Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Aralık 2020

Ölümü öldüren kahramanlar

1 Ağustos 1914 günü Almanya’nın Rusya’ya harp ilan etmesiyle, Harb-i Umumi olarak bilenen 3 kıtada ve sekiz cephede iki buçuk milyon askerin çarpıştığı bu savaşa girilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da 2 Ağustos 1914’te patlak verdiğinde Osmanlı Devleti de aynı tarihte seferberlik ilan etmiştir. Osmanlı Devleti bütün sınırlarda savaşmış ve İtilaf Devletleri’nin (İngiltere, Rusya, Fransa ve İtalya) askeri hedefi haline gelmiştir.

Osmanlı Devleti, Arap Yarımadası, Irak, İran, Avrupa, Galiçya, Doğu Anadolu ve Çanakkale’de çarpışmıştır. Türk milleti; Yemen, Medine, Kafkasya, Galiçya, Çanakkale’deki kahramanlıklara rağmen bu savaşta mağlup olmuştur. Savaş sonunda Ortadoğu ve Arap Yarımadası’nda Türk egemenliği yerini İngiliz ve Fransız eğilimli manda yönetimlerine bırakmış, bölgede Irak, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi devletler kurulmuştur.

Trajedilerle dolu bu savaşta Osmanlı’nın tahminen 240.000 askeri esir düşerken, 3 milyon insanı da şehit olmuştur. Dünya genelinde ise 16 ilâ 19 milyon arası asker ve sivil hayatını kaybetmiştir.

*

Modern endüstriyel çağın ilk küresel çatışması olan Birinci Dünya Savaşı, gerek ordularda istihdam edilen muvazzaf asker, gerekse de zorunlu askerlik sistemiyle askere alınan insan sayısı açısından daha önce benzeri görülmemiş kapsamda bir seferberlik tecrübesi ortaya çıkarmıştır.

Süre “On Yıllık Savaş” içinde olan Osmanlı Devleti için Avrupa ülkelerine göre daha da uzundur. Çünkü birçok Osmanlı askeri, Cihan Harbi öncesinde Balkan Harbi’nde de görev almış, yine birçoğu Mondros Mütarekesi’nden sonra Anadolu’da başlayan ve Ankara merkezli idare edilen Millî Mücadele’de de seferber edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı sahnesi gerçek anlamda çok cepheli savaştır ve Osmanlı orduları bu cephelerde aynı anda birden fazla İtilaf Devleti ordusuna karşı mücadele vermiştir.

*

Birinci Dünya Savaşı gibi askerlerin cepheden cepheye koşturduğu, cephelerde uzun ve zor zamanlar geçirdiği yıpratıcı bir harp tecrübesi elbette savaşa katılan her askerin hafızasında derin izler bırakmıştır.

Örneğin, Kafkas Cephesi’nde sıhhiye onbaşısı olarak görev yapan Ali Rıza, çatışma ve soğuğun askerlere neredeyse hiç göz açtırmadığı, yaşam koşullarının son derece zor olduğu bu cephede düzenli günlük tutmaktan vazgeçmemiştir:

“16 Kasım 1914… Bu satırları karalamak için çamur içinde bir taşa oturup yazıyorum. Sekiz on kadar gülle birden düşüyor. Ya Rabbi, selametle kurtulup da şu hatırayı cemaat içinde okumak nasip edecek misin?..”

Osmanlı askerlerinin Birinci Dünya Savaşı tecrübelerine ait hatırlama kayıtlarında en çok vurgulanan nokta, tüm cepheler dâhil olmak üzere, savaşın gündelik yaşamında askerlerin çektiği sıkıntılar ve baş etmeye çalıştığı zorluklardır.

*

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı, sadece farklı rütbelerden değil, farklı coğrafyalardan, dinlerden ve etnik gruplardan çok sayıda askeri ordu birliklerinde istihdam ederek farklı cephelere sürmüştü. 1914 yılında Osmanlı Devleti hâlâ oldukça geniş sayılabilecek bir imparatorluktu ve toplam yüzölçümü 2 milyon kilometrekareydi.

Ancak bu devasa coğrafya içerisinde mevcut toplam demiryolu ağı uzunluğu 6 bin kilometreyi geçmiyordu ve bu da tek hatlı ray sistemindeydi. (Bu uzunluğun oranı yaklaşık olarak, 304 kilometrekareye bir kilometre demiryolu demekti.)

