Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 May 2020

Olmak ya da olmayı istememek!

Evlenme talebi aile olmayı istemektir. Bizler aile olmak için evleniriz. Tıpkı insan doğan herkesin insan kaldığını sandığımız gibi, her evlenenin aile olacağını sanırız. Hâlbuki insan doğulur lakin insan kalmak düşünmenin, hissetmenin daha da ötesi vicdan sahibi olmanın uzantısıdır.

“Düşünüyorum o halde varım” diyen Descartes, düşünmeyi varlığın emaresi olarak belirtmiştir. 20. Yüzyılın en etkili sanat eleştirmeni olan Greenberg’de “Hissediyorum o halde varım” diyerek varlığa anlam katan eklemeyi yapmıştır. Hissetmek, vicdanı harekete geçiren unsurdur. Aksi takdirde ne düşünmenin ne de hissetmenin anlamı olacaktır.

Söyleyemediğimiz sözü yapamayız. Sözlerimize anlam katan elbette eylemlerimizdir. Eylemi olmayan her söz muhatabın güvenini yıkar. Anın kaliteli yaşanmasına ve hayal kurmaya engel olur. Hâlbuki ünlü matematikçi Albert Einstein hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğunu dile getirmiştir.

Hayal gücü insanın kendi sınırlarını aşmaya, kalıplarının içinden çıkmaya, duyguları ve mantığı ne diyorsa o şekilde hareket etmeye iter. Hele de doğru bilgiyle birleşirse özgürleştirir.

Özgür olan insan mutludur. Başarı öykülerini hayallerinin arkasından koşan kişiler üzerinden okuruz. Zekâ gücü insana hayat başarısı sunarken, duygu zekâsı ise mutluluk verir. Duygular ise ancak yaşanarak anlaşılır.

Batının bize sunduğu aklın mutlak değer olarak kutsanması, aslında duygularımızın yok sayılmasıdır. Ben merkezi üzerine bina edilen, çıkarcılığın ön planda olduğu zevk odaklı bakış açısında duygu yoktur. Sadece tüketmek vardır. Sonunda zamanımızı, imkânlarımızı, sevdiklerimizi hatta kendimizi bile tüketmek vardır.

Terazinin ikili dengesi hem duygu hem de mantıklı hareket etmek üzerine olmalıdır. Aksi takdirde hayal kırıklığımız olacaktır. Olma yolunda gayretimiz de olmayacaktır. Hâlbuki olmayı istemek bilgi üzerinedir.

Hakikat, doğru söz, bir bardak su gibi temizdir. Gökyüzü kadar açık ve nettir. Ayın on dördü gibi kimsenin ret edemeyeceği kadar ortadadır. Güneş kadar aydınlıktır.

İçsel yoksunluğun yaşandığı teknoloji çağının modern köleleri olduğumuzu kabul etmeliyiz. Duygularımızı tarif edemiyoruz. Ne istediğimizi bilmiyoruz. Sevdiklerimize sevgimizi söyleyemiyoruz. Eşlerimizin ne dediğini ne istediğini duymuyoruz. Anlamak için gayret bile etmiyoruz.

Kendi hatalarımızı görmediğimiz gibi üzerini örtüyoruz. Huzursuzluğumuzun faturasını mutsuzluk olarak sevdiklerimize yaşatıyoruz. Çok sevdiğimizi iddia ettiğimiz yavrularımızın haklarına gasp ediyoruz. Ne anne babamızı, ne eşimizi ne yavrularımızı ne de kendimizi mutlu edemiyoruz.

Asıl sorunumuzun aslında farkında bile değiliz. Belki de fark etsek de kabullenmek istemiyoruz. Zira insanın en zor kabulleneceği kendisi ile yüzleşmektir.

Danışanlarıma söylediğim şudur; “Elimizde sihirli bir değnek yok ki bir dokunuşla sizi tıpkı şövalye yapar gibi mutlu yapabileyim. Ben size ayna olacağım. Siz bana kendinizi ne kadar iyi anlatırsanız bu ayna da kendinizi göreceksiniz.”

Ne acıdır ki genellikle her danışanım kendini anlatmaya başlamadan eşini anlatmaya başlamaktadır. Zaten bittim noktasında akıllara gelen danışmanlıkta iyi niyet hâkimse elhamdülillah başarıyla sonuçlanır. Zira her danışanım kendinin de baldan çıkan ak kaşık olmadığını görmektedir.

Elbette insanın sadece kendini suçlaması haksızlıktır. Hayat iki kişi ile başlayan birçok kişiyi etkileyen etkileşim ağıdır. Hele de ortak meyve olan çocuk varsa artık bu etkileşim pozitife dönmek zorundadır. Zira artık bir can daha emanet edilmiştir.

Hâsılı kelam; bedenimize emanet olan canımız bir nefes öncelikle hayattadır. Nefes tükendiği anda artık geri dönüşüm yoktur. Pişmanlıklar artık fayda vermez. Arkada bırakılan her emanet bizden hesap sorucu olarak yetecektir. Vicdanlarımıza daha can bedendeyken sahip olmazsak, can bedenden çıktıktan sonra da bize sahip çıkacak olmayacaktır.

Akıl etmeyip duyguları görmemezlikten gelene fazla söze gerek yoktur. Olmak istemeyenlere ne söylesen zaten işe yaramayacaktır.