Dolar (USD)
32.50
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2483.90
BIST 100
9493.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Ekim 2020

Olağan Hikâye başladı

Yıl:1 Sayı:1’e olan meftunluğum artık aşikâr. Bir derginin üzerinde bu ibare varsa hâlâ güzel şeyler olacak diye umut edebiliriz derim her zaman.

Olağan Hikâye dergisi yola düştü. İsmiyle müsemma bir dergi var şimdi elimde. Dergi fikrinin ilk çıktığı günden bu yana kıyısında köşesinde olsa da ben de derginin hazırlık çalışmalarını takip ettim. Elimden gelen katkıyı sunmaya çalıştım.

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği bünyesinde çıkan bir dergi Olağan Hikâye. Dil ve Edebiyat dergisi zaten 142. sayısına ulaşmış, gerek dosya konuları ile olsun gerekse dil üzerine yoğunlaşan çalışmaları ile olsun kendini kabul ettirmiş bir dergimiz. Olağan Şiir de yine dernek bünyesinde çıkan bir dergi; 16.sayısına ulaştı.

Şimdi Olağan Hikâye Yunus Emre Özsaray yönetiminde yüzakı olacak ve bundan sonraki sayılar için umut verecek bir sayı ile selamladı okurları.

“Yalan Değil Gerçektir Ben de Gördüm Tozunu” diyor giriş yazısında Özsaray. 80’lerden günümüze bir portre çizdikten sonra şu tespit ile sona eriyor yazı;

“Newton’un kafasına elma düşmesiyle başlatır ya kimileri modernizmi, insan bu elmanın düştüğü dal üzerinde oturarak geçirdi modern zamanları. Sonra bindiği dalı kesmeye başladı postmodern zamanlarda. Daldan düşüp hakikatle yüzleşse iyiydi, lâkin düşmedi, düşmeyince öteledi hakikâti. Boşlukta asılı kaldı. Yetmedi, bir de asılı olduğu yerin boşluk olmadığına herkesi inandırma evresine geçti bu defa. Görünüşe bakılırsa inandırdı da. Dünyanın artık farklı bir mecraya ve yeni bir döneme girdiğinin, algı yönetiminin her zamankinden daha önemli hale geldiğinin farkındayız. Farkındayız ve biz hayata boşlukta asılı kalan insanın gözüyle değil de yere düşüp hakikatle yüzleşen Nasrettin Hoca’nın gözüyle bakmayı istiyoruz.

İşte tam da böyle bir dönemde gerçekliği her zamankinden daha fazla ve her yönüyle tartışmaya ihtiyacımız olduğunu hissediyoruz. Bunu bir karşı çıkış, yel değirmenleriyle savaş olarak yapmıyoruz, her şeyden önce bunu kendimiz için yapıyoruz. Boşluğun öyküsü, hiçliğin, anlamsızlığın değirmenine su taşımaya devam etmesin diye, o rüzgarda sallanmayalım, ayaklarımız biraz yere bassın diye. Anlamın boşlukta salınması ilk başlarda cazip gelse de artık sıkıcı olmaya başladı. Kahraman uzun süredir asılı kaldığı yerden kurtulmadan hikâye sıkıcılıktan kurtulamayacak. Artık hikâye devam etsin.”

Dergilerin ilk sayıları önemlidir. İlk intibayı veren ipuçlarını okurlar ilk sayıdan edinirler. Olağan Hikâye’nin ilk sayısında bir dergide görmeyi arzuladığımız birçok isim derginin sayfaları arasında karşımıza çıkıyor. Şaban Sağlık, Dursun Ali Tokel, Mustafa Çiftci, Abdullah Harmancı, Cihan Aktaş, Yıldız Ramazanoğlu bu isimlerden sadece birkaçı.

Derginin ilk sayı dosya konusu “hakikat ve kurmaca.” Recep Seyhan’ın “Hakikati Kurmacanın Zemininde Arayabilir Miyiz?” isimli yazısından bir bölümü buraya alıyorum.

“Kendi ürettiği mekanik-android ürünlerin kuyruğuna takılan insanın aşındırdığı değerler yerine nasıl konacaktır? Hakikat sürekli yer değiştiren bir numen midir? Hakikat arayışında yeni yönelimler (fenomolojik devinimler), bu çabalara ne ölçüde katkıda bulunabilir? Burada, kurmaca metinler bir misyon üstlenebilir mi? Böyle bir şey olacaksa bu, kurmaca olanın doğasına ne kadar uyumlu olur? Bu sorular, üzerinde düşünmeye değer sorulardır.”

Dursun Ali Tokel’in “Bir Hikâye Olmalı Bir Hikâyede, Bir Hikâyeden İçeru” isimli yazısından da bir bölüm;

“Bugünkü hikâyecimiz, şairimiz; Halk hikâyelerinden, büyük halk anlatılarından, mesnevilerden; Fuzulî’den, Anadolu’nun Câmî’si (Molla Câmî’ye gönderme) Lâmi’î Çelebi’den, bir hikaye/mesnevî/anlatı uzmanı Nev’i-zâde Atâî’den, Şeyh Gâlib’den besleniyor mu? Bırakın beslenmeyi acaba haberi var mı?”

Cihan Aktaş yine yüreğimize dokunan evrensel acıları konuk ettiği bir hikâyesi ile dergide yer alıyor. Salgın, yitip giden umutlar, çaresizlik ve yaşamak denen kaygı var “Geyikli Evin Hanımefendisinde.”

Yıldız Ramazanoğlu da “Dördüncü Dünya”da Gazze, Filistin, Suriye diyerek yüreğimizin bam teline dokunuyor.

Mustafa Çiftci’nin, içinde anne geçen hikâyelerini ve anlatılarını severek okuyorum. Dergide yer alan “Hasta Anneler Refakatçi Oğullar” isimli yazıdan bir bölüm;

“Ziyaretçiler gelmek ve ziyaretçilere mahsus sorulardan sormak istiyorlar. Ama annem ziyaretçi nazı çekecek durumda değil. Kendine gelse, “huf” deyip sıyrılsa, yerinden yekinse ve kalksa ayağa o zaman bir ordu ziyarete gelse razıyız. Ama şimdi böyle yatıp kalmışken olmaz yani anlatabiliyor muyum?”

Dergide birçok bölüm var. Özgün bir bölüm olarak; “Üç Nokta Atışı” isabetli olmuş. Elif Genç konuk olmuş dergiye. Genç’in bir öyküsü, Gökhan Yılmaz’ın bir değerlendirme yazısı ve Genç ile yaptığı bir söyleşi yer alıyor bu bölümde.

160 sayfalık hacimli bir dergi var elimde. Yani iki aylık süre içerisinde okuyucunun elinden düşmeyecek bir dergi Olağan Hikâye. Bu ilk sayı günümüz edebiyatında öykünün yükselen grafiğine önemli katkılar sunacak. Çünkü ilk ışık, umut vaat ediyor.

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, klâsik dernekçilik anlayışının ötesinde edebiyat dünyamıza da katkı sağlayarak ismine yakışan işler çıkarmaya devam ediyor. Ben de Tokat Şube Başkanı olarak böylesine değerli işlere imza atan derneğimizin mensubu olmaktan mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Tüm çalışmalarda emeği geçen başta Genel Başkanımız Ekrem Erdem olmak üzere herkesi canı gönülden kutluyor, Olağan Hikâye’nin çıktığı yolda iz bırakan hikâyelere ilham olmasını diliyorum.