Okul içimde kaldı!
Yıllardır duyardım hüzünlü ve dahi trajik “okul içimde kaldı” cümlesini. O ifadelerdeki hüzünlü ve içtenlikli edalar beni öyle yoksul ve yoksun bir tarihe sevk ederdi ki, inanın tarif edemem.
İşte bugün, o günlerden
birisidir benim için. Binler kilometre uzaktan doğduğum topraklardan bana
gönderilen ve hasret kokan hediyeyi otobüsten almak için otoyoldaki dinlenme
tesisinde beklemekteyim.
Her ne kadar mevsim kış olsa da
benim şu anda yaşadığım coğrafya, bahardan esintiler veren yeşillikler arasında
bir yerdir. Doğu donarken burası kışla bahar arasında bir mevsimdedir. Ve
bendeniz ormanlar içinden geçen bu yolda etrafı seyrederken beklenen otobüs
yaklaştı bana, memleketimin hasreti ve oradan getirdiği rüzgârın esintisiyle.
Otobüs şoförüyle selamlaştık. Bekleyen
kişi olduğumu öğrendiler ve emaneti teslim ettiler. Bu arada şarkın o nazik ve hürmetkâr
edasıyla bir istirhamda bulundular. Tereddüt etmeden kabul ettim. Hayattan
epeyce yaş almış bazı yolcularının, kaldığım yerdeki otogara bırakılmasını
istediler. Memnuniyetle evet dedim. Misafirimi arabama alıp oradan ayrıldım. Ve
konuşmaya başladık.
— Amca hoş geldiniz.
— Boş buldum evladım. Oh vallahi
dünya size güzel. Baksanıza biz donuyoruz, siz baharı yaşıyor gibisiniz.
— Yolculuk nereden bey amca?
— Van Gevaş’tan gelirem.
— Oralarda soğuk ve kar çok galiba.
— Soğuk çok ama kar fazla yok.
Yazımız gibi kışımız da kurak geçiyor. Allah sonumuzu hayretsin.
— Derin bir iç çektiniz. Bu arada isminizi öğrenebilir
miyim?
— İsmim Faik. Daha n’olsun.
Başımıza taş mı yağsın? Bunca nimetin içindeyiz. Cennet gibi bir hayat var
memleketimizde. Ama şükreden yok. Tabi yağışlar kışın da kesilir, yazın da.
— Yolculuğunuz nasıl geçti?
— Biraz uzun ve yorucu. Ta
nereden geliyoruz babam, bilir misen?
— Men de oralıyam.
— Nerelisen babam?
— Ahlatlıyam.
— Eee. Sen de bizdensen babam.
— Buradakiler sizden değil mi!
— Yanlış anlama. Yani bizim
oralisan demek istemiştim.
— Estağfirullah Faik amca. Biraz önce çok derinden “okul
içimde kaldı” dedin Faik amca. Neden öyle derinden bir iç çektin.
— Ben okuyamadım. Okul yoktu ki
okuyayım. 15 yaşına gelmiştim. Çok gitmek istedim okula ama beni almadılar
yaşım geçmiş diye. Okulun duvarının yanından saatlerce okula bakar dururdum.
Hele o kitapların resimli sayfalarına bakıp durmak, bilmediğim şeyleri o
resimlerden görüp öğrenmek öyle içime otururdu ki anlatamam.
Bilir misin sen! Bizim
yaşımızdakiler o zamanlar sadece kitaplardaki resimlerden bilirdik üzümü,
inciri ve daha hayal bile edemediğimiz nice şeyleri.
— Çok mu yokluk çektiniz Faik amca?
— Bak Efendi. Şimdi cenneti
yaşıyoruz bu memlekette. Sana olmasa da senin evlatlarına belki masal gibi
gelecek bu anlattıklarım.
— Tevellüt kaç Faik amca?
— 1950.
— Allah daha sıhhatli ömürler versin.
— İnşallah oğlum.
Bak ben çarık giyerek büyüdüm.
Bilmezsin sen belki. En iyi çarık, büyük baş hayvanların, yani boğaların kafa
derisinden yapılırdı. Orası çok sağlam olurdu. O da ancak ağaların ve varlıklı
olanların eline geçerdi. Hayvanların diğer yerlerindeki derilerden yapılan
çarıklar çok çabuk su alır ve ayaklarımız hep üşürdü. Kış ayrı bir ıstıraplı
geçerdi, güz ayrı bir ıstıraplı.
Hem ben çok arpa ekmeği yedim
çok. Öyle şükrederdik ki arpa ekmeği bulduğumuz için bilemezsin. En büyük
üzüntüm şimdiki şükürsüzlüklere ve cennet gibi olan bu hayatı şükürsüzce
yaşamalara.
Yoksulluklarımızı anlatmaya
kalksam zaman yetmez şimdi oğlum.
Ah okul içimde kaldı, içimde.
Ama ben senin amcanım. Ne yaptım biliyor musun?
— Bilmeyi çok isterim Faik amca.
— Yıllar sonra önce dışarıdan
ilkokulu bitirdim. Sonra ortaokulu bitirdim. Daha sonra da bekçi oldum elhamdülillah.
Bekçilikten de emekli oldum biliyor musun!
Sonra dört oğlumu da okuttum.
Her biri şükür devletine ve milletine layık bir şekilde belli makamlarda
hayatlarını sürdürüyorlar.
— Kızınız yok muydu?
— Bir tane de kızım var. Onu da
okutmak istedim ama o okumadı. Evlendi ve şükürler olsun o da çok huzurlu.
— O zaman okul içinde kalmamış Faik amca. Baksana
imkansızlıktan ne büyük nimetlere kavuşacak bir irade ortaya koymuşsun.
— Gene de okul içimde kaldı. Bu
arada efendi sen ne iş yaptığını söylemedin.
— Faik amca otogar burası. Gideceğiniz başka yer varsa
götürebilirim.
— Var olasın. Çok zahmet verdim
sana. İnşallah dualarımda olacaksın.
— Allah’a emanet olun. Yolunuz açık olsun. Hem bilesin ki
okul içimde kalmış diyenlerin çok azı senin kadar azimli ve şanslıdır.
— Sen de var olasın efendi. Ama
gene de okul içimde kalmış hep. Bu memleketin bu nimetin bu güzelliklerin
kıymetini bilin. Bilelim ki elimizden alınmasın…
— Güle güle
Faik amca güle güle…