Ölüm ve Kemalist
Hiç unutmam, 28 Şubat’ın en karanlık günleriydi, Karacaahmet mezarlığının duvarına yazılan “bütün nefisler ölümü tadacaktır” ayet-i kerimesi ülkede büyük bir krize sebebiyet vermişti.
Kemalist kesim gazete ve
televizyonları ile konuyu günlerce gündemde tuttu. Nasıl olurda Mustafa
Kemal’in kurduğu Cumhuriyette böyle iç karartıcı cümleler herkesin görebileceği
bir şekilde asılırdı.
Korkmuşlardı... Oysa ayetin asıldığı yer
zaten mezarlıktı, mevcut haliyle bile aklı olana ölümü hatırlatmak için kâfiydi.
Ayetin yazılmasının amacı, mezarlık vasıtasıyla ölümü hatırlayan insanlara
“ölüm “ hakkında İslam’ın yaklaşımını vurgulamaktı.
Zira insanların ölüme dair
takındıkları üç tavır vardır. Biri dini ikisi ise felsefidir.
Dini olanı ölümden sonra hayatın
olduğudur. Yani insanlar dirilecek ve yaptıklarının hesabını Yaratıcılarına
verecek ve cennete yahut cennete yollanacaklardır.
İkincisi ise varoluşçu felsefenin
yaklaşımıdır. Mesela Alman düşünür Heidegger
“insan ölüme doğru koşan varlıktır” der. Ölümü ise varoluşunun en mütekâmil
şeklidir diyerek vasıflandırır. Filozofa göre Dasein(insan lakin orada, yani
bir coğrafyada ve bir zaman diliminde ki insan) “an”ı yaşarken geçmişi ve geleceğe
doğru projeleri arasındadır. Geçmişten
getirdiği müktesebatı ile ileriye yönelik projelerini gerçekleştirme gayretine
yoğunlaşır. Bunu yapmayan insan düşüştedir. Biz buna gaflet de diyebiliriz.
Öldüğü an ise projelerinin ne kadarını gerçekleştirdi ise o dasein’in varoluşunun tamamlamış halidir.
Anlaşılacağı üzere dini yaklaşım
insanın ölümden sonrasına dikkatini çekerken, Heidegger ölümden öncesine
dikkatini çekmektedir. Yani ikisinde de ölüm gerçeği vardır. Göz yumulmaz. Heidegger
“bak ölüm var boş durma projelerini
gerçekleştirmeye bak” demektedir.
Din ise “ölüm var hayatına dikkat et” demektedir.
Üçüncü yaklaşım ise Yunanlı düşünür Epikuros’a aittir. Düşünür ölümden
korkulmaması gerektiğini şu cümle ile dile getirir: Ölümden neden korkayım ki, ben varsam ölüm yoktur, ölüm varsa ben yokum
.” Şair Lucretius bu sözün bize
gelmesini sağlayan düşünürdür.
Evet, ölüm hakkındaki inanç ve
felsefenin yaklaşımı bu iken Kemalistler ölümden korkarlar.
Acaba neden?
Ben bunu onların hayata olan
yaklaşımları ve hayat hakkındaki felsefelerindeki farka bağlıyorum.
Elbette ki aklı başında, samimi, iyi
niyetli ve milletin inancına saygılı olanlarını tenzih ederek...
Hayatı tıpkı Hıristiyanlar gibi
teslisle izah ederler. Lakin Baba, oğul, kutsal ruh şeklinde değil, heykel, rakı ve meze üçlemesi ile.
Hayat felsefesi: Lay lay lom. Elbette hayatı yukarıda ki teslis ile sınırlayan bir
kafanın hayatın kendisi hakkındaki düşüncesi de “lay lay lom” dan farklı olmayacaktır.
Bunlar halkı göbeğini kaşıyan, bidon
kafalı şeklinde yorumlayarak üçlemelerini iç dünyalarında rasyonelleştirmeye
çalışacaklardır.
Bunun en son örneği “Sözcü”
Gazetesinin 10 Eylül tarihli manşetidir:
“ Devletin Liselere dağıttığı ders
kitabında bunlar var: Kefenli, kabirli, tabutlu, cehennemli eğitim”
Manşetini kılınan bir cenaze namazı,
musalla taşına konulan bir tabut ve mezarlık resimleri ile süslemiş. Dediğine
göre kitapta bu resimler varmış.
Aman ne korkunç(!).
Talebelere “ölüm” hatırlatılıyor.
Bunu kınarken de “eğitim” sözcüğü
kullanılıyor.
Cahiller bilmiyorlar ki, fizik,
kimya, matematik öğretim ile alakalıdır. Dini ve ahlaki bilgiler de “eğitim”
ile.
Eğitim: egü/edgü(iyi, güzel)den
egidmek, eğitmek, eğitim... Gerçek anlamı bir kimseyi daha iyi kılmak, iyi
duruma getirmek, olgunlaştırmak, yetiştirmek(Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü.
İsmet Zeki Eyüboğlu . Sosyal Yayınları).
Kelime sanıldığının aksine eğmekten
gelmiyor. “İyi” den geliyor.
Ne yani gençler yetiştirilirken,
olgunlaştırılırken, hayata hazırlanırken hayatın en büyük gerçeği olan “ölüm”
karşısında gözleri yumuk mu eğitilecekler. Gerçekler karşısında yokmuş gibi
davranmak nasıl tavsiye edilen bir eğitim metodu olabilir ki? Bura da kınanacak,
eleştirilecek ne var?
Eğitim ve öğretim birlikte olmadıktan
sonra tedrisatta istenen netice zaten hâsıl olmaz.
Yine Heidegger’den ilhamla “herkes
kendi ölümünü yaşar” diyelim. Yani ölümün hakikati tecrübe edilerek yahut
deney yapılarak keşfedilemez.
İşte bu ve bunun gibi nihai hakikatler
için vahiy elzemdir. Kabul etmeyenler için felsefe de kullanılabilir.
Ama “lay lay lom” asla!
İşte bu nedenledir ki Kemalizm’in
eleştirilerine kazandıracağı seviye, muarızları da dâhil toplumun bütünü için
daha faydalı olacaktır.