Okulları açmak yetmez!
Okulların güvenli olduğu kabul edildi. Bu düşünceyle bir an önce okullarda tüm kademelerde yüz yüze eğitime geçilmesi gündeme getiriliyor. Okullar güvenli olduğu için mi açılmalıdır? Okullar, çocukların muhafaza edildiği ve endişesiz bir şekilde teslim edildiği yerler midir?
Okulların tüm kademelerde yüz yüze eğitime geçmesi gerektiği
birçok kişi tarafından dile getiriliyor. Daha önce de bu konuda yazmıştık. Her
kafadan bir ses çıkıyor. Bu ülkede hiçbir zaman işi bilenlerin sesi çıkmıyor,
sizin adınıza birileri konuşup duruyor. Oysa işin içinde olanlar, işi bilenler
daha doğru kararlar alacak seviyededir. Türkiye’de haber değeri yüksek ve
toplumun takip ettiği ve dikkatini verdiği büyük olaylar olduğunda medyatik
tipler ahkâm kesmeye başlıyor.
Salgın süreci, özellikle sağlık alanından başlamak üzere
içişlerine varıncaya kadar ciddi bir şekilde yürütülüyor. Salgının zirve
yaptığı dönemden itibaren kendilerine bilim kurulu üyesi denilen kişiler
ekranları çok sevdiler. Şunu bilmek gerekir ki ilmi meseleler toplumun önünde
tartışmaya açılmamalıdır. Toplum pratik olanı ve hemen sonucu görmek ister.
Toplum faydaya odaklanır. Bilim insanları son derece çetrefilli konularda
ekranlarda ciddi tartışmalar yapıyor. Halkın kafasını karıştırmaya gerek yok.
Okullar açılacaksa buna eğitim ve sağlık alanının uzmanları karar vermelidir.
Okulların salgının yayılmasına zemin hazırlayıp hazırlamadığını uzmanlar
görebilir. Ancak mesele sadece virüs değildir.
Okulların açılması ve
yüz yüze eğitim elbette herkesin beklediği bir durumdur. Sadece virüs üzerinden
düşünerek karar verilirse bu isabetli olmayabilir. Salgının toplumun tüm
kesimlerine etkisi çok yönlü araştırılmalıdır. Psikolojik ve sosyal yönden
düşünüldüğünde okuldan uzak kalmak nelere sebep oluyor? Etkileri hesap
edilmelidir.
Okullar, çocukların güvenli limanları olmalarının ötesinde
onların ruhsal bakımdan da beslendikleri yerler olmalıdır. Bu dönemde ruhumuzun
da terbiyeye ihtiyacı olduğu daha açık bir şekilde anlaşılmıştır. Çağımızın
çocukları maddi olarak yeterli bir doyuma ulaşmaktadır. Ancak mutsuzluk,
endişe, yalnızlık ve karamsarlık yayılmaktadır. Çocukların ruhsal dünyalarını
hesap ederek karar vermek gerekiyor. Akademik yönden yetersizliğin,
başarısızlığın telafisi olabilir. Ancak bu dönemde büyüyen çocukların ruh
dünyalarını sağlıklı ve yeterli düzeyde zenginleştirmek gerekir. Bu alanda
zamanında doldurulmayan boşluklar sonraki çağlarda doldurulamıyor ve telafisi
olmayan bir süreç başlıyor.
Okullarımızın salgın döneminde üstlenmesi gereken
sorumlulukları daha da artmış durumdadır. Okullar, akademik başarıyı ölçme ve
değerlendirme merkezleri olarak görülmemelidir. Neyi kaybettiğimizi bilmeliyiz.
Sadece akademik başarıya odaklanan ve sürekli kazanmaya kurulu bir çarkın
içinde yuvarlanan çocukların ruhsal dünyalarında derin çatlaklar oluşuyor.
Okullar tek başına yeterli değildir. Eğitim, tüm toplumun sahiplenmesi gereken
bir alandır. Salgınla birlikte herkesin her şeyi yeniden düşündüğü bir döneme
girmiş bulunuyoruz. Okullara destek olmalıyız. Öğretmenlerin en büyük
destekçisi velilerdir. Velilerimiz de bu dönemde çok yoruldu. Eğitim millî bir
meseledir. Herkesin sorumluğu vardır.
Salgın kendimizi yenilememiz için fırsat oldu. Okullarımız da bu süreçte yenilik içindeler. Uzaktan eğitim yöntemleri gelişiyor. Özverili ve fedakâr çok öğretmen var. Ancak bununla birlikte işgüzar yöneticiler de var. Yetersiz ve kötü yöneticiler, çalışkan ve başarılı öğretmenlerin enerjilerini boş yere tüketebiliyor. Durduk yere iş çıkarıp öğretmenleri meşgul eden yöneticiler de az değil. Bu tip yönetim anlayışı sadece iş bilmezlikle açıklanamaz. Okulları açmak yetmez, zihinleri de açmak lazım!