Ölümü sevdirenler...
Güzeldi. Sınırını göremediğim bir denizdi merhameti. Kırılan yanlarımızı göğsünde onarır, şikayete geçit vermezdi. Öfkeye, siteme, nefrete kapalı bir kapıydı gönlü onun. İncinir, gizli saklı köşelerde kısacık ağlar ama küsmezdi. Karşısındakini mahcup bırakan bir hassasiyete sahipti. Bayram sabahlarında kesilen kurban için bile acı çeker, gözlerinin ucunda bekleşen taneleri olur olmaz bahanelerle bırakıverirdi. Hanımdı. Anneydi. Babaanne, anneanneydiu2026 Ruhu da kendisi gibi incecikti. İlkbaharın coşkusu gönülleri kuşatınca, eteğine çiçek toplamayı severdi. Yanlış gördüğünü, bildiği doğrusuyla muhatabına söyler, oracıkta gönül evinden çıkarır, bir daha da kimseye mevzu etmezdi. Çocukları da dahil siniriyleyoktu karşılaşan. Herhalde hayattaki en büyük asiliği, babasının sözünü dinlemeyerek sevdiği adama kaçmak olmuştu. Belki de bu yüzden beyinin huzursuzluklarına, gözlerini birkaç kere sımsıkı kapatıp açmakla yetinerek cevap verirdi.
Yedi-sekiz yaşlarındaydım, yaz tatili olduğu bir sırada yanlarındaydımu2026 Dedem onu, babasının mezarına götürmüştü. Kuran'dan sureler okuduktan sonra; "baban sana kırgın göçtü, benimle evlendiğine hiç pişman oldun mu?" diye sormuştu. Buğulanan gözlerini birkaç defa açıp kapattıktan sonra kendinden emin; "hiç olmadım, hiç de olmayacağım" demiş, eşinin endişe yüklü gönlüne bir kova inşirah dökmüştü. Zor bir insandı dedem, hayata mütemadiyen eleştirel gözlerle bakardı. Çocuk aklımla onu üzmemek için bu cevabı verdiğini düşünmüş, yalnız kalınca bir kere de ben sormuştum aynı soruyu. Hep yaptığı gibi başımı göğsüne sımsıkı yaslamış; "kuzum, onunla evlenmeseydim sizi nasıl bulurdum?" demişti. Şefkatin kutsiyeti onda tecelli etmişti.
Buralardan böyle bir kadın geçtiu2026
Çok özeldi. Bin bir güzel hasleti ile bir insanın ne kadar derinlere inebileceğini vedasıyla daha net hissettirdi.Sanki çocukluğumuzu da söküp solumuzdan, dünyadan çok uzaklara gittiu2026
...
Böyle başlamayacaktım. Birkaç gün öncesinden toplumu esir alan, insanların tercihlerini u2013küçümseme yoluna giderek- yok sayan, haddi aşan, kalbe basan anlayışa sitemli, öfke kervanına ben de katılacaktım. Yani aslında, bir kez daha bizi yok sayanlara varlık atfedenlerden olacaktım. Belki de genellemeye tabi tutarak aynı hatanın yazın sahasında tekrarlanmasını sağlayacaktım. İtiraf edeyim, koskoca yazıyı; "içimizdeki kutuplaşmanın sebebi liderler değil, sosyal ağlarda nefretini ulu orta yazmaktan çekinmeyenler" demek için kaleme alacaktımu2026 Siyasilerin en uç söylemleri masum kalır tozu dumana katan paylaşım kirliliği yanındau2026 Bu genellemeye İslam'ın adını kullanarak "dava insanı" vasfıyla ortada dolaştığı için küfrü ve hakareti meşru görenleri almamak haksızlık olurdu, onları da alacaktım. Çünkü buna inanalı ve en yakınlarıma anlatmaya çalışalı çok olduu2026 Kutuplaşma dediğimiz vakıanın sebebi bizden başkası değildi yayazacak, yazdıkça taşacaktımu2026 Böyle başlamadım ama ne fark etti?
Dünya, giden güzellikleri ile de, kalan ve büyüyen çirkinlikleri ile de yaşanılası olmaktan her gün biraz daha uzaklaşmıyor mu? Ona tebessümlerle direnmek, çamur yağmurunda beyaz bir şemsiye ile yürümek gibi bir şey değil mi?
Bizim tesellimiz de yaşayan güzidelerin izleri;
Şeyh Sadi Şirazi Hz.'lerinin mecazu00ee ve ibretamiz hikayelerinden birinde anlatılır;
Bir kişi hamama gider. Hamamcı kili adamın vücuduna sürünce kilden çok güzel bir koku yayılır. Dönerek kile der ki; Sen misk misin, amber misin? Bu koku nereden geliyor? Ben hayatım boyunca böyle güzel bir koku duymadım. Kil cevaben;
"Ben ne miskim ne de amberimu2026" der ve şöyle devam eder;
Benim ömrüm gülfidanlarının altında geçti. O seher ve sabah güllerin altında damlayan şebnemlerle hemhal oldum. Duyduğun koku benden değil, ondandır.
Biz kendimizi hangi söylemin, hangi kimsenin, hangi vakıanın yanına yakıştırıyor ve yerleştiriyorsak onun rayihasından izler taşıyoruz, fazlası değilu2026
Selam ile.