Öldükten sonra ülkesini yöneten tek lider!
7 Şubat 1922 tarihli Sözcü gazetesinin bu manşeti altında haber; Adalet Partisi genel başkanı, Millet İttifakı destekçisi Vecdet Öz, Küba lideri Fidel Castro ile görüşür. Castro ona; “Atatürk bir yıldızdı, kaydı tesadüfen ülkenize düştü. Bu yüzden çok şanslısınız. Yıllarca onu örnek almaya çalıştım, maalesef çeyreği kadar olamadım. Meğerse ne zor şeymiş Atatürk olabilmek. Sakın unutmayın, o ölümünden sonra bile ülkesini yönetebilen tek liderdir” ve bir yığın Atatürk’ü övücü sözler!
Ne güzel, gurur verici bir durum. Ülkenizin lideri bir başka ülkenin karizmatik, üstelik sosyalist lideri tarafından övülüyor, hatta yüceltiliyor. Dünyada Atatürk ten başkasına nasip olmayan bir ölümsüzlük veya ölse bile yönetme istisnası! Kemalist Sözcü gazetesi de bu gururu manşete taşıyor. Herkes mutlu ve gururlu!
Fakat bir terslik var sanki! İlginçtir, efsanevi devrimci lider Castro; Meğer Sosyalist değil Kapitalist, Marksist değil Kemalist, sosyal sınıf devrimcisi değil gardırop (burjuva) devrimcisi imiş. Hep Atatürk olmak istemiş ve çeyreğini bile başaramamış! Birileri birilerini fena işletiyor ama nasıl? Çünkü durum eşyanın tabiatına ters!
Bir benzer hikâyede, Che Gueveranın gerilla çantasında Nutuk taşıması ve ne zaman başı sıkışsa onu okuyarak çözüm bulması ve rahatlamasıdır. Sanki Gazi’nin Nutuk’u bir Gerilla Savaşı El Kitabı! Gazi, bir Osmanlı paşası olarak bilakis, düzensiz, gerilla benzeri kuvvetleri, Osmanlı ordusu nizami yapısına entegre etmiştir. Henüz Türkiye Cumhuriyeti ve ordusu mevcut değildir çünkü! Veya tüm yabancı liderlerin diline pelesenk olan, “Atatürk gibi düşünmek “veya “Atatürk gibi düşün” mottosu, tavsiyesi! Böyle onlarca örnek var! Böyle şeyleri çok seviyor, önemsiyor ve doğruluğuyla hiç ama hiç ilgilenmiyoruz.
Bu arada hemen hatırlatalım; Castro Küba’yı yıllarca, seçimsiz ve demir yumrukla yöneten, ülkesini büyük bir yoksulluğa ve az gelişmişliğe sürükleyen tipik bir diktatördür. Çok ihtiyarlayıp hastalanınca diktatörlüğü, kardeşi Raul Castro’ya bırakarak hanedana devam demiştir! Küba’ya giden aydınlar, yemeye patates bulamadık derler. Mesela Fatih Altaylı. Che ise insan öldürmekten zevk alan tipik, kanlı, bir teröristtir! Bu gibiler, övdüklerini yüceltmez, alçaltır. Çok çok kendilerine benzetirler!
Son tahlilde övücü, yüceltici söz; öldükten sonra bile ülkeyi yönetebilme yeteneği ve bu konuda tek lider olması! Fakat burada da vahim bir terslik var! Atatürk 1920’den 1938’de ölünceye kadar hiçbir serbest seçim yaptırmamış, doğal olarakta hiç bir seçimi kazanamamıştır! İnönü de 1950’ye kadar hiç bir serbest seçim yaptırmamış ve kazanamamıştır. Yani 30 yıl serbest seçimsiz bir Türkiye siyaseti söz konusudur. Atatürk, başka bir partinin değil seçime girip kazanmasına, birkaç yıl etkisiz devamına bile izin vermemiştir! Mesela İstiklal Harbimizin kahraman komutanlarından Kazım Karabekir başkanlığında, diğer savaş kahramanı paşaların da katılımıyla 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kapattırmıştır. Karabekir ve arkadaşları, Raif Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele paşalar, idamdan, Harp Okulu öğrencileri ve subayların mahkemeyi basmasıyla kurtulmuşlardır. Gene de TBMM’den 8 mebus bu partiye üyelikten idam edilmiştir. Hâlbuki parti isminden de anlaşılacağı gibi, terakkiperver(ilerlemeci) ve Cumhuriyetçi ve üstelik Gazi’nin TBMM’ye atadıkları parlamenterlerdi!
