Ölüme Dair
Bazen bir yakınımızı kaybederiz. Daha düne kadar birlikte olduğumuz, konuştuğumuz, sohbet ve muhabbet ettiğimiz, beraber hüzünlenip güldüğümüz arkadaşımız, akrabamız, komşumuz bir anda susuverir. Acaba biz mi onu kaybediyoruz, yoksa ahret alemi mi onu kazanıyor? Öyle ya, madem oraya doğru daimi bir gidiş var ve çoğu ahbabımız kabrin öte yakasında. Öyleyse kayıp olarak bakmamak gerek. Nitekim kalp ehli, tasavvuf erbabı ve Allah dostları 'ölüm' tabirini kullanmamış, "Hakka yürüdü", "ebedu00ee aleme göç etti", "Rabbine kavuştu", "Cemal'e erişti", "irtihal-i dar-ı beka eyledi" gibi güzel tabir ve deyimlerle ölümü adeta süslemiş, güzelleştirmiş, hoş göstermişlerdir.
Ölüm bir nasihatçı, bize hep öğüt veriyor. Hayatın faniliğini, sonsuzluğun güzelliğini, yaradanımızın büyüklüğünü kulaklarımıza ve kalbimize üfürüyor. Mevlana, müminin ölümünü 'şeb-i arus'a, düğün gecesine benzetirken, koca Yunus, "Ölümden ne korkarsın / Korkma ebediyen varsın" derken aynı hakikati fısıldamıyorlar mı? Aslında zaman zaman yakınlarımızın ölümü bizim için bir uyarıcı, bir ikazcıdır. Belki de kendimizden geçtiğimizi, gaflete daldığımızı, uyanmamız gerektiğini ve yaradılış hikmetini unutmamız icap ettiğini usulca söylüyor. Acaba ne ölçüde idrak ediyoruz? Birkaç gün dünya sevdasından uzaklaşıp daha sonra tekrar eski vefasız mahbubemize mi dönüyoruz yoksa?
Ölümü aslında kabul ediyoruz da, belki alışkanlıklar bizi hüzne boğuyor? u00c2şinalıklar kederimizi arttırıyor. Merhum veya merhume ile konuşmalarımızı hatırlayıp "Bugün o, demek ki yarın sıra bende!" gerçeğini hatırlatıyor, her bir ölüm. Ölümler çeşit çeşit? Çocuğun, gencin, kadının, erkeğin, olgunun ve yaşlının. "Her ölüm erkendir" diyenler var. Acaba doğru mu? Bir de bu hükmü vermeye ne hakkımız var bir kul olarak. Öyle ya, malın da mülkün de sahibi belli. Acaba bazen sözlerimizle, davranışlarımızla, tepkilerimizle sınırları ve haddimizi aşmıyor muyuz? Bir de vahim bir söz yaygın şimdi. Neymiş: "Ölüm ona yakışmadı." Ne demek, yakıştıran yakıştırmış. Ölçüyü alıp biçen kesin hükmünü vermiş. Bize ne? Keşke her olay karşısında fevri konuşmasak, keskin hükümler vermesek, hatalar işlemesek, isyan etmesek, günaha girmesek. O sözün doğrusu şu olmalı kanaatimce: "Her ölüm zamanında ve yerli yerincedir."
Arada bir fırsat buldukça mezarlıkları ziyaret ederim. Hatta bir vefat dolayısıyla kabristana gitmişsem, dönüşte acele etmem, biraz daha tenezzüh ederim o 'serin serviler' altındaki beyaz taşlar arasında. Ne çok çeşitli yazı var mezartaşlarında. Üşenmem okurum. Süslü taşlar, sade taşlar ve yazılı taşlaru2026 Beyitler, dualar ve hicran yüklü sözler. Kimi makam mevkiini bildiriyor. "Eşraf", "Makam mevki sahipleri"u2026 Ama burada herkes eşit, uzanmış yatıyor. Ve en samimi sözler arasında "Fatiha" bekleyen cümleleri severim. Orada bir selam var zira, bir dua, bir temenni, bir acizlik ve kanaat var. Bekleyiş içinde olan mevtaların mütevazı duruşları bizi sarsmalı. Dünya hayatında yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca insana hükmedenler, şimdi bu kara topraklar altında el açmış sizden bir dua ister, bir Fatiha bekler.
Bir yakınımın vefatı, büyük yengemin sonsuzluk alemine yürüyüşüdür bu satırları bana yazdıran. Dediğim gibi, ölüm hakikatini belki kabulleniyoruz ama ya alışkanlıklar! Ya yakınlıklar! Helalleşilerek gidilmişse mesele yok. O zaman kalben rahatsınız. Ama bazen de dostlarından ve akrabalarından dargın ayrılıyor ömrünü tamamlayanlar. Keşke böyle olmasa, keşke herkes dünyada iken birbiriyle helalleşse. Kalpler temizlense, ruhlar saflaşsa, gönüller arınsa!
Eceliyle insanın ölümü yine de normal. Ama saldırılar sonucunda hele teröristlerin silahlarıyla bazı canların gitmesi kötü! Geçen gün bayrağa sarılı bir şehit cenazesinin fotoğrafını gördüm. Küçük çocuk babasının tabutunun üstünde minik arabasını gezdiriyordu. Demek henüz işin farkında değil, henüz kor ateş yüreğini yakmamış, çünkü bilmiyor neyi kaybettiğini. İleride hayal meyal hatırlar mı o cenaze törenini, babasının bayrağa sarılı tabutunu, o muazzam kalabalığını anar mı, bilinmez! Belki de unutuverir çocuk hafızası o sahneyi. Unutmaktan şikayet ediyoruz ya! Aslında bazen şifa gibidir unutmak. Belki de zihnimiz lüzumsuz şeyleri siliyor, bilgiler yenileniyor, fazlalıklar atılıyor.
Ölümü alimler anlatamamış, filozoflar çözememiş, şairler terennüm edememiş, ben mi bu kavramı çözeceğim? Asla! Benimkisi olsa olsa ölüme dair bir güzellemeden ibaret. Evet madem ki, O'ndan geldik, O'na gidiyoruz. Ölüm de hoş, kabir de hoştur. Zira bu küçük ayrılıklar büyük vuslatlara pencere açıyor, sınırsız kavuşmalara kapı aralıyor. Ölülerimizi rahmetle anmamız buyrulmuş. Vefat etmiş bütün müminlere ve bilhassa şehitlerimize rahmet diliyorum.