Bu yetersiz altyapının neticesinde, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunu, “yaya modern ordu” olarak tasvir etmek mümkündür.

*

Örneğin, seferberlik ilanının hemen akabinde, Mamüretülaziz (Elazığ) vilayetinin Eğin kazasının (bugün Kemaliye) köylerinden yola çıkıp, Kafkas Cephesi’ne gitmek üzere kaza merkezine yürüyerek gelip toplanan yaklaşık beş bin askerden biri de Onbaşı Ali Rıza (Eti) idi. Eğin’den Kafkas Cephesi’ne yapılan son derece çetin yaya yolculuğu Ali Rıza’nın günlüğünde sitem dolu cümleler yazmasına neden olmuştu. Zira hem yollar uzun ve kötüydü, hem iklim koşulları zorlayıcıydı, hem de her bir askerin taşıdığı yük ağırdı:

“Yarım saat mola ile on beş saat yürüyen, beş saatte silah başı yapıp çantasıyla ayakta bekleyen, tam yirmi saat ayaktaki askerlerden bilmem ki ne hizmet bekleniyor. Yatıp da sekiz on dakika geçince bir iniltidir başladı. Of, ah, vah diyenin haddi hesabı yok. Ayağı kabarmayan tırnakları kan kesmeyen hiçbir kimse kalmadı. Zavallı millet, biçare efrâd. Haline bakıp da ağlamamak için hayvan olmalı. Ağladım çünkü benim de on tırnağıma kan dolduğu gibi tabanlarım da yumurta gibi şişmiş.”

Kış koşullarında yürümek, hem soğukla baş etmek hem de karlı yollarda yürümenin daha da zor olması nedeniyle askerleri çok yıpratıyordu. Bu tür durumlarda, bir nebze ne olsa kolaylık sağlamak adına askerler türlü yollar deniyordu.

*

Cephelerin gündelik yaşamında, kötü beslenme ve eksik iaşe askerlerin en az düşman kadar baş etmeleri gereken bir zorluktu. Kafkas Cephesi’nde görev yapmış olan Tabip Yüzbaşı Şehidullah Fikri’nin (Altan) gözlemlediği gibi, cephedeki askerler için bazen açlık düşmandan daha fazla tehditkâr olabiliyordu. Ve askerlere göre de açlığın üstesinden gelmedikçe Moskof’u bitirmenin imkânı yoktu.

Örneğin, Çanakkale’de savaştıktan sonra Kafkas Cephesi’ne sevk edilen Er Halil (Koç), açlık bazen çok katlanılmaz hale geldiğinde hayvan yemlerini kavurup yemek zorunda kaldıklarını unutamamıştır. Kafkas Cephesi’nde savaşan Er İsmail (İrfanoğlu), yaralı ya da ölü hayvanları yiyerek askerlerin açlıklarını geçici de olsa giderdiklerini unutmamıştır. Yem kıtlığının Kafkas Cephesi’nde hayvan ölümlerini arttırmasıyla askerlerin bu hayvanları yiyerek açlıklarını gidermeye çalıştıklarını, ancak beklemiş ve çürümeye başlamış hayvanların etini yiyen birçok askerin zehirlendiğini de not etmiştir.

Cephelerde açlıkla baş etmek için hayvan leşi yemek zorunda kalan Osmanlı askerlerinin bazen kedi, köpek, karga gibi yenmesi makbul olmayan hayvanları da yemek durumunda kaldıkları; hatta açlığın etkisinden çarıklarını kızartıp yiyenlere rastlandığı, yine askerlerin hafıza kayıtlarında aktarılan bilgilerdendir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı cephelerinde iaşe eksikliği sorunu dinî inanç ya da etnik köken ayırt edilmeksizin tüm Osmanlı askerlerini etkileniş görülmektedir.

*

Osmanlı ordusu cephelerdeki birliklere gıda temininde zorlandıkça, cephe gerisi, yani yurt cephesinde de gıda sıkıntısı kendini hissettiriyordu. Cephelerdeki hijyen problemleri, Birinci Dünya Savaşı’nda belki en az düşman kadar kayba uğratan salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştıran bir etmen olmuştur. Zira, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı cephelerinde salgın hastalıklarından şehit asker sayısı muharebelerde şehit asker sayısını geçmiştir.

