Okulları açabiliyor muyuz?
Eğitim konusunda kafalar hâlâ karışık. Ortaya net bir tablo
sunulamamaktadır. Okulları açıp açmamaktaki en önemli ölçüt fiziki mekânlardır.
Seyreltilmiş sınıf uygulamasıyla tüm öğrencileri okullara alabilmek için bu
süreçte yeni okullar yapılmalıydı. Mevcut fizikî imkânlarla aynı anda tüm
öğrencileri okullara almak zor görünüyor.
Bu yıl, okulların depreme dayanıklılığı incelendi ve yapılan
incelemelerde bazı okulların güçlendirilmesi, bazılarının da yıkılıp yeniden
yapılması gerektiği yönünde kararlar alındı. Bu durum kısa vadede yeni okul
ihtiyaçlarını doğurdu. Gerçi eğitim konusunda herkes uzman kesiliyor! Maalesef
bu ülkede kimse ihtisası olduğu alanda değil de başka alanlarda konuşmayı
marifet biliyor. Salgın sürecinden bugüne kadar, herkes eğitim uzmanı oldu ve
ekranlarda boy gösterdi. Bu işin uzmanı olan eğitimciler ve eğitim sendikaları
maalesef karar alma süreçlerinde ancak kanaatlerini ortaya koyabildi,
tavsiyelerde bulunabildi.
Tabii ki sağlık önceliklidir. Ancak Türkiye ilginç bir
siyasal zeminde olduğundan elini ovuşturan ve kriz hesapları yapan çokça art
niyetli insanlar, topluluklar, siyasetçiler söz konusu. Okulları neden
açmıyorsunuz sorusunu soranlar, sorunun cevabını bildikleri halde kafa
karıştırmaya, zihinleri bulandırmaya ve insanlara umutsuzluk ve karamsarlık
pompalamaya devam ediyorlar. Karşılaşacağımız riskler, olası can kayıpları
hepimizi üzecektir. Kimse kendisi gibi düşünmeyen bir insanın virüse
yakalanmasından mutluluk duyamaz, böyle bir şeyi aklımıza bile getirmek istemiyoruz
çünkü aynı toplumda, aynı mekânlarda yaşıyoruz. Elbette iyi niyetimizi muhafaza
ederek bunları söylüyoruz ama ne yazık ki bu toplumda kendisi gibi düşünmeyen
birisinin virüse yakalandığını duyduğunda sevinenler, oh çekenler, mutlu
olanlar bile var.
Bir şeylerin sonuna doğru geliyoruz. Bu sonu ne virüs ne
başka bir hastalık getiriyor. İnsanların bencilliği, sevgisizliği, kıskançlığı
ve hırsı bu sonun başlıca sebepleridir. Türkiye’de özellikle siyasal zeminde
ateşlenen tartışmalar, tüm toplumun üzerine bomba gibi düşüyor. Türkiye
gerilimi yüksek bir toplumsal yapıyla devam ediyor. İnsanların birbirini
anlamaları, birbirlerinin haklarına, tercihlerine saygı göstermeleri azaldı
bile diyemiyoruz yok oldu. Aslında insanların kendi yaşam alanlarına kendilerini
hapsettikleri, başkalarını umursamadan yaşadıkları bir döneme girmiş
durumdayız. Bizi virüs değil, saygısızlık, tedbirsizlik, umursamazlık
öldürecek. Bu karmaşık düşüncelerle okulların açılıp açılmaması konusunda fikir
beyan etmeniz oldukça zor, karar versek bile isabet oranı zayıf görünüyor.
Gelinen noktada enteresan bir tablo ortaya çıkıyor.
Okulların açılmamasından ziyade velileri düşündüren en önemli problem,
çocukların evde nasıl meşgul edileceği ve bu çocukların kime emanet
bırakılacağıdır. Evet, gerçekten de en önemli problem çocukların eğitimden
mahrum kalması filan değildir. Yıllarca eğitim önce ailede başlar demiyor
muyduk? Hatta resmî anlamda dayatılan birçok müfredat ve anlayıştan rahatsızlık
duyan ve çocuklarının baskılandığından dolayı yaratıcılıklarının,
yeteneklerinin zayıfladığını, ortadan kalktığını söyleyen insanlarımızın sayısı
da az değildi. Öyle anlaşılıyor ki “okulsuz
toplum”u ve “uzaktan eğitim”i kabulleneceğiz ve dijital dünyaya artık teslim
olacağız.
Burada, insanlığın mutluluğu, barışı ve huzuru için
kaybedilmemesi gereken tek bir şey var o da ahlak. Eğer biz ahlakımızı
kaybedersek, bizi iyi matematik biliyor olmamız kurtaramayacaktır.
Çocuklarımıza vereceğimiz en önemli ders ahlak olmalıdır, başkalarını anlamak,
sevgi dilini korumak olmalıdır. Ne yazık ki teslim olduğumuz modern hayat,
zihniyetsiz ve mefkûresiz bir nesli karşımıza dikti. Şimdi insan içine düştüğü
bu büyük savaşı veriyor. İnsanlarımız mutsuz. Hayat felsefesi maalesef yok.
Bunu okullar da veremiyor artık. Çünkü okullarda formal eğitim sunuluyor, bunun
dışına çıkılması mümkün değil.
Virüs sebebiyle aslında okulsuz bir hayat da test edilmiş
olunuyor. Anlaşılan o ki virüs olmasa da biz bu hayata geçecektik. Bizim ne
yazık ki tartıştığımız şeyler, şu anki karşılaştığımız sonuçlardır. Türkiye’de
bu tartışma daha çok sürecektir. Her akşam koronavirüs sebebiyle oluşan
tabloları takip etmeye ve ortaya konan tablaya bakmaya devam edeceğiz. Herkes,
“Virüs bizi de bulacak mı?” sorusuyla yaşıyor. Oysa sorulması gereken çok daha
farklı sorular var. Biz o sorularla yüzleşmekten kaçıyoruz. Okullar bir gün
mutlaka açılacak ancak zihinlerimiz kapalı olacak. Mekanikleşmiş bir beyin ve
insanî hasletleri yok olmuş bir toplum bizi bekliyor olacak.