Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Ölüm düşman değil

Prof. Dr. Nevzat Tarhan hocamız kanserden vefat eden bir kızımız hakkında bilim adamı ve hekim olmanın verdiği sorumluluk hissi ve hassasiyetiyle paylaşımda bulununca adeta linçe tabi tutuldu.

Ölüm, canlılığın son bulmasıdır ve her an yanı başımızdadır. Bizden hiç ayrılmayan yol arkadaşımızdır. Hayatımızın en büyük gerçeğidir. Diğer bir tabirle “kişinin kıyameti”dir. Elimizde olmadan geldiğimiz bu dünyadan yine irademiz dışında ayrılırız.

Bütün korkuların ve pek çok psikolojik rahatsızlığın temelinde ölüm korkusu yatar. Er veya geç bizi bulacak olan ölümden niçin korkulur ki? İrademize bağlı olmayan mecburi gidişten korkmaya ne gerek var? Korkarak ecelimizi geciktirmek dahi mümkün olmadığına göre korkmak yerine ölüme ibret ve nasihat kaynağı olarak baktığımızda hayatımız daha anlamlı ve mutlu geçecektir.

Evet, ya ölüm korkusu çekerek hayatımızı etkisiz ve pasif şekilde sürdürebilir veya onu etkili yaşama aracı yapabiliriz. Şöyle ki, hayatımızın önemli anlarında yüreksizce davranmak yerine, hayatta kalmama ihtimalini göze alalım ve en kötü sonuçla karşılaşmayı benimseyelim.

Bu şekilde, ölümü hiçe saymamızdan kaynaklanan mutluluk dolu bir cesaret kazandığımızı göreceğiz.

Yoğun olarak ölüm korkusu hisseden kişi kaliteli hayat süremez. İyi yaşamak için ölüm korkusunu yenmek zorundayız. Bu korku kişiyi karar vermekten çekinen, riske girmeyen, hayattan korkan, giderek korkudan korkan kişi haline sokar.

Dünyanın hemen her yerinde ölüm döşeğindeki insanlar geçmiş hayatlarına bakarak “keşke şunun yerine şöyle yapsaydım” diye tecrübe ile dolu özeleştiride bulunurlar. Gereksiz yere üzüldüğü durumları hatırlar, insanlara daha çok iyilik yapmayı ve Allah’a niye daha yakın olmadığını düşünürler.

Kişi dünyadan koparak kendini ölmüş gibi düşünürse hayat hakkında çok şey öğrenecektir. Ölümü düşünerek bu korkuyu hayatımızı zorlaştıran değil de yaşantımıza renk ve canlılık katan bir unsur haline çevirebiliriz.

Zamanımızda hayhuy içinde koşturmak ve işkoliklik yaygınlaşmakta, giderek daha çok kişi psikolojik sıkıntılara düşmektedir. Yorgun düşmüş bedenlerini ve zihinlerini dinlendirebilmek için gerekli zamanı ayıramadığından dolayı hasta olan insanlar hastaneleri doldurmaktadır. İşte bu derece yoran işkolikliğin reçetesi de ölümü düşünmektir.

Ölümü aklımıza getirerek hayatımızı daha anlamlı kılacağımız gibi daha kaliteli yaşamamız da mümkündür.