Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2960.78
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Haziran 2021

Ölüm Adlı Çalışma

Şu bir gerçek ki: ya biz sevdiklerimizi gömeceğiz ya da onlar bizi gömecek. Hâl böyleyken durup düşünmek icap etmez mi. Ölüm ne garip bir tecrübedir, Allah’ı anımsatan ne keskin bir tercümedir.

Aslında ölümü şöyle tanımlayanlar da var: ‘‘Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber, hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber.’’ Yine de çok çok acı bir gerçektir. İşte bu ölümün bir başka yüzü vardır:

Bildiğimiz ölüm, asla “ölüm” değildir. İmtihanı verememek ölümdür. Mekân değiştirip kabre misafir olunduğunda, sorgu-sual melekleri başınıza dikildiğinde, Müslüman bir varoluşla orda durmamak gerçek ölümdür. Henüz dünya darında ve dünyalık hayallerin narındayken, ölüm dediğimiz yolculukta, kâinatın o en kutlu gülü Hz. Muhammed’e “gidiyoruz” bilincinin olmaması mutlak ölümdür. Ölmeden önce ölümü içselleştirememek ne acı bir ölümdür. Fani beklentiler ışığında hayat sürmek ne acıklı bir karanlıktır. Taze kefen algısında olmayan insanın cicili elbiseleri ne itici, ne biçim incitici. Yıkanmak, dünyadan arınmak, tertemiz beyaz kefenlere bürünmek, fanilik diyarından ayıklanmak, toprak örtünüp, dua kuşanmak adlı ölüm çalışması ne aziz bir diriliştir. Beklentisi ‘ümit’ olan “ölümlünün” toprağa ekilerek, iman filiziyle hakikat yurduna meyvelenmesi ancak gıpta edilesidir, kıskanılasıdır bu mana. Ölüm seremonisini bir çeşit tören olarak değil, ölüm vak’asını da bir tür trajedi olarak değil, üç kuruş etmeyen fanilik diyarının ardındaki sonsuzluk durağı olarak görmektir, görmektir asıl “ölüm” diye zikredilen ebedi neşe güzergâhını. Sonsuzluk güzergâhına “ölüm” adlı çalışmayla girizgâhyapabiliriz o ebedi saadet saltanatına, işte o ölüm ki diriliş misyonuyla birleşip, insanın kalbinde inanç diye bütünleşip, gönlümüze serin ve tatlı bir şerbet niyetine.

Aslında kimsesisiz, kimsesizlik yurdundayız. Özünde metruk ve çorak ve “aldanmışlık” taşıyan şu dünya denen kimsesizhane gerçek bir dramadır. Bakmayın eşin dostun-geçici varlığına, asıl siz merhametinin sonsuzluğunu tattıran Rabbın ebedi yurduna bakın. Siz, sakın ola sizle yolculuk edemeyecek, etmeyecek olanların çokluğuna bakmayın, siz kalbinizin dehlizlerinde sizi sonsuzluğun hazinelerine ulaştıracak olan o inanç kuşanmışlığına bakın. Bu yüzden ve başka yüzlerden ölüm, yani şeb-i arus, yani düğün gecesidir ölüm. ‘‘Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var, oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var.’’

Albenisi yüksek olan şu hayat, ölüm adlı çalışmayla bütünleştiğinde, gerçek mefkûremizinbne olması ya da ne olmaması gerektiğine dair bize ispatlı teoriler sunacaktır ama iş cidden çok geç olacaktır o an. İşte ölüm, hakikati pas geçene tam manasıyla ölümdür.

İki kelama sıkıştıramayız ölümü. Ölmesi var, yıkanması var, musallası var, teneşiri var, kabir falan derken tam bir acayiplik dehlizi. Oysa ölmek, esasında ölmek değil de dirilmek babından görülürse, ölmek, dirilmenin adıdır emin ol. Ölüyorsun yani diriliyorsun ve âlem farkıyla sonsuzluğun örtüsüyle kuşanıyorsun. Sonsuzluğun, sınırsızlığın, o hudut taşımayan merhamet formatıyla bütünleşiyorsun. Şöyle: maşukunu Muhammed Mustafa seçmişsen, aman Allah’ım nasıl bir hazineye dalmışsın. İşte o ölüme özlem duyulur. Vuslatını yâr diye MuhammedMustafa (s.a.v.) bilmişsen, sen dirilmenin ruhuna üflemişin.

Ölüm için azık gerek. Ölüm için sevda gerek. Sevdayla örtünmek gerek.

O yüzden, ‘‘Dünya nimetlerini keskin bıçak gibi kesecek olan o ölümü çokça anın’’ diye ferman buyrulurken, bu hakikat önümüze ışık olmalı.

Sözün özü ölüm bir çeşit dirilme iklimidir, ölmemişliğe inananlara. Ey dost! Ölmemişlik iksirini istiyorsun; ama ölmemişlik iksirinin olmadığına da inanıyorsan işte sen gerçekten ölmüşlük kriterine uyum sağlıyorsun.

Ey dost! Ölmemek için dirilmek gerek, bunun için de ölmeden ölmek gerek.

“Ölüm bize ne yakın, bize ne uzak ölüm, ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm.” Mevzuya dair ne güzel bir nizam.