Ömrümüzün son günü
Bir döngü içerisinde dönüp duruyoruz. Dünyanın kendi ekseni ve güneşin etrafında dönmesi nasıl ki sıradan bir olay olarak kabul ediliyorsa, bizim de doğumdan ölüme kadar geçen ve adına ömür dediğimiz olgu kendi döngüsü içerisinde sıradan bir şekilde devam ediyor. Doğumla başlayıp, bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, olgunluk, yaşlılık derken filmin sonunda (ki o filmin sonunu birçoğumuz göremiyoruz) ölümle noktalanan ömür döngüsünün içerisinde yaşarken sonunu düşünmeden yaşıyor insan. Eski dizilerden birinin mottosu olan "Sonunu düşünen kahraman olamaz." sözü sadece kulağa hoş gelen bir slogandan öte bir şey değildir. İnsan dününü anımsayarak bugününe bakıp yarınına dair planlar yapmak zorundadır. Sonunu düşünmemek gamsız insanların işidir. Gamsızlık da insanı sorunlara karşı duyarsızlaştırır ve çözüm için hiçbir şey yapılmamış olur.
İnsan, ömür
döngüsü içerisinde reel durumlara karşı gamsız olma lüksüne sahip değildir.
Sorun, görmezden gelinince kendi kendine çözülebilecek bir yapıya sahip
değildir. Bizzat sorunun muhatabı tarafından kaynağı tespit edilerek sorun
çözülmelidir. Sorunların tespiti ve çözümünü şimdilik bir kenara bırakıp bu
duruma karşı duyarsızlığımıza biraz değinelim.
Kişi hemen yanı
başında duran gerçekleri çoğu zaman görmez ve fark etmez derler. Her gün
hayatın sıradan, rutin haline gelmiş döngüsünü arkası yarın modunda yaşarken
bir gün gelip de bu yaşadıklarının arkasının bir gün kesilebileceğini ve
yarınının bir daha asla gelmeyeceğini hesaba katmadan yaşıyoruz.
Dönüp de aynaya
bakıp kaçımız açık bir yüreklilikle son 24 saatimiz kalmış olabileceğini
kendimize sorabiliyoruz? Peki, gerçekten bir günlük ömrümüz kalmış olduğunu
öğrendiğimizde ne yapardık? Adına dünya dediğimiz mekândaki misafirliğimizin
sonuna geldiğimizi anladığımızda önceliklerimiz ne olurdu? O son 24 saate
neleri sığdırırdık?
O son günde kimimiz
hakkına girdiğimizi düşündüğümüz kişilerden helallik ister, kimimiz ibadet
ederiz, kimimiz elimizdeki işleri bitirmeye çalışır, kimimiz en sevdiğimiz
yemeği yer, kimimiz yapmak isteyip yapamadığımız her ne var ise o 24 saate
sığabildiği kadarını yapmaya çalışır…
Yapılabilecekler
listesini kişilere göre çoğaltmamız mümkün. Herkesin kendi listesini en
kaliteli şekilde hazırlayıp uygulamaya koyacağına eminim. Dile kolay, son 24
saatimiz var ve sonrası bu dünya için yok. Bazılarımızın en büyük kâbusudur,
gözü açık gitmek. O yüzden son saatlerini en dolu şekilde yaşamak ister.
Şimdi dönüp
kendimize tekrar soralım. Sonumuzu düşünmemek mi kahramanlık, yoksa düşünmek
mi? Herkes kendi hayatının kahramanıdır. Adına hayat dediğimiz filmin başaktörü
biziz. Bu filmin dünya sahnesinde oynuyoruz ve bir sonraki rolümüzü hesaba
katmadan yaşama lüksümüz yok. Son 24 saatimize girdiğimizi kim bilebilir? Hayat
maratonunun son dönemecinde olup olmadığını kimse bilemez.
Etrafımıza dönüp
baktığımızda her gün birileri eksiliyor hayatımızdan. Doktor raporlarında her
ölüme bir isim bulunarak uğurluyoruz hayatımızdan eksilenleri. Bu aralar ölümün
en popüler nedeni ise korona denilen
illet oluyor. Yarın başka bir isim revaçta olacak ama ölüm gerçeğinden
hiçbirimiz kaçamayacağız. Eskiden taziyelere büyüklerimiz giderken şimdi ise
bizler gidiyoruz. Ağır ağır gövdemize yürüyor ölüm. Biz ise tesellimiz olacak
sözleri zihnimizde büyütürken birilerinin son 24 saati dolmuş oluyor ve teker
teker düşülüyorlar hem telefon rehberimizden hem de ömrümüzden.
Her gece yatarken
son 24 saatimizden eksilen zamanları ve her sabah uyandığımızda hesabımıza yeni
bir son 24 saat eklendiğini unutmadan yaşamak yaşadığımız anı daha anlamlı
kılacaktır. Biraz kâbus gibi görünse de aslında bu durumun umut ile daha çok bağlantısı
olduğunu unutmayalım.
Ölüm tüm doğallığı
ile karşımızda sıramızın gelmesini beklerken ona kafa tutabilecek var mı
içimizde? Hepimizin cevabı ortak ise aynaya bakıp kendimize samimi bir şekilde soralım:
"Bugünün son 24 saatimiz olduğunu ve
ömrümüzün son gününü yaşadığımızı bilseydik ne yapardık?"
Herkes bu soruyu
kendi içinden kendi duyacağı şekilde cevaplaya dururken birilerinin son 24
saatinin dolduğunu da unutmayalım.