Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ömer Faruk Akün

Önceki gün meslektaşım ve dostum Erol Ülgen aradı. "Üzüleceğin bir haber vereceğim, Akün Hocayı kaybettik!" Bu tek cümle yetti. Edebiyatımızın en büyük tarihçisi artık aramızda değildi. Ne yapılabilir ki? Ölümü tevekkülle karşılamaktan ve dua etmekten başka elden ne gelir. Prof. Dr. Ömer Faruk Akün Hoca'nın talebesi olma talihine eriştiğim 1980'li yıllara dönme ve Türkoloji koridorlarını hatırlama vaktidir. Bu 'Yeni Edebiyat Hocası'nın şöhretini fakülteye gelmeden duymuştuk. Bizden önceki nesil, büyük bir edebiyat tarihini yıllardan beri hazırladığını söylüyordu. Tanzimat dönemi, Şemseddin Sami ve diğer edipleri anlattı, şairleri derslerde tanıttı. Hoca, sınıfa girdikten sonra kolunu masaya dayıyor ve ders anlatmaya başlıyordu. Eskilerin tabiriyle 'mütebahhir alim'di, edebiyatta deryaydı. Genişleyen ve derinleşen bilgisiyle büyüleniyor, ağzımız açık onu dinliyorduk. İlmin kuşatıcı anlayışıyla dağarcığındakileri öğrencilerine aktarıyordu.

İstanbul Beylerbeyi'nde 5 Nisan 1926 tarihinde doğmuştu. Fatma İrfan Hanım ile Mehmet Ziyaeddin Bey'in oğluydu. Beylerbeyi 27. İlkokulu ve Kabataş Erkek Lisesi'nde okuduktan sonra 1947'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştu. 1951'de Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü'nde onu asistan olarak görüyoruz. "Türk Halk Şiirinde Tabiat" konulu doktora çalışmasını ise 1952'de tamamlar. 1959'da doçent, 1971'de profesör olur. Fransa'da Sorbonne, College ve Bibliothequue Nationale'de ders ve konferanslara katılıp araştırmalarda bulunmuş, mezun olduğu bölümün başkanlığını yaptıktan sonra 1993'de emekli olmuştu. Peki emeklilikten sonra çalışmayı bıraktı mı? Asla! Zaten Akün Hoca demek, okumak, araştırmak, incelemek ve yazmak demekti. O nesil bütünüyle böyleydi. Çalışırken dinlenenlerdendi. Hiçbir zaman emekli olmadı Hoca. Yani çalışma yapmaktan, araştırmada bulunmaktan, yazı yazmaktan geri durmadı. Daha önce Milli Eğitim Bakanlığı'nın neşrettiği İslam Ansiklopedisi'nde pek çok telif madde yazmıştı, daha sonra Diyanet'in yayımladığı İslam Ansiklopedisi için onlarca maddeyi kültür hayatımıza kazandırdı. Her maddesi, neredeyse bir küçük eser cesametinde. Yayımlanan ilk çalışması bir tercümedir: Kuzey Doğu Bulgaristan Türkleri ve Türk Dili. T. Kowalski'den tercüme ettiği bu makale Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi'nin 31 Mart 1949 tarihli sayısında çıktı. Bu derginin ve Türkiyat Mecmuası'nın kurucularındandır.

O, Fuad Köprülü gibi kılı kırk yaran bir alimin talebesiydi. Titizliği de aldığı bu eğitimin neticesidir. Köprülü'nün takipçilerinden oldu. Zengin bibliyografya birikimine sahip olan Akün Hoca, TKHV'nın kendisine ödül verdiği törende yaptığı teşekkür konuşmasında, "İlim hayatımda pusulam Fuad Köprülü olmuştur." diyerek hocasını minnetle anmıştı. Vefalıydı, hem de çok. Bu sözler, onun yüksek vefa hissinin tebarüzüydü.

Akün Hoca'nın basılı eserleri arasında Namık Kemal'in Mektupları 1972'de, Türk Dili Karşısında Türk Münevveri ise 1982'de yayımlandı. İlk eser, Fevziye Abdullah Tansel'in kitabına ilmu00ee bir tenkit, ikincisi ise Kubbealtı'nda verdiği konferansın basılmış halidir. Neredeyse her biri birer eser sayılabilecek olan ansiklopedi maddelerinden ilim ve edebiyat çevreleri çok istifade etti. Bunların dışında birçok ilmu00ee mecmuada Hoca'nın kıymetli makaleleri yayımlandı. Yüzlerce tebliğ sundu, konferanslar verdi. Akün Hoca ve hazırladığı 'edebiyat tarihi' hep bir efsane olageldi. Bazı arkadaşlar 5 ciltlik bir tarih olacağını söylerken, kimi dostlar hocanın 10 ciltlik edebiyat tarihini hazırladığını, başlangıçtan günümüze Türk edebiyatının bütün dönemlerinin bu eserde yer alacağını belirtiyordu. 1986 yılında 'edebiyat tarihi' üzerine kendisiyle fakültedeki odasında bir mülakat yapmıştım. Merak edilen edebiyat tarihini ve kaç cilt olacağını sorduğumda, "Türk edebiyatını mufassal değil, muhtasar iki cilt halinde hazırlıyorum." demişti. Hoca, "edebiyat tarihinin bir milletin tarihi" olduğunu söylüyordu. İlmu00ee çalışmaların tarafsız olması gerektiğinin altını çizerken şu mühim tespitte bulunuyordu: "Edebiyat tarihi inanış ve fikri temayülü ne olursa olsun, herkesin kabul etmek mecburiyetinde kalacağı gerçekleri ortaya koyabilmesidir. İşte bu da ancak objektif bir tavır benimsemek ile fantezi ve ideolojilere, dogmatik görüşlere sapmadan yürütülecek büyük ve devamlı bir çalışma ile elde edilebilir."

Akün Hoca, bir soruma verdiği cevapta edebiyat tarihçisini bekleyen güçlükleri açıkça hatırlatıyor ve şöyle diyordu: "Türk edebiyatı tarihi, malzemesi çok dağınık ve geniş olan bir sahadır. Edebiyatımızın eser halinde binlerce mahsulünü okumadan, dikkatli bir şekilde gözden geçirmeden bir edebiyat tarihi yazmak mümkün olabilir mi? Edebiyat tarihçisi eğer iş başlangıçtan itibaren alınırsa sayısı on binleri aşan edebu00ee eserle temas etmek mecburiyetindedir. Monografilerin azlığı edebiyat tarihçisini böyle çetin bir vaziyette bırakmaktadır." Hoca, Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nihad Sami Banarlı, tezkireler, antolojiler, tenkit ve diğer birçok edebu00ee konu hakkında fikirlerini beyan ediyordu. Titizdi, yirmiye yakın soruma tek tek cevap veriyor, sonra bunları yeniden gözden geçiriyordu. O güne kadar kendisiyle ilk defa bu kadar etraflı bir mülakat gerçekleşmişti. Hatta o zaman bazı hocalar bana takılıp, "Bu kadar uğraşacağına bir yüksek lisans veya doktora yapabilirdin." dediler.

O, bugün nesli azalan bir 'devr-i kadu00eem efendisi'ydi. Onunla edebiyat ilminde bir devir kapanıyor. Bugün öğleden sonra Üsküdar Şakirin Camii'nde cenaze namazını kılacak ve Karacaahmet'te toprağa vereceğiz. Rabbim kendisine rahmet, mağfiret ihsan etsin. Kabri nur mekanı cennet olsun. Ailesine, meslektaşlarına, talebelerine ve bütün sevenlerine başsağlığı diliyorum.