Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2962.20
BIST 100
9674.27
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Ağustos 2020

Okulları neden açamıyoruz?

Okulların yüz yüze eğitim planı yine değişti. Birçoğumuz her türlü riske rağmen okulların açılabileceğini düşünüyorduk. Alınan karar ile okulların 21 Eylül’e kadar uzaktan eğitime devam edeceği yönünde oldu. Okulların açılamamasının ve yüz yüze eğitimin ertelenmesinin görünürdeki tek sebebi salgındır.

Yaşadığımız süreç, okulların açılamamasının başka sebeplerinin de olabileceğini gösteriyor. Peki, gerçekten de okulların açılamamasının altında farklı gerekçeler var mıdır, bunları hep birlikte düşünelim istiyorum. Salgından daha hızlı yayılan bir şey var ki oda bir bilginin yayılma hızıdır. Bilginin doğruluğu veya yanlışlığı tartışılmıyor. Teknolojinin gelişimi ile birlikte günde milyonlarca bilgi akışı sağlanmaktadır. İnternet ağı ile aslında tüm dünya ile entegre oluyoruz. Baş döndüren veri akışı, başta bilgilenmeyi ve etkileşimi sağlasa da zaman içinde izah edemeyeceğimiz ölçüde değişimi ve dönüşümü gerçekleştiriyor. İşte uzaktan eğitim dediğimiz bu süreç, tüm çocuklarımızın internet yoluyla eğitime-öğretime katılımını gerçekleştiriyor. Milyonlarca öğrenci internet aracılığıyla yeni bilgiler öğrenirken izledikleri videolar, filmler, programlar aracılığıyla kültürleniyor, büyük bir dönüşümün içinde hareket ediyor.

Çığ gibi büyüyen bir sosyal değişim var. Öğrenciler, bu değişime internet aracılığıyla dâhil oluyor. Çocukların etkilendikleri, takip ettikleri, ideal hale getirdikleri yaşam biçimi internet yoluyla sunuluyor. Aslında okullar, çocuklar için her şeye rağmen güvenli limanlardı. Şimdi çocuklar, internet yoluyla onlarca, yüzlerce, binlerce farklı adrese yöneliyor, bu adreslere yönelen öğrencilerimiz ister istemez takip ettikleri her şeyin etkisinde kalıyor. Bugün Kore dizilerinin gençlerimiz üzerindeki büyük etkisini kimse reddedemez. Elbette dünyaya kapalı bir nesil istemiyoruz ancak kendi milli değerlerini ikmal etmeyen her çocuk, geleceğini ihmal etmiştir, imha etmiştir.

Uzaktan eğitime alıştırılan bir dünya senaryosu var önümüzde. Bu senaryodan Türkiye de nasibine düşeni alıyor. Bu aynı zamanda büyük bir pazardır, yüz yüze öğretimin maliyeti ile uzaktan eğitimin maliyeti karşılaştırıldığında, kim ne kadar kazanıyor ve kaybediyor? Bu soruyu daha da açarak meseleyi önümüze koyduğumuzda, milletin ve devletin maddi kazancı nedir, manevi kaybı nedir, bunu tartışmamız gerekir. Önümüze sunulan ve hayati öneme sahip koronavirüs sebebinin dışında olan bu gerçekleri de hesaba katmak gerekir.

Dijital çağdayız. İstesek de kaçamıyoruz bazı gerçeklerden. İnternetsiz ev kalmayacak. Eğitim- öğretimin dijital platformlar üzerinden pazarlandığına şahit oluyoruz. Türkiye’de de bu alanda üretim yapan ve pazarda söz sahibi olan şirketlerin varlığı dikkat çekiyor. MEB’in Fatih Projesi ve EBA üzerinden sunduğu hizmetin gelişiminin de bir maliyeti var. Devlet, eğitimde maliyet hesaplayacak olursa nesilleri kaybetme riskiyle karşılaşır. Bu nedenle mevcut iktidar, bütçede en yüksek payı eğitime ayırmış durumda. Hatta Cumhuriyet hükümetlerinin hepsinden daha fazla pay ayırmış durumda. Bir tarafta salgın, bir tarafta da dijital dünyanın aktörleri uzaktan eğitime sevk ediyor hepimizi.

Okulları açsak bile teknolojinin etkisi sürecek. Salgın ise tehlikeli ve öldürüyor. Salgına karşı tedbirli olacağız. Aşı bulunana ve etkisi azalana kadar sıkı tedbir gerekiyor. Kurallara uymak da bir kültür göstergesi. Hep birlikte eğitimden de geçiyoruz. Eğitim-öğretim sadece okullarda olmuyor. Her yer bize okul olmalı. Belki o zaman gerçeği daha iyi anlarız ve okulları hep birlikte açarız!