Hijyen sorunlarına yol açan etmenlerin başında yetersiz su meselesi geliyordu; cephelerde askerlerin kişisel temizliğe yeterince vakit ayıramaması su kıtlığı sorunuyla birleşince, kendisini ve giysilerini yıkayamayan asker, sadece pis kokmakla kalmayıp bitlenip hastalanmaya kadar varabilen sağlık sorunlarıyla karşılaşıyordu.

*

Beden temizliklerinin aksamasının en olumsuz sonucu askerlerin bitlenmesiydi. Tüm cephelerde bitle mücadele askerleri son derece zorlayan bir problemdi. Başka bir deyişle, Osmanlı askerlerinin cephelerde diğer bir düşmanı da bitlerdi; hatta, Kafkas Cephesi’nde görev yapan Sıhhiye Çavuş Tayyar’ın (Yazıcıoğlu) tespit ettiği gibi, bitler bazen düşmanlardan bile daha tahrip edici olabiliyordu. Örneğin, Anadolu sözlü kültüründe Kafkas Cephesi’nde “ordunun Ruslara değil, bitlere yenik düştüğü” sözü vardır ve mesela Oltulu köylüler çocuklarına aktardıkları savaş anılarında, “Sarıkamış’ta savaşta askerlerin kaşlarında yüzlerce bitin dolaştığını gördüklerini” anlatmışlardır.

*

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı askerleri için gerçek anlamda çok-cepheli bir savaş olmuştur. Osmanlı askerleri için Birinci Dünya Savaşı, endüstriyel bir savaşta modern kitle ordularıyla yıkıcı bir çatışma içine girmek zorunda olduğu bir savaş kadar, aynı zamanda farklı coğrafyalara sancılı seyahatler yapmak ve farklı coğrafyalarda uzun ve zorlu aylar geçirmek zorunda olduğu bir tecrübeydi.

Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi Türk kolektif hafızasında ağırlıklı olarak, esasen bu cephenin sadece ilk safhasına denk düşen Sarıkamış Muharebesi’yle ve belki ondan daha da önemli olarak, Osmanlı askerlerini en az Rus mermileri kadar kıran dondurucu soğukla özdeşleşmiştir.

Onbaşı Ali Rıza, soğuk ısırmasına maruz kalmış askerlerin böyle ızdırap verici ölüm sahnesini günlüğüne hüzünle yazmıştır: “27 Aralık 1914… Beş nefer incimâd getirdiler. Gözümün önünde kıvrana kıvrana can veriyorlar. Gözleri bakarak yalvara yalvara ölen biçareleri gördükçe hiçbir surette sarsılmayacağını ümit ettiğim kuvve-i maneviyem kırılıyor. Allahım zavallı milleti sen kurtar. Eceli geleni kurşunla öldür.”

Sarıkamış Harekâtı’nda yer alan 30. Fırka’nın harp ceridesinde, 10 Aralık 1914 tarihinde, fırkanın bağlı olduğu 10. Kolordu Komutanlığı’na fırka kumandanı Miralay Ali Osman Bey tarafından gönderilen durum raporunda bu acı gerçek gayet özlü bir biçimde ifade edilmiş: “Efrâdın elbiselerinden ekserisi keten ve bir kısmı da yazlıktır ve bir hayli efrâdın da kaputları yoktur. Kundura ve çarık noksandır. Teçhizattan bilhassa çadırların eksikliği pek ziyade hissedilmektedir. Çanta ve palaska da tam değildir.”

***

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin en kanlı ve trajik olaylara maruz kaldığı cephelerden birisi de Kafkas Cephesi’ydi. Osmanlı ve Rus orduları arasında geçen Kafkas Cephesi muharebesinin en önemli dönüm noktası olarak bilinen Sarıkamış Harekâtı’nda (22 Aralık 1914 - 9 Ocak 1915) çatışma, açlık, hastalık ve dondurucu soğuklar nedeniyle çok dramitik hadiseler yaşandı.

İşgal altındaki toprakları kurtarmak, Rusların sıcak denizlere inme hayalini engellemek için Başkumandan Vekili Enver Paşa ve Genelkurmay İkinci Başkanı Hafız Hakkı Paşa tarafından başlatılan Sarıkamış Harekâtı’nda Allahuekber ve Soğanlı Dağları’nda 60 bini donarak toprağa düşen 78 bin şühedânın acısının üzerinden 106 yıl geçmesine rağmen hâlâ tazeliğini koruyor.

Kaynakça: Doç. Dr. Mehmet Beşikçi, Cihan Harbi’ni Yaşamak ve Hatırlamak, İletişim Yayınları