Olayları nasıl okumalı?
Bölgemiz iyice ısınıyor.
Dünyanın gözü burada... Bir yandan Suriye ve Doğu Akdeniz meselesi…
Bu iki bölgenin çözülmesi hiç kolay değil. Çünkü asıl çatışma sahadan ziyade masada yaşanıyor.
Türkiye, Rusya ve İran geçen hafta tarihi bir zirve gerçekleştirdi.
Önümüzdeki süreçte alınan kararlar dikkatle takip edilecek. İdlip bölgesinden terör örgütlerinin temizlenmesi gerekliliğinin yanında sığınmacı akınının önüne geçilmesi ve masum insanlara zarar verilmemesi hayati önem taşıyor.
İdlip, Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye konusunda atacakları en önemli adım olacaktır.
Masa dışında olan ABD ve AB ülkeleri “kimyasal bomba kullanılması durumunda harekete geçeceklerini” deklare ederken yine aynı ülkelerin İdlip sürecine dâhil olmak için olası bir saldırı ihtimalinin de göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Çünkü ABD ve AB ülkelerinin en önemli gündemlerinden biri Doğu Akdeniz… Savaş gemilerini bu bölgede ancak Suriye bahanesiyle tutabileceklerinin farkındalar.
Doğu Akdeniz, hem sahip olduğu doğalgaz rezervi ile dünyanın gözünü diktiği bölge olurken hem de Çin öncülüğünde başlatılan Tek Kuşak Tek Yol projesinin de önemli bir geçiş güzergâhı olmasından dolayı önem arz ediyor.
Ancak günümüzde gerek “Batı” gerekse “Doğu” ülkelerinin kendi çıkarlarını korumak için izledikleri yöntemlere bakıldığında silahlı çatışma ve baskı kullanılarak hedef bölgelerin demografik yapısını değiştirirken diğer taraftan göç konusunu da tehdit olarak kullanmaktadırlar.
Nitekim Rusya’nın son dönemde İdlip meselesini kaşımasının nedenlerinden biri de olası göç dalgası ile masadaki veya masa dışındaki ülkeleri göç akını silahı ile kendi çizgisine getirmektir.
Türkiye’nin büyük bir çoğunluğunu Suriye’li kardeşlerimizin oluşturduğu yaklaşık 3,5 milyon mülteciye ev sahipliği yapması hali hazırda ülkemizde bir takım demografik, sosyal, kültürel ve ekonomik problemlere yol açmasının yanında olası bir yeni göç dalgası bu problemleri daha da derinleştirme ihtimali taşımaktadır.
3,5 milyon nüfusa sahip olan İdlip bölgesinde gerçekleşecek olası bir operasyon Türkiye’ye doğru büyük bir göç dalgasına neden olacaktır. Hâlihazıra 3,5 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’nin kaldıramayacağı bir yük olacağı için Türkiye’nin kapılarını açarak AB’ye doğru bir akım yaşanması beklenmektedir.
Bu perspektiften bakıldığında ise Rusya’nın İdlip meselesi ile hem masadaki Türkiye’yi hem de en büyük doğal gaz müşterisi AB’nin göç dalgası ile tehdit edildiğini görebiliriz. Nitekim AB’nin kimyasal silah söylemini de bu perspektiften okuyabiliriz.
Ekonomik çıkarlar ülkelerin güvenlik algısının ilk sırasında yer alırken izledikleri yol haritaları da insani olmaktan çok uzaktır.
Türkiye kendi gücü ölçüsünde hem kendi çıkarlarını korurken hem de insani olarak hedef bölgelerde katliamları önlemek ve insanca yaşamı sağlamak için mücadele ediyor.
Gelecek dönemde Türkiye gücünü artırdıkça bu tür olayların önüne geçebilmek için daha etkin politika izleyecektir.