Ömer Muhtar
Filmi, daha önce defalarca görmüştüm ama önceki akşam Kanal7’de yeniden seyrettim. Onun bir film ötesinde mesaj aracı, tebliğ ışığı, ümit kıvılcımı, gayret feneri, sevgi ve iman çağlayanı olduğunu biliyordum zira. Elimde olsa 85 milyon insanımızın, hatta yeryüzünde yaşayan 1 milyar 700 milyon Müslümanın seyretmesini isterdim. Ama buna gücüm yoktu. Sosyal medya hesaplarımda paylaştım sadece, belki bir kaç kişi daha ilgilenir, istifade eder diye. Film yine etkiledi. İnsan yaşlanınca, biraz sulugözlü mu oluyor ne?
Niçin Ömer Muhtar? “Yeni Ömer”lere ihtiyaç hissedildiği bugünlerde 1930’lu yıllarda Libya çöllerini işgal eden İtalyan işgalcilerine bir avuç cengaveriyle yaklaşık 20 sene kök söktüren büyük bir kahramanı bütün dünya tanısın isterim. Dün Libya’da faşist İtalya’nın hunhar canavarları vardı, bugün Suriye’de siyonist ABD ve İsrail zalimleri kan akıtıyor İslam topraklarında. Değişen bir şey yok. Haçlılar, Hilâl’e karşı yine saldırıda ve hayasızca taarruzda.
İslâm âlemine sokulan fitneler yüzünden kardeşliğimiz zedelenmiş. Tefrika yılanı çepeçevre bünyeleri sarmış. Benlik, bencillik, menfaatperestlik ve kibir bütün zerrelerimizi âdeta istila etmiş. Selahaddin Eyyubi’deki yüksek hasleti, Alparslan’daki üstün cesareti, Tarık Bin Ziyad’daki kararlılığı, Ertuğurul Gazi’deki geniş ufku, Fatih Sultan Mehmed’deki dehayı, azmi ve iman gücünü düşünmek ve düşlemek gerek. O büyük idealistlere acaba imreniyor muyuz?
Durum fena, inananlar için kötü gibi görünse de bu elbette hep böyle sürmeyecek? Malum ve meşhur sözdür: “Çok kararan gecelerin sabahları pek yakın olur.” Peki ne olacak? Telâş yok! Herkes üzerine düşeni yapmalı. Şimdi üniversiteler açılıyor. İhmal ettiğimiz, ilgilenmediğimiz, sevgimizi esirgediğimiz gençlerimize yeniden el uzatma ve yürekten hemhâl olma zamanıdır. Kalplerini kırmadan, asla incitmeden yaklaşmalıyız onlara. Yetişkinler genelde gençlerden şikâyetçi olur. Hâlbuki maziye dönüp biraz insaf gözüyle olanlara baksalar, ebeveynlerinin de kendilerine sitem ettiklerini hemen hatırlayıvereceklerdir.
Farkında değiliz ama inanın muazzam bir nesil yetişiyor. Bunu rahatlıkla görebiliyorum. Teknolojiye hâkim, ufku geniş, bilimi/kültürü önemseyen, seçici olan ve okuyan pırıl pırıl zeki bir gençlik! Göreceksiniz Ömer Muhtar’dan, Çağrı’dan daha büyük yapımlara imza atacaklar. Yeryüzüne dalga dalga yayılacak şarkıların bestelerini yapacaklar. Bizim sanatlarımızı modernize edip dünyadaki sanatseverlere iftiharla göstercekler. Resimde, şiirde, bilimde, mimaride ve savunma sanayiinde zirveye doğru yürüyen bizim çocuklarımız...
Yerli kültürün, millî sanatın sözcülüğünü yapan Milat gazetemizde çok değerli yazarlarımız mühim yazılara imza atıyorlar. Meselâ Mustafa Uçurum, iki gün önce “Her Okula 10 Dergi” başlıklı nefis bir yazı kaleme aldı. Çok güzel bir projeyi sunuyor. Milli Eğitim yöneticileri ve okul müdürleri bu tür hayati teklifleri ciddiye almalı, hemen hayata geçirmelidir. Dergiler önce okullara girmeli, sonra da çocuklarımızın dimağlarına ve yüreklerine... Gençler dergilerin sınırsız dünyasını yeniden keşfetmeli. Ama okullarla birlikte evlerde ve işyerlerinde de bulunmalı mecmualarımız. Fikir kalelerimiz korunmalı mutlaka. Dergi biterse gazete de söner. Gazete ve dergiden sonra sıra, Allah korusun kitaba gelir, unutmayalım. Maddi sıkıntı yüzünden dergi çıkaramayan gençler, köklü mecmualara yazarak çıraklık ve kalfalıklarını bu şekilde tamamlayabilir.
Bu aralar kültür sanat dünyamızdan çok büyük kayıplarımız oldu. Ben de aziz hocam Mehmed Aksu’yu ve derviş ruhlu akrabam Faruk’u kaybettim. Kıymetli eğitimci yazar kardeşimiz Ali Bal’ın annesi Fadik Bal Hanımefendi de vefat etti. Hepsine rahmet diliyorum. “İlim İrfan Ocakları: Vakıflarımız” başlıklı yazım Pazartesi günü ahaber televizyon kanalında okundu. Bunu bana bildiren kıymetli yazarımız Selvigül Şahin Hanımefendiye çok teşekkür ediyorum.