Olağan Hikâye başladı
Yıl:1 Sayı:1’e olan meftunluğum artık aşikâr. Bir derginin üzerinde bu ibare varsa hâlâ güzel şeyler olacak diye umut edebiliriz derim her zaman.
Olağan Hikâye dergisi
yola düştü. İsmiyle müsemma bir dergi var şimdi elimde. Dergi fikrinin ilk
çıktığı günden bu yana kıyısında köşesinde olsa da ben de derginin hazırlık
çalışmalarını takip ettim. Elimden gelen katkıyı sunmaya çalıştım.
Türkiye Dil ve
Edebiyat Derneği bünyesinde çıkan bir dergi Olağan Hikâye. Dil ve Edebiyat
dergisi zaten 142. sayısına ulaşmış, gerek dosya konuları ile olsun gerekse dil
üzerine yoğunlaşan çalışmaları ile olsun kendini kabul ettirmiş bir dergimiz. Olağan Şiir de yine dernek bünyesinde
çıkan bir dergi; 16.sayısına ulaştı.
Şimdi Olağan Hikâye Yunus
Emre Özsaray yönetiminde yüzakı olacak ve bundan sonraki sayılar için umut
verecek bir sayı ile selamladı okurları.
“Yalan Değil
Gerçektir Ben de Gördüm Tozunu” diyor giriş yazısında Özsaray. 80’lerden
günümüze bir portre çizdikten sonra şu tespit ile sona eriyor yazı;
“Newton’un kafasına elma düşmesiyle başlatır ya kimileri
modernizmi, insan bu elmanın düştüğü dal üzerinde oturarak geçirdi modern
zamanları. Sonra bindiği dalı kesmeye başladı postmodern zamanlarda. Daldan
düşüp hakikatle yüzleşse iyiydi, lâkin düşmedi, düşmeyince öteledi hakikâti.
Boşlukta asılı kaldı. Yetmedi, bir de asılı olduğu yerin boşluk olmadığına
herkesi inandırma evresine geçti bu defa. Görünüşe bakılırsa inandırdı da.
Dünyanın artık farklı bir mecraya ve yeni bir döneme girdiğinin, algı
yönetiminin her zamankinden daha önemli hale geldiğinin farkındayız.
Farkındayız ve biz hayata boşlukta asılı kalan insanın gözüyle değil de yere
düşüp hakikatle yüzleşen Nasrettin Hoca’nın gözüyle bakmayı istiyoruz.
İşte tam da böyle bir dönemde gerçekliği her zamankinden
daha fazla ve her yönüyle tartışmaya ihtiyacımız olduğunu hissediyoruz. Bunu
bir karşı çıkış, yel değirmenleriyle savaş olarak yapmıyoruz, her şeyden önce
bunu kendimiz için yapıyoruz. Boşluğun öyküsü, hiçliğin, anlamsızlığın
değirmenine su taşımaya devam etmesin diye, o rüzgarda sallanmayalım,
ayaklarımız biraz yere bassın diye. Anlamın boşlukta salınması ilk başlarda
cazip gelse de artık sıkıcı olmaya başladı. Kahraman uzun süredir asılı kaldığı
yerden kurtulmadan hikâye sıkıcılıktan kurtulamayacak. Artık hikâye devam
etsin.”
Dergilerin ilk sayıları önemlidir. İlk intibayı veren
ipuçlarını okurlar ilk sayıdan edinirler. Olağan Hikâye’nin ilk sayısında bir
dergide görmeyi arzuladığımız birçok isim derginin sayfaları arasında karşımıza
çıkıyor. Şaban Sağlık, Dursun Ali Tokel,
Mustafa Çiftci, Abdullah Harmancı, Cihan Aktaş, Yıldız Ramazanoğlu bu
isimlerden sadece birkaçı.