Mustafa Kemal, 1934’te durumu tekrar kontrol edebilmek için, çok güvendiği Fethi Okyar ve diğer gazi arkadaşlarına da Serbest Cumhuriyet Fırkasını kurdurmuştur. Halk muvazaayı gördüğü halde, CHP olmasında isterse Atatürk’ün bir başka partisi olsun diyerek SCF’ye akın edince, hemen SCF partisi de kapatılmıştır!
Gazi’yi de İstiklal Harbimizi teşkilatlandırması ve yönetmesi için Sultan Vahdeddin ve Teşkilat-ı Mahsusa atamış, gemi, teneke teneke altın, yardımcı subaylar ve atlar verilmiştir. Mevcut Osmanlı ordusu, başta daha kıdemli Karabekir paşa olmak üzere Gazi paşa hazretleri diye karşılamış ve itaat etmişlerdir. Ama Atatürk hiçbir serbest seçimi kazanamamıştır, çünkü serbest seçim yaptırmamıştır! Bu durum başta İnönü olmak üzere diğer CHP iktidarları için de böyledir. Esasen CHP 1950’den itibaren başarılı bir şekilde yapılan hiçbir hükümet seçimini 73 yıldır kazanmamaktadır. Atatürk devrini de katarsanız 100 yıldır defalarca tekrarlanan bir seçim mağlubiyetleri silsilesi vardır.
Şu halde, Gazi’nin 18 yıl, ölümüne kadar süren seçimsiz iktidarını anladık. Öldükten sonra da hiç bitmeyen bir iktidar nedir? Bu değil demokrasiye, Cumhuriyete dahi sığmaz! Hiç seçilmemiş bir asker sağlığında ve ölümünden sonra da tek adam ve mutlak otorite olarak ebediyen yönetecekse, padişahlığı niye kaldırdık? Devlet-i Aliyeyi niye yıktık?
Aslında 1938’den 1950’ye kadar da, DP’nin seçimle geldiği meşru iktidarına kadar, 12 yıl boyunca bir başka asker İnönü’nün seçimsiz mutlak iktidarı, yani diktatörlüğünü görürüz! İnönü ile tam bir, kral öldü, yaşasın yeni kral devri yaşanmıştır. Paralar ve pullardan, devlet daireleri, okullar ve sair yerlerden Atatürk resimleri kaldırılıp, yerine İnönü resimleri konulmuştur. Yeni Atatürk heykel ve büstleri yapılmamıştır. Anıtkabir inşaatı ilerlememiş, Gazi’nin naaşı Etnografya Müzesinde adeta unutulmuştur. Milli şef her şeye ve her yere hâkimdir, mekânın yeni sahibidir. Aslında bu tarihin akışına tamamen uygun, defalarca tekrarlanmış bir uygulamadır. Yadırganacak bir yönü yoktur. Gazi’nin egemenliği öldükten sonra da devam edecek idiyse, İnönü ne yapacak, ülkeyi nasıl yönetecek ve otorite sağlayacaktır? Atatürk Gazi ise, İnönü’de Gazi ve savaş kahramanıdır. O ebedi şef ise, İnönü’de milli şeftir!
Üstelik kurucu parti CHP’nin de genel başkanıdır. Zaten sultanlığın yerini şeflik almıştır. Şeflik, (duçe), İtalyanca, tek adam, diktatörlük rejimi olup, Musolliniye tekabül eder! Her şey Batı’dan alınmış, Avrupa (Roma) taklit edilmiştir.
Ama durum DP döneminde tekrar değişir, paralara, pullara, devlet daireleri ve okullara yeniden Atatürk resimleri konur. Anıtkabir süratle tamamlanıp, Gazi’nin naaşı törenle oraya nakledilir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, İnönü’nün yaptıklarını yapmamıştır. Üstelik bir de Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Vs, vs.
