Ölüm dert değil vuslattır!
İnsanoğlunun dünya serüveni aslında göz açıp kapayıncaya kadardır. Lakin dünyaya gelişimizle birlikte başlayan maceramız bizi hadiseler yumağına sarıp sarmalarken kimi zaman anları yıla, kimi zamanda yılları bir ana tebdil eder. Yıllar su gibi akar gider ama elde kalan üç beş hatıradan başka bir şey değildir. Önemli olan muvakkat misafir olduğumuz bu mekânda kalıcı eserler bırakıp gittikten sonra hayr ile anılmak, amel defterimizin sevap hanesini kıyamete dek işler halde bırakmaktır.
Birçok insan bu kısa dünya hayatında gününü gün etmek için uğraşır, çabalar lakin buradan ayrıldıktan sonra adı sanı unutulur gider. Kimisi de kendisini güzel işlere hasreder, bir eser bırakır, ölse bile adı yaşar, eseri yaşar. İşte Ömer Tuğrul İnançerüstad da 76 yıllık hayatı boyunca yaptığı işlerle, sohbetleriyle, kişiliği ile adını yüreklere nakşeden ender insanlardan birisi olarak darı bekaya göç etti. Hatta tasavvuf lisanıyla geçtiğimiz pazartesi günü Fatih Camiinde kılınan namazın ardından Cerrahi Tekkesinde sırlandı, vuslata erdi. Zira o ölümü bir dert değil, vuslat olarak görürdü.
Onu TV’lerde yaptığı sohbetleri ile tanımıştım. Daha sonrasında da bazı kitaplarını okumuştum. Lakin istediğim halde yüz yüze tanışmak nasip olmadı. Onun hem musikişinaslığı hem de tasavvufi yönü beni etkilemiştir. Zamanda Kaybolan Adam romanımda da onun hikmetli sözlerine atıfta bulunmuştum.
Sohbetlerinden ve kitaplarından tanıdığımız Ömer Tuğrul İnançer, hoşsohbet birisiydi. Malayaniden hazzetmezdi. Simasına baktığınızda Allah’ın Cemal ismi şerifinin, sözlerinde ise Celal ismi şerifinin tezahürünü görürdünüz. Konuşurken celallenirdi ama sözlerinde öfke ve hiddet kıvılcımları değil hikmet incileri saçılırdı.
Hukukçu olmasından mıdır yoksa kültürel birikiminden midir bilinmez ama üstadın müthiş bir muhakeme kabiliyeti vardı. Hadiseleri tahlil ederken kıvrak bir zekâ ile meseleyi halleder ve hikmetli ve veciz bir üslupla da son noktayı koyardı.
Onu yakinen tanıyanların şehadeti ve gerek eserlerinden gerekse sohbetlerinden yansıdığı kadarıyla onda sarsılmaz bir tevhid inancı, Allah aşkı ve Hz. Peygamber sevgisi vardı. Tasavvufun bugünkü çıkmazlarına, müşkülatlarına dair sorulara verdiği cevaplar kulaklara küpe olacak düzeyde önemliydi.
Onun sohbetleri dinleyenleri asla sıkmayan bir lezzete sahipti. Ramazanlarda iftar ve sahurlarda yayınlanan sohbetleri adeta insanları ekranlara kilitlerdi. Hakeza kitapları da okundukça okunan hoş bir üslup ile yazılmıştı. Onun bu üslubu sanki Hz. Peygamber’in“Kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” hadisini şiar edinmiş bir üslup idi.
Hocamıza rahmet, sevenlerine baş sağlığı dilerken siz okurlarımı onun şu güzel sözleriyle baş başa bırakıyorum:
Aşk, iki beden
arasındaki değil, iki gönül arasındaki ilişkidir. Gönlün cinsiyeti olmaz.
Aşk gönüldedir, öyle
bir derttir ki; devası kendinde gizlidir.
Aşk iradi değildir.
Çünkü gönül ferman dinlemez.
Dini bilgilere sahip
olmayanlar tasavvuf öğrenemezler.
Dinin iki kanadı
vardır, iki ayağı vardır. Biri yükümlülükler, biri muhabbet. Muhabbet olmadan
tek kanatlıdır uçamaz, yükümlülüklerini yerine getirmeden de tek kanatlıdır
uçamaz.
Bir tek din vardır,
İslâm. Çünkü bir tane Allah’ın, on tane dini olmaz.
İnsanın mükemmelliği Resûlullah
Hazretleri’ne yakınlığı miktarıncadır.
Biz, o kadar cahil
bırakıldık ki; dinimiz yaşama dini olmaktan çıkıp, tapınma dini olmaya
indirgendi. Yaşama dini olmaktan, tapınma dini hâline indirgenen din, böyle
devam ederse yakında sadece dua dini hâline indirgenir.
Hata yapmak
Rahmanî'dir, hatada ısrar etmek şeytanidir.
Müslüman, sarhoşun
değil sarhoşluğun düşmanıdır. Dirsek çevirmek, itip kakmak yerine, onu
bağrımıza basıp o huyundan vazgeçirmek için gayret sarf etmeliyiz.
Kitap boş vakitte
okunmaz, kitap okumaya vakit ayrılır.
Dinlen(il)mek için
dinlemek gerekir.
Güzel ahlak ahalinin
değil, Allah’ın güzel gördüğüdür.
İnsan ile hayvan
arasındaki fark; edeptir.
Sevginin kantarı
nedir, bilir misiniz? Fedakârlıktır. Neyini, ne kadar, kim için feda
edebiliyorsan, onu o kadar çok seviyorsun demektir.
Kesret-i muhabbette
edebsâkıt olur.
Günahkârım diye
ümidini kesme Allah’tan. Muhammed Mustafa gibi sözü Rabbine geçer yârimiz
vardır.
Ölüm dert değil
vuslattır!
Müslüman her şeye
eyvallah demez, bir illallah noktası vardır.
Akıl ‘nasıl’ı sorar,
gönül ‘neden’i sorar. O gönüle sahip olmak için de tefekkür etmek lazım.
Allah ve Resulüne olan muhabbete laubalilik
olmaz. Ciddiyet lazımdır.
Muhammedi hedefe
Muhammedi olmayan yoldan gidilmez.