Okulları kim açmıyor?
Okullar her zaman hayatın merkezindeki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Olması gereken de bu. Öğrenci, öğretmen, okul, personel sayılarının yanında ilim ve irfan yuvası olması hasebiyle de okullar, her türlü gelişmeden en çok etkilenen alanlardır.
Salgın döneminde de ana konuların ilk sırasında yer aldı
okullar, hâlâ da gündem olmaya devam
ediyor. Salgının ülkemizde görüldüğü ilk günden itibaren uzaktan eğitim ile çok
iyi bir sınav verdi Milli Eğitim Bakanlığı. İşini hakkı ile yapan öğretmenler,
öğrencilerine okulun eksikliğini imkanlar dahilinde hissettirmediler. Okulu
hayatın her alanına taşıma noktasında Milli Eğitim, üzerine düşeni yerine
getirmeye çalıştı.
Okulların açılıp açılmaması bir yana başka bir mevzu da
sıklıkla dile getiriliyor. Bunu, öğretmene saldırmayı alışkanlık haline getiren
belli grupların yaptığı aşikâr. Milyonlarca çalışanı olan bir kurumda farklı
seslerin çıkması çok doğal bir sonuçtur ama şu da bir gerçek ki öğretmenler tek
ses oldu ve haykırdı sesini duyurmak için; “Okulları birlikte açacağız.”
Milli Eğitim Bakanlığı, il müdürleri, milli eğitim
çalışanları, öğretmenler, öğrenciler, veliler okulların açılmasını isterken
peki kim istemiyor okulların açılmasını? Bunun belli bir hedef kitlesi yok ama
görünen köy de kılavuz istemez. İsteyen
çok ama fiiliyat olarak bunu pek göremiyoruz. Tedbir almayanlar, maske
kullanmayanlar, avmleri tıka basa dolduranlar, gereksiz kalabalıklar, hijyene
dikkat etmeyenler derken okulların açılma tarihi ertelenmek zorunda kalıyor.
Biraz dikkat edilse, kurallara uyulsa, iyi niyet çalışmaları
sonuçlara yansısa her şey daha güzel olacak ama kalabalıklar arasında gerzekçe
pozlar vermeye devam edenler kendilerine çeki düzen vermedikçe hayatın akışı da
sekteye uğruyor.
Herkes işinin başındaysa öğretmenler de kendilerine en çok yakışan
yer olan okullarındaki yerlerini alacaklar. Bazı provakatif kafaların;
“Seminerler uzaktan olsun.”demelerine aldırmamak lazım. Doktor, hemşire, işçi,
memur, postacı, vergi memuru, bankacı işinin başındayken elbette öğretmenler de
okullarına gidecek ve seminerlerini yüz yüze gerçekleştirecekler. Vakti gelince
de okulları öğrencilerle birlikte açacaklar. Bir suçlu aranacaksa
öğretmenlerden önce aymaz kalabalıklara bakmakta fayda var.
Eylül Anıtları
Eylül geldi kapıya dayandı. Her şeyiyle kendini hissettiren
en nadide aylardan biridir eylül. Şiire, hüzne, serin akşamlara hazır olmamız
gerek. Sonbahar, sonhüzün ve yüzümüzde derin bir yara; adı müzmin bir sancı
olan.
Yavuz Balı’nın Eylül Anıtları kitabı mevsime yakışan
bir renk ve içerikte çıkageldi. Balı’nın ilk kitabı Eylül Anıtları, otuz
şiirden oluşuyor. Şiirlerine dergilerden aşinalığım olan bir isim Yavuz Balı.
İnce bir saz gibi sesi ve ahengi aynı hizada ilerleyen
şiirler var Eylül Anıtları’nda. Hikâyesi olan şiirler yazıyor Balı. Kurulu bir
kompozisyonu ve akışı var şiirlerin.
“Kaçmak zalimcedir
geride bıraktıkların için
Gitmenin de bir mevsimi vardır
Her gidişin başladığı yerde dönüşe bir kapı aralanır
Kapatılır o kapı, kilitlenir, duvar örtülür önüne
Terk ediş başlamışsa gidişin başladığı yerde” (s.8)
Şiir bir hakikattir. Şairin hayata karşı duruşunu dize dize
gözler önüne serer. Yani şiiri şairden ayrı düşünmek şiirin ruhuna da ters bir
bakış açısıdır. Bu sebeple şairlerin şiirlerinde duruşlarını pekiştiren
imgelerin olmasını önemli buluyorum. “Tekbir ve İnsan Seli”, Yavuz Balı’nın 15
Temmuz darbe girişimi için yazdığı şiiri. Bu şiiri tarihe düşülen bir not
olması anlamında kitaptaki hassas bir imleç olarak gördüm.
“Bizi biz yapan her
neyse, benden içeri
Bizi biz yapan her neyse, senden içeri
Ve bizi biz yapan her neyse, bizden içeri
Sonrası ne ki
Tekbir ve insan seli” (s. 15)
Yavuz Balı, şiir çalışan bir şair. Bunu onun yazdıklarından
anlıyorum. Şiir işçiliği diye bir gerçek var. Şiiri boş zamanların eğlencesi
olarak görmediğini kurduğu dizelerinden anlamak mümkün. Bir şiiri ayakta tutan
temellerden birisi, özgünlüktür. Dünya üzerinde söylenmedik söz kalmadığı
gerçeğinden hareketle şiirine bir dize bile olsa özgün bir ses katabilen söz
sahibi, şair olma yolunda önemli adımlar atmıştır diyebiliriz. Yavuz Balı,
kendi sesini kattığı şiirleri ile düştüğü bu şiir yolunda ne kadar kararlı
olduğunu gösteriyor.
“Kırılmanın kanadında
kapanmayan bir yarayım ben
Gurbet kuşları gibi dolanan, ilden ile”
Eylül Anıtları, 1992 doğumlu Yavuz Balı’nın ilk kitabı
olarak edebiyat dünyamızdaki yerini aldı. Bir mektep olarak gördüğüm dergilerde
şiirini besleyen, kendi yolunu bulmak için çaba gösteren Balı, sesine ses katan
şiirleri ile duruşu sağlam şiirler yazmaya devam ettiği müddetçe düştüğü şiir
yolunda hatırı sayılır bir yol kat edecektir.
Eylül Anıtları’nı ilk kitap meraklılarına, günümüz şiirinin
sesini duymak isteyenlere tavsiye ediyorum.
“Rabbim taşınacak
suyun menzilinin bilgisi
Ve kırılacak oduna lazım gelen kuvvetle donat beni” (s.41)S