Derginin ilk sayı dosya konusu “hakikat ve kurmaca.” Recep Seyhan’ın “Hakikati Kurmacanın
Zemininde Arayabilir Miyiz?” isimli yazısından bir bölümü buraya alıyorum.
“Kendi ürettiği mekanik-android ürünlerin kuyruğuna takılan
insanın aşındırdığı değerler yerine nasıl konacaktır? Hakikat sürekli yer
değiştiren bir numen midir? Hakikat arayışında yeni yönelimler (fenomolojik
devinimler), bu çabalara ne ölçüde katkıda bulunabilir? Burada, kurmaca
metinler bir misyon üstlenebilir mi? Böyle bir şey olacaksa bu, kurmaca olanın
doğasına ne kadar uyumlu olur? Bu sorular, üzerinde düşünmeye değer
sorulardır.”
Dursun Ali Tokel’in “Bir
Hikâye Olmalı Bir Hikâyede, Bir Hikâyeden İçeru” isimli yazısından da bir
bölüm;
“Bugünkü hikâyecimiz, şairimiz; Halk hikâyelerinden, büyük
halk anlatılarından, mesnevilerden; Fuzulî’den, Anadolu’nun Câmî’si (Molla
Câmî’ye gönderme) Lâmi’î Çelebi’den, bir hikaye/mesnevî/anlatı uzmanı
Nev’i-zâde Atâî’den, Şeyh Gâlib’den besleniyor mu? Bırakın beslenmeyi acaba
haberi var mı?”
Cihan Aktaş yine yüreğimize dokunan evrensel acıları konuk
ettiği bir hikâyesi ile dergide yer alıyor. Salgın, yitip giden umutlar,
çaresizlik ve yaşamak denen kaygı var “Geyikli
Evin Hanımefendisinde.”
Yıldız Ramazanoğlu da “Dördüncü
Dünya”da Gazze, Filistin, Suriye diyerek yüreğimizin bam teline dokunuyor.
Mustafa Çiftci’nin, içinde anne geçen hikâyelerini ve
anlatılarını severek okuyorum. Dergide yer alan “Hasta Anneler Refakatçi Oğullar” isimli yazıdan bir bölüm;
“Ziyaretçiler gelmek ve ziyaretçilere mahsus sorulardan
sormak istiyorlar. Ama annem ziyaretçi nazı çekecek durumda değil. Kendine
gelse, “huf” deyip sıyrılsa, yerinden yekinse ve kalksa ayağa o zaman bir ordu
ziyarete gelse razıyız. Ama şimdi böyle yatıp kalmışken olmaz yani anlatabiliyor
muyum?”
Dergide birçok bölüm var. Özgün bir bölüm olarak; “Üç Nokta Atışı” isabetli olmuş. Elif
Genç konuk olmuş dergiye. Genç’in bir öyküsü, Gökhan Yılmaz’ın bir değerlendirme yazısı ve Genç ile yaptığı bir
söyleşi yer alıyor bu bölümde.
160 sayfalık hacimli bir dergi var elimde. Yani iki aylık
süre içerisinde okuyucunun elinden düşmeyecek bir dergi Olağan Hikâye. Bu ilk
sayı günümüz edebiyatında öykünün yükselen grafiğine önemli katkılar sunacak.
Çünkü ilk ışık, umut vaat ediyor.
Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, klâsik dernekçilik
anlayışının ötesinde edebiyat dünyamıza da katkı sağlayarak ismine yakışan
işler çıkarmaya devam ediyor. Ben de Tokat Şube Başkanı olarak böylesine
değerli işlere imza atan derneğimizin mensubu olmaktan mutluluk duyduğumu ifade
etmek istiyorum.
Tüm çalışmalarda emeği geçen başta Genel Başkanımız Ekrem Erdem olmak üzere herkesi canı
gönülden kutluyor, Olağan Hikâye’nin çıktığı yolda iz bırakan hikâyelere ilham
olmasını diliyorum.