Okullara Tasarruf ve Yerli Üretim Dersleri Konulsun
Tasarruf etmeyi yoksulluk ya da yoksunluk belirtisiyle bir gören genç nesil için tasarrufun pek de matah, istenir bir çağrışım yapmayacağı aşikâr. Varlık inşalarını gösteriş, tüketme ve sergileme üzerine kurmuş çocuklarımız için israf, varsıllık ile eş anlamlı gibi…
Ülkemizde, konuya ilişkin çok da ciddi çalışmalar yapıldığını söyleyemeyiz. Özellikle sosyal dizayn misyonunun üstlenmiş STK’ların bu konuda sağlıklı ve uzun vadeli, gerçekten farkındalık oluşturmayı isteyen bir politikalarının olmadığını açıkça görüyoruz.
Oysa sınırlı kaynaklarımızın yeterli ve gerekli oranda kullanımı, tüketirken ekolojik dengeyi gözetmemiz/korumaya çalışmamız, doğayı insanın tarumar etme alanı değil diğer canlılarla paylaşama mekânı olarak algılamamız bir zorunluluk!
Konuya ilişkin devlet mekanizmaları/kurumları başta olmak üzere STK’ların öncelikle ekolojik denge, kaynakları doğru kullanma, israftan kaçınma, küresel ısınma, iklim değişikliği, hayvan hakları gibi konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapmaları gerekmektedir.
İnsanımızın, parasını ödediği her şeyi fütursuzca kullanmanın bir hak değil tam tersi, doğaya bahşedilmiş rezervlerin bilinçsiz tüketmenin bir hak ihlali olduğunu öğrenmesinin zamanı çoktan geçiyor.
Öncelikle; tüm dünyaları okul, cafe, bilgisayar arasında geçen zihinsel dünyalarına yatırımı zul gören, sınavlardan yüksek puan almayı tek gerçek başarı olarak gören gençliğin, bir hayat inşası tasavvuruna ihtiyacı var!
İmitasyon intelijansiya etkisiyle ancak Batıdan gelen unsurları değer kabul eden gençliğe çevre, hayvan hakları, doğayı koruma, tasarruf, paylaşma gibi hassasiyetlerin inancımız ekseninde ortaya çıkan bir düşünce ve gelenek dünyasına ait olduğunu öğretmemiz gerekiyor.
Mütedeyyin/muhafazakâr camiadaki kimileri için pek de fuzuli veya Batı özentisi gibi gelebilen bu maddelerin esasında Hz Peygamber kılavuzluğundaki bir inancın yansımasıyla, Selçuklu, Osmanlı kültürünün yerleşmiş kültürel unsurlarından olduğunu hatırlatmak büyüklük vazifemiz!
Hayvanların yaşam hakkını korumanın onlara beslenme, barınma imkânı sağlamanın bir kural gibi yerleştiği bir toplumdan bunu Batıya özgü gören bir anlayışın peyda olması savruluş noktası kadar başkalaşmanın da tezahürü!
“Kıyameti kopacağını bilsen dahi elindeki fidanı dik!” diye buyuran bir Peygamber’den doğayla ilişkisini saksıdaki çiçek ile sınırlı tutan bir anlayışa geçmek çok şaşırtıcı değil midir?
Henüz ilk gençlik çağlarımda beni şaşırtan bir Peygamber tavsiyesinin içerdiği anlamı çözmemin çok da eskiye ait olduğunu söylemek istemem. “Nehirden dahi abdest alırken suyu idareli, tasarruflu kullan!” Buyruğunun içerdiği anlamı kimlere anlatabildik ya da böyle bir niyet içerisinde olduk?
Peki, kendisine ait olmadığını düşündüğü kamusal alanda israfın kitabını yazan ama ucu direkt cebine dokunan harcamalarda kuruş hesabı yapan aklı evvel, uyanık geçinenlerimize ne buyrulur!
Verilecek örnek çok elbette, lakin meramımız hâsıl oldu sanırım…
Sonu öngörülemez bir israf furyası gençliğimizi kuşatmış durumda. Kendi dışındakilere karşı umarsızlaşmış, çevreyi-doğayı önemsemeyen günü hatta anı kurtarma telaşındaki aşırı pragmatik tiplerin idealize edildiği bir dünyada söyleyecek çok sözümüz olmalı!
Ailelerin bu konudaki bilinç ve çabalarının yetersizliği artık tevil istemez bir durumda olduğu için konuya STK ve devlet kurumlarının ivedilikle el atmaları, ciddi ve çözüm odaklı projeler geliştirmeleri zorunluluktur.
İlkokul döneminden başlanacak zorunlu tasarruf ve yerli üretim dersi, lise ve üniversitelerde buna eklemlenecek sosyal sorumluluk ödevleri gibi somut uygulamalar bunun girizgâhını oluşturabilir. Teorik derslerin üzerine eklemlenecek pratikler, etkinlik ve projeler ile bunu gerçekleştirmek hiç de zor değil…
Twitter.com/sabihadogann