Olmuş olan en hayırlısıdır!
“Olmuş olan, olacakların içinde en hayırlısıdır” diyor İbni Arabi Hazretleri.
Gaye yolunda vasıta hükmünde olan şeyler, durum, imkân ve hazır şuurlara göre değişir, dönüşür...
Önemli olan gaye yolunda yürümeye devam etmektir.
Politik arena bizim açımızdan vasıtalardan sadece bir tanesidir.
Sezai Karakoç’un dediği gibi; "Değerli olan hayatın kendisi değil, gayesidir."
Vasıta hükmünde değerlendirilmesi gereken şeyleri, gerektiği şekilde kullanıp kullanmadığımız ise “muhasebe “ konusudur. Ve vasıtayı gayeleştirdiğiniz zaman, gaye diye bir şey kalmaz.
Muhasebe etme zamanı!
Müslüman müspet veya menfi yaşadığı her hadiseyi “inandığı değerler” üzerinden muhasebeye çekmek zorundadır ki, yürüdüğü yol-vasıta onu menzile varmaktan alıkoymasın.
Muhasebe; “dostun acı sözünü’ de, düşmanın planlı tuzağını da gösterir hikmetle bakan gözlere…
Fakat; ruhun sesini duyamamak, duyup da anlayamamak, anladığını idrak edememek diye bir sorun var. Yine gözünün önündekine bakamamak, bakıp da görememek, görüp de hissedememek, hissedip harekete geçememek diye bir sorun var. Bu sorunlar günümüzde salgın hastalıktan bile hızlı yayılır hale geldi.
Bunun neticesi olarak, halka “müreffeh hayat hayalinden başka bir şey dayatılmaz, iktidar ise bu hayali doyurmak için sadece ve sadece yollar köprüler hanlar hamamlar imar ve inşa etmek vazifesi verildiği zannedilirse, netice ruhuyla bağını kopartmış insanlardan müteşekkil toplum olmayı doğurur.
Yani Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şu ifadesini sadece İstanbul olarak değil, ülkenin ve hatta bütün İslam Dünyasının temel ihtiyacı olarak görmezsek, vardığımız sonucun sebebini idrak edemeyiz:
“Benim güzel İstanbul'umun dâvası, ne idarî, ne siyasî, ne içtimaî, ne iktisadî, ne beledî, ne bediî; sadece ruhî ve ahlâkî...“
İhtiyacı, ruhi ve ahlaki olanı, devamlı maddiyatla doyurmaya kalkarsanız, karşılığında güçlenmiş, palazlanmış ama ruhen sizinle hiçbir bağı kalmamış nesiller üretirsiniz. Buna gücünüzün yetmediği yerde de o topluluk sizi yer bitirir.
Olanda hayır vardır
Olması gereken beklentiler gerçekleşmediği zamanlarda, bu hedef peşinde yürüyenler, beklentilerine göre iki kısma ayrılır. Menfaat gözetenlerin yol ayrımı, dava gözetenlerin muhasebeyle davalarına daha sıkı sarılmalarını.
Bizim asli davamız, İslâm’dır. Hedefimiz, inancımıza uygun bir sistem inşa etmek ve ülkemizi emperyalist haçlı Siyonist çarkından kurtulmuş bağımsız güçlü bir devlet haline getirmektir.
Bu manada, “içe doğru olurken, dışa doğru oldurmak” düsturuna uygun şekilde politik arenadaki tavrımızı ortaya koyar ve fakat her şeyin bundan ibaret olmadığını da ekleriz. Son nefese kadar sürecek olan İç oluş eğitiminin -yani nefis terbiyesinin- yanında, cemiyet mücadelesini sürdürmek diye açıklayabiliriz bu terkibi.
Bunun için ise eşyanın hakikatine nüfuz edebilecek idrak sahibi olma çabası gerek.
Aletler, kullanabilen için kullanıldıkları yere göre kıymet bulurlar.
Aletleri kullanarak eşya ve hadiselere fikri nakşetmekten başka yolumuz yok.
Varlığımız ancak bununla mümkün olacak ümmet olarak.
Son sözümüzü Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’ndan söyleyelim:
“Hayat, varolmak için kendine koyduğu hedeflere uygun bir ruh geliştirmesi için insana tanınmış bir süreden başka bir şey değildir; ve insan, bu gelişimi gerçekleştirmek zorundadır.”