Ölümü hiçe sayanlar
Başta bütün Peygamberler olmak üzere son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) tebliğe başladıktan sonra kendisiyle birlikte hareket eden yol arkadaşları öyle bir iman ettiler ki, bütün sıkıntı ve işkencelere rağmen en ufak bir tereddüt göstermeden Hz. Peygamberin etrafını adeta etten bir duvar ördüler. Gelen bütün tehlikelere karşı cansiperane mücadele ettiler.
Sahabelerin kahramanlıkla dolu hayat hikayelerini tarih kitaplarında bulabiliriz. Bu kahramanlıklar sadece erkeklere mahsus değildi. Öylesine bir iman getirdiler ki bazı sahabeler şehit olmak için adeta yarıştılar. Kızgın güneşin altında kızgın kumlar üzerine yatırılan ve karnının üzerine büyükçe bir taş konulan Bilal-i Habeşi (r.a.) “Ehad Ehad” diyerek müşriklerin yüzüne karşı pervasızca haykırıyordu. Hz. Sümeyye, her bir ayağını bir ata bağlayıp onu paramparça etmek isteyenlere karşı tereddüt etmeden İslam’ın hakikatlerini haykırıyordu. Çünkü onlar için ölüm her şeyi yoktan var eden Rabbine kavuşmak için bir vesile idi. Hayata böyle bakıyorlardı. Ölüm hiçlik, yokluk değildi. Bir âlemden daha güzel bir âleme gitmekti onlar için. Onun içindir ki ölüme her zaman meydan okudular. Tereddüt etmeden canlarını verdiler.
***
Asrımızda ise Hz. Peygamberin bazı varisleri de aynı yolda tereddütsüz yürüdüler. Bu asrın allamesi Said-i Nurs’i mahkemelerde, “Bin tane başım olsa her gün biri kesilse Şeriatı Muhammediyeye feda olsun” diyor ve kurulacak idam sehpalarına meydan okuyordu
Saidi Nur’sinin bir çok talebesi idamla yargılandıkları halde “Bu kitapları okuyacağız okumaya devam edeceğiz” diye haykırdılar. Üstadlarının onlara öğrettiği İslam ve ilkelerinden asla taviz vermediler. Mısır’da ise Seyyid Kutub, “Özür dile seni af edelim” diyenlere karşı asla teslim olmadı ve cesedi darağacında asılırken ruhunu Rahmet-i Rahmana teslim eyledi.
***
“İman insanı insan eder belki insanı sultan eder” kaidesine binaen bu hakikate uyanlar fani dünyadan bekaya geçip, Allah’a kavuşmayı hiç bir tereddüt göstermeden bin can ile arzu ettiler. Çünkü davaları sağlam, buna bağlı olarak eylemleri de sağlamdı.
İslam tarihi iman ile küfrün mücadelesinde Müslümanların yaptığı fedakarlıklara doludur. Hatta en batıl bazı davaların bile fedaisi olmuştur. Günümüzde Fetullah Gülen’e kainatın Mehdisi diyenler neden ondan kaçıyorlar ve onunla hiçbir ilişkilerinin bulanmadığını beyan ediyorlar. Eğer hak bir davaları olsaydı, bir çok insan tereddütsüz hayatını çekinmeden ortaya koyardı. Burada bir gariplik yok mu?
Evet Bediüzzaman der ki; Ben dahi bir müfsit olabilirim siz mihenge vurmadan almayınız.” Bediüzzamanın ifadesiyle “Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir; hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın.”