazret-i kitâb
Alî
Emîrî Efendi, 20. asrın başlarında adı kitapla birlikte anılan Osmanlı
münevverlerinden birisidir. O, kendisini ve bütün olarak kâinâtı “'kitapların
dünyası” üzerinden anlamış ve anlamlandırmıştır. Anlam, düşünce ve duygu
dünyası arasındaki geçişler, hep kitap ve şiir aracılığıyla gerçekleşmiştir.
Alî Emîrî Efendi’de şiir/kitap okuma merakı, 9 yaşlarında amcası Şâ’ban Kâmî
Efendi’nin kendisine hediye ettiği Mısır basması nadir bir eserle başlamış,
ilerleyen yıllarda bu merak bir tutkuya dönüşmüştür. Özellikle geçmişte Diyarbakır’da
1 milyon 40 bin ciltlik bir kütüphanenin varlığından haberdar olduktan sonra,
kendisi de zengin bir kütüphane kurmanın hayali ile ömrünü kitap toplama ve “nevâdiru’l-âsâr”
adını verdiği pek çok kıymetli eseri neşretmeyle geçirmiştir.
Ömrünü kitaplarına,
kitaplarını da milletine adayan Alî Emîrî Efendi, belki de bugün adından çok
zikredilmesini, hayatını adamış olduğu bu kitaplarına ve sahip olduğu binlerce
ciltlik kütüphanesine borçludur. Şair, Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lügâti’t-Türk
adlı eserini keşfetmesi ile bu ünü ikiye katlanmıştır.
Muhtar
Tevfikoğlu, Alî Emîrî Efendinin kitap sevgisini şu şekilde dile getirmektedir:
“Alî Emîrî Efendi için hayat, kitaptan başka bir şey değildi. Gâyet sâde yaşar,
kitap almak için nafakasını bile kesmekten zevkyâb olurdu. Onun için aşk,
saâdet, hayat kitaplarıydı. Hayatını ekseriya vakfettiği Millet Kütüphânesinde
geçirir, dâimâ ulemâ ve fuzelâ ile ünsiyet eder, etrafına toplanan genç
dimağların ülfet ve mesâisinden, kendisine gösterdikleri hürmetten son derece
zevk alırdı. Yüzyılları dolduran bir büyük maceranın safhalarını kitap
sayfalarında yaşadı. Üzüntülerini, kederlerini, kırgınlıklarını eski kitapların
yıpranmış ciltlerinde, sararmış yapraklarında unuttu. Bir kısmı el yazması
binlerce eski eser kendi gözünden bile sakınarak muhafaza ettiği
sevgilileriydi. Dünyasının ufukları onlarla ağarıyor, onlarla kararıyordu. Kendisi
de “Şayet bir meslek sahibi olmayı düşünseydim, şüphesiz kitapçı olurdum”
Gerçekten de Alî Emîrî Efendi, nazlı bir sevgili gibi kitaba yaklaşmakta,
kendisinden ödünç kitap isteyenlere karşı da temkinli davranmaktadır. Ezhârı
Hakîkat adlı eserinde “Bir kitab meraklısından, nâdir bir kitabını istemek onu
büyük bir felâkete uğratmaktır” der.
Alî Emîrî Efendi’nin
dîvânında kitaplara olan aşkını anlatan gazellerin yanı sıra kitap ile ilgili diğer
beyitler tetkik edildiğinde kitabı genel olarak şu sıfatlarla vasıflandırdığı
görülmektedir: 1) Her sohbete tercih edilen 2) Koruyucu bir muska 3) Nazlı bir
sevgili / yâr 4) Yeryüzü ve gökyüzü 5) Sine-i şevkinde sığınılacak yer 6)
Mâzîyi keşfetme için bir dürbün 7) Büyük âlimlerin bıraktığı bir yâdigâr 8)
Ömrün güzel geçmesine sebep olan yüce bir nesne 9) Nereye gidilirse gidilsin
yanında bulundurulması gereken bir arkadaş 10) Feyze vesile olan bir kaynak 11)
Manaları açılmamış güllerin bulunduğu bir gül bahçesi 12) Hüzünlü vicdân için
bir sevinç yeri 13) Gezip dolaşma yeri / seyrangâh 14) Çeşit çeşit yazıları
âdeta sümbüle benzeyen bir bahçe 15) Tükenmeyen bir servet 16) Hoş kokulu bir
inci 17) Geceyi aydınlatan bir mücevher 18) Varlığı ile gurur duyulan ve
kendisine ilticâ edilen bir rehber 19) Aşık olunacak en güzel sevgili 20)
Birlik sırlarının saklı olduğu eser 21) Din ve dünya sermayesi
Kitap aşığı Ali Emîrî Efendi vefat etmeden önce dağınık olarak bulunan şiirlerini bir külliyat halinde neşretme arzusu içerisindeydi. Onun adeta bir vasiyet niteliğinde olan bu arzusu hacimli bir biyografi ile birlikte Türkiye Yazma Eserler Başkanlığımız tarafından neşredildi. 5 yılı aşkın bir zamandır Prof. Dr. Sadık Yazar Hocamızla titiz bir çalışmanın mahsulü olan “Ali Emîrî Dîvânı”nın editörlüğünü ise Günay Kut hocamız üstlendi. Böylece klasik Türk şiirinin son demlerini yaşadığı bir dönemde, klasik kültürü soluyarak yetişen kitap aşığı Ali Emîrî’nin şiirlerini tenkitli neşir usullerine de uyarak ortaya koymaya gayret ettik. Hayırlara vesile olsun. Ali Emîrî Efendi’nin ruhu şad olsun.