Zira TSK artık ana muhalefet partisi CHP’nin genel başkanı, eski asker olan İnönü’nün gözlerinin içine bakmakta ve bir dediğini iki etmemektedir. Bayar’da bir savaş kahramanı ve “Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir“ diyen biridir. Ama asker kökenli ve milli bir şef değildir. Ülkenin kurtarıcıları, ülkeyi sivillere, hasso ve hüssolara teslim edecek değildir! Nitekim 10 yıl geçmeden, çok başarılı ve halkın sevdiği iktidar kanlı bir ABD darbesiyle devrilmiştir. Atatürkçülük hiçbir işe yaramamış, CHP+TSK= iktidar formülü kalıcı olarak uygulanmaya başlamıştır.
Şimdi, Atatürk ve partisi CHP, ebediyen iktidar olacaksa, neden seçimler yapıyoruz? Bu nasıl bir Cumhuriyet? Nasıl bir demokrasi? Neden kendimizi kandırıyoruz? Anayasa gibi pozitif ve en üstün hukuk metnine bile niye Atatürk ölümsüzdür, Atatürkçülük karşısında hiçbir fikir koruma görmez diyoruz? Böyle bir özgürlük düzeni, çoğulculuk, ifade hürriyeti ve millet egemenliği, olabilir mi?
Şurası muhakkak ki, realitede hiçbir ölü, hiçbir devleti, gerçekten yönetemez. Sadece Atatürk adına ve sanki o yönetiyormuş gibi yapılarak, milletten yetki almamış fırsatçılar, askeri ve sivil bürokratlar, yargıçlar ve her türlü vesayet kurumları gayrimeşru bir iktidar kurarlar. (Türkiye’de olan tam da budur) Milleti, milyonlarca seçmeni, halkın iradesini, tahkir ve tezyif ederler. Nerede cumhuriyet, nerede demokrasi, hürriyetler, millet egemenliği?
Türkiye gerçek bir Cumhuriyet, demokrasi, özgürlükler, çoğulcu bir hukuk devleti ve insan hakları ülkesi olacaksa bu anlamsız durumdan acilen kurtulmalıdır! Kuzey Kore ve İran benzeri bir Cumhuriyet ne demokrasidir ne de Cumhuriyet!
Tablo apaçık böyleyken CHP, hangi demokrasi, özgürlük ve hukuk devletinden söz edebilir? Koca koca adamların, hukukçuların bile her fırsatta “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz “, “ Türkiye Laiktir Laik Kalacak”, “Burası Atatürk Türkiye’si” diye sloganlar attığı bir ülkede ne hukuku, ne özgürlüğü, ne ahlakı? Atatürkçü olsun olmasın herkes Atatürkçü olmak veya Atatürkçü görünmek zorunda! Riyakârlığa ve yalana zorlamanın bini bir para.
Koyu, ısrarcı, tekrarlı, ilkokuldan doktoraya kadar Kemalist endoktrinasyon, hiç bitmeyen propaganda yöntemleri ve üstüne de mebus, hâkim-savcı, avukat, asker- subay, polis, doktor vs vs Atatürk’e sadakat yeminleri! Yıllarca bıkmadan tekrarladığımız andımız.
Kuzey Kore, İran ve Türkiye. Üçünün ortak noktası, Anayasalarında kişi isimleri geçiyor olması!
Dünya 1881 ve sonrasından çok farklı, Avrupa ise muazzam değişti. Elbette Türkiye’de değişti. 1920’lerde nüfusumuzun %80’leri köylüyken, şimdilerde %97’si şehirlerde yaşıyor. Sosyoloji tamamen değişti. Bilim ve teknoloji acayip ilerledi. Atatürk ilke ve inkılaplarının bazıları, değil diğer partiler CHP tarafından bile savunulamıyor. Mesela şapka devrimi. CHP kadroları dahi şapka takmıyor. Örnek aldığımız Avrupada da demode. Zaten geçici bir Avrupa modasıydı. Ama devrim kanunlarından, Ezanın orijinalini DP aslına çevirdi. Bazı CHP’li mebuslardan da oy veren oldu, çünkü büyük bir yanlıştı. Bugün kimse eski durumu isteyemez! Artık CHP bile laiklik elden gidiyor, irtica hortladı diyemez. Avrupa’da dahi laiklik, hiçbir zaman Türkiye’deki kadar önemli ve aktüel olmadı, gözlere sokulmadı. Vs vs devrimlerin çoğu anakronik, tarih dışı kaldı!
Atatürk’ün yönetmeye devam ettiği bir ülkede, Atatürk değil de Demirel, Özal, Erdoğan, nasıl diktatör oluyor? Eşeğini dövemeyen semerini mi dövüyor?