Öküzü de bağlasan oruç tutar
Kurana göre zekât açık hükümdür. Dinimize göre belirli bir miktar zenginliğe ulaşmış insanlar için malının veya kârının zekâtını ödemeleri farzdır. Burada sadece işin maddi boyutunu görüyoruz. Oysa sadece para ve maddi boyutundan görmemek gerekir.
Peki, ilmin zekâtı olmaz mı? İnsan vücudunun
zekâtı olmaz mı?
Bir öküzü de bir yere sabit bağlayıp ottan
uzak tutarsan o da oruç tutar.
İnsan vücudundaki birçok değer ve Allah
vergisi özelliğin zekâtı yok mu?
Ne yapacak mesela âlim kişi?
İlmiyle
hâdim olacak insan ve insanlığa.
Ârif,
irfanıyla hayırlı hizmet edecek.
Evliyâ,
kalp ve gönlüyle hayırlı hizmet edecek.
Her
türlü hayırlı hizmeti verecekler. Sadece bir hayırlı hizmetle değil birden
fazla hayırlı hizmetle insan ve insanlığa hâdim olacaklar.
Beyazıd-ı
Bestami, Akşemseddin, Somuncu Baba gibi isimler sadece Allah’ın veli kulları
mıdır?
Elbette
ki hayır. Hem Allah’ın veli kulları hem de âlim kişilerdir.
Dolayısıyla
her türden insani hizmet verilerek insan ve insanlığa hâdim olmak hem âlimler
hem ârifler hem veliler için bir mecburiyettir. Bu hayırlı işlerde bunların
dışındaki insanların olmaları da mecburiyettir. İnsana ve insanlığa hâdim olmak
herkesin görevidir. İnsanın kendi bilgi ve yeteneklerine göre hâdim olarak yaşaması
oksijen gibi şarttır.
O zaman
sormak lazım…
Hangi
hayırlı hizmetleri insan ve insanlığa verdiniz? Sizin dükkânda ne tür ekmek
çıkıyor? Bir de biz yiyelim bu ekmekten. Bir de biz sebeplenelim.
İşte
arkadaşınızın on açık, fark edilebilir hayırlı özelliğini sayın denildiğinde
sayılacak bir özellik bulunamıyor ve sayılamıyor. Böyle bir şey olabilir mi?
Peki,
insanın durumu böyleyse insan ve insanlık için önemli olan kuruluşların hali
nasıldır? İnsan ve insanlık çalışmaları ilkel midir yoksa sistematik midir?
Başka
bir makale konusu ama kısaca değinmekte fayda var. İnsan ve insanlık için en
önemli kuruluşlardan olan sivil toplum kuruluşları ve siyasi partilerin ilkel
mi yoksa sistematik bir çalışma yürütüp yürütmediğini çok kolay anlayabiliriz.
Bir
siyasi parti veya sivil toplum kuruluşu, gerek kendi kurumu gerek halk için bir
çalışma yapıyor. “Durumumuz ne, ne
yapabiliriz, kendimizi nasıl geliştirebiliriz” gibi konularda bir çalışma
yapıyor olsun. Buraya katılan üç kişi, beş kişi, bin kişi ne kadarsa eğer hepsi
aynı konuyu dinliyor ve aynı şeyi yapıyorlarsa gayet tabi çok ilkel bir yapı
vardır.
Yok,
eğer katılımcılar; “hepsi ayrı ayrı insanlar ve ben iletişimciyim, ben teşkilatçıyım, ben eğitimciyim, vesaire deyip
kendi alanları ile alakadar olup bunlarla alakalı sorular sorarım der ve
alanlarıyla alakalı işler yaparlarsa” bu iş tamamdır ve bu iş olmuş
demektir.
İnsan ve
kurumlar; edep ve ahlak, ilim ve
yetenek, usul ve erkân yolculuğunda
akıl, ahlak ve ilmine göre işlenmeli, değerlendirilmelidir. Ve sistematik
olmalıdır. Yoksa hep ilkel olacaklardır. İlkel olan da akılsızdır, ahlaksızdır
ve ilimsizdir. Buradan da asla hayırlı iş çıkmayacaktır.