OLİGARŞİYE GEÇSEK BARİ (!)
Genel olarak tüm seçimleri, özel olarak da 30 Mart seçimini değerlendirmede "Her şey sandık değildir", "% 50 alsa bile yönetemez", "aptalların seçimi" türünden söylemlerin ortaya koyduğu ve aslında sonuçları itibarıyla çok ciddi olabilecek problem üzerine analizlerde bulunmak istiyorum. Problemin birinci boyutu; bu söylemlerin meşruiyet eksenlerini kaybetmeye yönelik hamleler olmasıdır.
Geçen hafta seçimlerin hemen ardından, bazı yazarlar bu tür suçlamaları kullanarak içinde yaşadıkları krizden çıkmaya çalıştılar. Onların adını zikredip zikretmemekte kararsızım. Çünkü zikrettiğim zaman karşımda ciddi muhatap olarak algıladığım izlenimi uyanabilir. İsimlerini zikrederek görüşlerini beyan edeceğim; ama kendilerini ve görüşlerini ciddiye aldığım için isim veriyor ve düşüncelerini zikrediyor değilim. O zaman niye zikrediyorsun? diyeceksiniz. Ülkemizdeki entelektüel diye bilinen kişilerin manipülatif yaklaşımlarını açığa çıkaralım diye veriyorum. Bunun da bilinmesini isterim.
Pelin Batu, tam da seçim günü milliyet gazetesindeki "Aptallık Tarihi" başlıklı yazısında, Aziz Nesin'e de bu bağlamda göndermeler yaparak bir Aptallık resmi çizerken, iktidar Partisi lehinde oy kullananları küçük hesaplar peşinde koşmak ve büyük resmi görememekle suçluyor. Oradan işi vatan hainliğine kadar götürüyor. (30 Mart 2014) Kullandığı anahtar kavramlara baktığımız zaman, ne kadar da çok tanıdığımızı tını var. En önemlisi de aslında hiç bir entelektüel pozisyona yakışmayacak ölçüsüz kullanıma sahip "vatan hainliği" söylemi. Ama daha önemlisi; Kendisini merkeze alarak, büyük bir ülkeyi o merkezde hizalamaya çalışan bir siyasi açılım (!) görüyoruz.
Ayşe Arman ise, 31 Mart günü Hürriyet gazetesindeki yazısında, okuma yazma bilmeyenlerin de oy attığına; bunların içeride kime nasıl oy kullanacaklarını bilemediklerine işaret ederken, en başta Türkiye sosyolojisine ne kadar yabancı durduğunu da gösteriyor. Fakat daha önemlisi örtük bir biçimde AK Parti ile ona destek veren seçmenlerin cehaleti arasındaki doğrudan ilişkiler kuruyor. Ortaya çıkan netice; bir elitizm ve aslında demokrasinin reddi.
Ali Bulaç, daha önce Aksiyon dergisindeki yazısında geçen "AK Parti % 50 oy alsa bile yönetemez" şeklindeki ifadesine 03 Nisan 2014 tarihli Zaman gazetesinde yayımlanan "İnsanların çoğu" başlıklı yazısında destekler verdi. Bu yazısında Bulaç, bir takım ahlaki zaafiyetlerin oylama konusu olamayacağını söylerken, seçmenin "yolsuzluk"ları onayladığı sonucuna ulaşıyor. Yine "Yeryüzünde olanların çoğuna uyarsan, seni saptırırlar" (6/Enam, 116) ayetini ve bu mealdaki farklı ayetleri sıralarken, AK Parti'nin gayr-ı meşruluğuna işi vardırmaya çalışıyor. Birincisi, Bulaç, seçimlerin yolsuzlukları akladığı sonucuna ulaşmak aşırı bir zorlama yapmış. Bu sonuç; daha çok seçmeni gayr-ı meşru duruma düşürmek gibi bir çabayı içeriyor. Bulaç'ın "Yeryüzünde olanların çoğuna uyarsan, seni saptırırlar" ayetini zikretmesinden çıkardığı tek sonuç; herhalde AK Parti'nin gayr-ı meşruluğu olsa gerektir. Çünkü şu anda çoğunluk AK Parti'dir.
Tüm bu ve benzeri yorumlar için söylenebilecek tek kelime "akıl tutulması"dır. Duyguların aklı susturduğu yerden ancak bu tür yorumlar yükselebilir. Bu yorumların hepsi, seçimin gerçek sonuçlarına değ(e)meden, akl- selimle davranmayı erteleyen bir "kendi"sinden ve "gerçek"lerden kaçış yöntemini ifade ediyor oluşudur.
Bir kere şunu belirleyelim; demokrasiyi benimsersiniz ya da benimsemezsiniz ama şu anda Türkiye'nin iktidarını yürütmenin meşruiyeti demokratik seçimlerden geçiyor. Sizin önerdiğiniz ise apaçık bir biçimde oligarşik bir yönetim talebidir. Sadece bizim dediğimiz olsun istiyorsunuz. Geçmişten bu yana Türkiye'nin müzmin sorunu; yönetimin meşru ellerce yönetimi ve siyasete olağandışı enstrümanların müdahalesidir. Ama oligarşiye geçme gibi bir düşünceniz varsa, bunu lütfen açıkça söyleyin. Fakat bilin ki; Biz oligarşiden yana değiliz.