Ölümü kabullenmek
İslama gönül vermiş müminler olarak hayatın sonu bize esrarlı gelmez. Daha doğrusu bir başka dünyaya, ahirete gideceğimizi biliriz.
Ama dine inanmayanlar için böyle değildir. Ölüm onlar için bir yok oluş veya en azından belirsizliktir. Bu da benliklerinin derinliklerinde yatan ölüm korkusu demektir.
Müslümanlar için Azrail (as) Allah'ın meleği, bir dost olduğu halde ölümden korkanlar için adeta bir düşman gibi algılanması bu yüzdendir. Ölüm korkusu olunca hayattan zevk alması engellenir, kişi vur patlasın eğlence ile veya alkol, uyuşturucu gibi geçici zevklerle derinliklerden gelen bu korkuyu unutmak ister. Attığı kahkahalar adeta ölüm korkusunu gizlemek içindir.
Ama inançlı için böyle değildir. Ölüm çok tanıdıktır, günlük yaşamın bir parçasıdır ve ölmeyi bu dünyadan öteki dünyaya bir geçiş olarak kabul ettiklerinden pek fazla korktukları söylenemez.
Kabullenmenin ilk adımı ölümü yakından tanımaktır. Osmanlı'nın kabirleri hayatla iç içe yapması bu yüzdendir. Çağdaş bakış ise mezarlıkları şehrin dışına atar, adeta hayattan uzaklaştırır.
Geleneksel yaşantıda biri ölünce naaşı evine götürülür, dini merasimle yıkanır ve kefenlenir. Ailesi ziyaretçileri kabul eder. Daha sonra merhum için cenaze namazı kılınır, katılanlar haklarını helal ederler. Topluca aile mezarlığına gibidir, dualarla toprağa verilir. Günlerce ziyaretçiler başsağlığı için gelir, ruhuna Kur'an okunur. Ölen kişinin ahirete gittiğine, tekrar dirileceğine ve orada buluşulacağına herkesin imanı tamdır.
Mezarlıklar da ürküten yerler değildir. Aksine yeşilliklerle, sanat eseri mezar taşlarıyla, selam verdiğimizde bizi duyduklarına inancımızla bizim gelecekteki mekanımızdır. Zaten evlerimize yakın her eski caminin yanında mezarlıkların olması bu yüzdendir. Ölenlere bu kadar yakın olmak ölüme dost olmaktandır. Ölüm, hayatın ayrılmaz bir parçası, dünya yüzündeki varlığın doğal olarak sona ermesi ve geride kalanlara ibret ve nasihat olan zevkli bir yolculuğun başlamasıdır.
Bu yüzden Müslümanlar kabir ziyareti yapar, ölümü hatırlayarak dünya hayatının geçici olduğunu tefekkür ederler. Gerçekten hep ölümlü olduğumuzu düşünsek, hiç aklımızdan çıkarmasak sıradan şeyler bizi üzmezdi. Ayrıca gereksiz hallere de gereksiz yere sevinmezdik.
Ölümü böyle algıladığımızda korkutucu olmaktan çıkacak ve yaşamak daha zevkli hale gelecektir.
Öyle ki Rabbimiz, "Oysa gelecek hayat daha iyi ve daha kalıcıdır" (Duha 93 u2013 4) buyurmuştur. Bu ilahi kelama inanan, ölümden korkmaz. Geldiğinde de bir dost gibi karşılar.