Okumak…
Hakikaten çok çok az okuyan bir toplumuz. Muhabbetlerin sığ oluşu yetmezmiş gibi, her şeyi biliyor tipolojisinin türemesi acayip bir çıkmaz. Bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor oluşudur asıl çıkmazı insanın. Maksadım yargılamak değil; lakin okumamak, bir toplumun sonunu getiren felaketlerin başında gelen etkendir. Biliyor ama amel etmiyor, bu daha büyük bir garabet. Biliyor, bilgiçlik taslıyor olanların varlığı da bir ego hastalığı, bana kalırsa bu nevrotik bir durumdur. Hâsılı az okuyan bir toplumuz. Bunun bedellerini her yönden ödüyoruz. Birbirini dinlemeyen, dinliyormuş gibi yapan, karşıdaki konuşurken onun dediklerine odaklanıp onu anlamak varken, dinliyormuş gibi yapıp henüz karşıdaki söyleyeceklerini sunmadan ona vereceği cevabı hazırlamak da bir çeşit okumayan toplum örneğidir. Okumayan neyden habersizdir, okumayan neyi kaybetmiştir. Okumayanın tadamadığı lezzet nedir…
Okumayan hayatın hakikatlerinden bihaberdir. Sadece okumak da bu iddia için yeterli değil; ama okumak bu bahse açılan kapıdır. Okumak sadece bilinmez diyarlara yelken açmak değil, asıl bilinenin keyfiyetine ulaşma aracıdır. Okumuyoruz; çünkü madde sarmış her yanımızı. Bir yanlışı düzeltmenin ölçülerini dahi bilemiyor okumayan. Çok az okuyoruz bu yüzden birbirimize saygımız az. Okumadığımız için hayatımızdan lezzet alamıyoruz. Gerçekten ‘‘bilenle bilmeyen bir olmuyor.’’ Okuyan yüz kişiye sorun, statüsü, işi, maddi varlığı her ne olursa olsun fark etmeden yüz okuyana sorun, neredeyse hepsinin ruhi tatmini, kalbi mutmaini vardır. Küçük şeylerle mutlu oluyordur okuyan. Okuyanın hayatına kattığı anlamı kelimelerle izah edemezsiniz. Okumak asıl ölçüdür. Okumak en ulvi statüdür. Okumak yüreğin zenginliği, aklın bilgeliğidir. Okumak yol almaktır varlığın paha içilmez, paha bilinmez diyarlarına doğru. Okumak içeri girmektir varlığa dair, varlığın ayak sesleriyle tanışmaktır. Görkemli kâinatın burçlarına tırmanmaktır okumak. Kervana katılmaktır okumak, doludizgin ve bereketli bir kervanın bütün sırlarından haberdar olmaktır okumak. Deli taylar gibi o kızgın güneşe koşmak ve ayın en sade haline yolculuk yapmaktır okumak. Hiç beklemediğin bir müjdenin zuhur etmesidir okumak. Nazarların üstünden kalkması gibi bir şey, düş mutluluğudur okumak.
Okumak, tabiatın içinde ama metafizik bir ölçüyle, kâinatın ‘kelime’ adlı meşalelerle aydınlanması gibidir. Kalabalıklar içinde, mesela mahşeri bir kalabalıkta dostunun alnındaki çizgilerden onu tanımak ve büsbütün mutlu olmaktır okumak, mutluluğa dair bir fermanla varlığı örtmek gibi bir his, bir his işte okumak.
Okumak herkesin dilindeki aşk okyanusunun hazinelerinden haberdar olmaktır. Bir mucizenin yağmurlarında ıslanmak ve en doğrusu arınmaktır aslında okumak. Sevda yüklü melekelerin ışıltılı ve sade terennümünde, o terennümde mananın zifafına dair öğretilere denk gelmektir okumak. Okumak hüzün hastalığının dermanıdır. Şifasını kalbin bizzat yaşadığı, kalemin dile gelemediği bir mecradır okumak, âşıkların macerasıdır aslında okumak. Sevgilinin vahasındaki çadırdır okumak, sevgilinin imtihanında yorgunluğu unutmak, sevgiliyle aşk bulvarlarının heyecanını bilmek, bir tek okuyandır göğüs kafesindeki neşenin yoğunluğunu.
Çok az okuyoruz. Kimsesizliğin kimsesinden haber sahibi olmak için daha çok okumalıyız. Okuyan nesiller yetiştirmek, asırların, tarihin ve varlığın büyük bir vebalidir üzerimizde. Çocuklarına ‘okuma’ aşısını yapanların izinden gidilesi, evlatlarına ‘kitap okuma’ yoluyla onlara, kâinatı okuma rahlesi verenlerin gönlüne girilesi. Talebelerinin damarlarına ‘okuma’ şifasını zerk eden bir öğretenin dizinin dibine, rahlesine yığılası. Karanlığın zehrinden, aydınlığın soluklarında filizlenesi. Be nuru aynım, ‘okuma’ adlı ilham ile kalbimin nuru olası, olunası…
Okumak, bu ülkenin en büyük projesidir. Okumak, bu ülkenin ve bu ülke gençliğinin gelecek en büyük hazinesi. Oku(t)ma seferberliği en milli gayemiz, gayretimiz olmalı.