Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Kasım 2016

Öğretmenlikten öğrenmenliğe geçiş mümkün mü?

Her yılın 24 Kasımında Öğretmenler Günü kutlanmaktadır. Öğretmenler Günü kutlaması, 12 Eylül döneminden bize kalan bir mirastır. 24 Kasım kutlaması, bir 12 Eylül icadı olarak eğitim ve eğitici sorunlarına hiçbir çözüm getirmeyen Eski Türkiye'ye ait bir ritüel olarak karşımızda durmaktadır.

Türkiye'nin hiçbir zaman bir öğretmenler gününe ihtiyacı olmadı. Türkiye'nin, her şeyimizi borçlu olduğumuz ve kutsal bir meslek klişeleriyle başlayan öğretmenlik övgülerinden ziyade, eğitim ve öğretmenliği sağlıklı, sağduyulu ve sorumlu bir şekilde ele almaya, değerlendirmeye ve konuşmaya ihtiyacı bulunmaktadır.

Öğretmenler Günü uygulaması, eğitim ve eğitici sorunlarımızın sağlıklı bir şekilde konuşulup tartışılmasına imkan vermemektedir. 24 Kasımda daha çok öğretmenlik mesleğine güzellemeler yapılmakta ve öğretmenlerin maaşlarının yetersizliği konusu gündeme getirilmektedir. Öğretmenlik mesleğinin eleştirel bir şekilde gündeme getirilmeyişi, eğitimde artık öğretmene ihtiyaç var mı şeklindeki temel sorunun gündeme getirilmesine engel olmaktadır.

Öğretmenlik fetişizmi, öğretmenlerin hiçbir sorunlarını çözmemektedir. Öğretmenlik mesleğinin kutsallaştırılmasına değil, öğretmeni insan olarak ele alıp içinde bulunduğumuz eğitim problemini soğukkanlı bir şekilde konuşmamız toplumumuzun bugünü ve geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.

Öğretmen kavramının bizzat kendisi sorunlu bir kavramdır. 24 Kasım konuşmalarında bize her şeyi öğreten fedakar öğretmenlerimizden bahsedilerek onların bizim üzerimizdeki emeklerinin ödenmeyeceği dile getirilmektedir. Eğitimde temel sorunlarımızdan biri, öğretmenin hep öğreten olmasıdır. Hep bize bilgi öğreten, ama kendisi hiçbir şey öğrenmeyen bir öğretmen profiliyle karşı karşıya bulunmaktayız. Öğrenmeyen öğretmen, eğitime ve insana dair her şeyin içinin boşamasına neden olmaktadır. Kendilerinin hep öğreten olduğu şeklinde bir ayrıcalığa sahip olduğunu vehmeden öğretmenler, öğrenmenin kendilerinin asli ihtiyaçları olduğu gerçeğini unutmuşlardır. Bir eğitim fakültesinden mezun olmanın her şeyi öğretmeye yeteceğini zanneden bir zihin tutulmasıyla karşı karşıya bulunmaktayız.

Öğretmenlik, öğreten anlamında sonu gelen bir iştir. Günümüzde öğreten anlamında bir öğretmene ihtiyaç duyulmamaktadır. Ülkemizin bugün ihtiyaç duyduğu yeni öğretmen tipi, öğrenendir. Öğretmenin öğrenen olmadan, eğitici olamayacağını hatırlamaya ve kavramaya ihtiyacımız vardır. Eğitimde artık öğretmene değil, öğrenmene ihtiyaç duyduğumuz gerçeğinin farkına varmalıyız.

Öğretmenin öğreten olduğu anlayışı ölmüştür. Öğretmenlerin öğreten pozisyonundan öğrenen pozisyonuna geçmeyi gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Öğretmenin öğrenen olmayı reddetmesi ve bunu gereksiz görmesi, onu bir bilgi dayatıcısı ve aktarıcısı olmanın ötesine taşımamaktadır. Öğretmenin, müfredattaki standart bilgileri aktarmak yerine, öğrenciyle beraber öğrenen olması gerekmektedir. Öğretmenler günü kutlamalarında öğrenmeye olan ihtiyacın bütün toplumsal katmanları kapsayacak şekilde gündeme getirilmesine ihtiyaç vardır. Öğretmenlik mesleğinin bir öğretme işi değil, bir öğrenme faaliyeti olduğu konusunda bir farkındalık oluşturmamız gerekmektedir.

Teknoloji, bugün öğretmenin üstlendiği bilgiyi öğretme şeklindeki görevini birçok araçla yerine getirmektedir. İnsanlar, bugün internet başta olmak üzere birçok teknolojik imkanla bilgiye kolaylıkla ulaşabilmektedirler. Google, bugün dünyada en rakipsiz öğretmen konumuna gelmiş bulunmaktadır. Teknoloji, öğreten öğretmen tipine olan ihtiyacı ortadan kaldırmıştır. Bugün ortaya çıkan ihtiyaç, öğreten öğretmen değil, öğrenen öğrenmendir.

Öğretmenliğin, insana ve topluma şekil veren yüce meslek olduğu şeklindeki tehlikeli övgü, sürekli olarak tekrar edilmektedir. Öğretmenin insanın mimarı olduğu hep söylenmektedir. Öğretmenlik konusundaki bu eski söylemlerin terk edilmesine ihtiyaç vardır. Öğretmenlikten öğrenmenliğe geçişte öğrenmeyi, düşünmeyi, sorgulamayı ve eleştiriyi esas alan yeni bir söyleme gerek vardır. Öğretmene insana ve topluma şekil vermek şeklinde bir görev atfedilmesine rağmen, öğrenmenin insana şekil vermek şeklinde bir görevi yoktur. Öğrenmen, öğrenirken öğrencilerle beraber şekil alan kişidir. Öğrenmen, başkalarına şekil veren değil, başkalarının kendi şekillerini almalarını kolaylaştıran ve bunun imkan ve araçlarını bulmalarına yardımcı olan kişidir.

Her insanın sınırsız ve özgürce öğrenme kapasitesi ve yeteneği vardır. Kişileri hep öğreticilere mahkum etmek, onları başkalarına bağımlı hale getirmek şeklinde bir sonuç doğurmaktadır. Kendi kendilerinin öğretmeni olma olgunluğuna ulaşmaları için insanların, öğrenmenin erdemine inanmaları gerekmektedir. Başkasının hayatını yaşamak yerine, başkasının bilgisiyle sınırlanmak yerine, başkasının aydınlatmasıyla kendi karanlığını oluşturmak yerine, herkesin kendi hayatını inşa etmesi, kendisine ait bilgileri, düşünceleri ve değerleri oluşturması, kendi aydınlanmasını gerçekleştirmesi için sürekli olarak çabalaması lazımdır. Öğrenmek, sadece eğitim sektöründe çalışanların sorumluluğu değildir. Hepimizin öğrenmen olmak gibi bir sorumluluğumuz ve ihtiyacımız bulunmaktadır. Yeni bir Türkiye, ümmet, beşeriyet ve şahsiyet inşası için öğrenmeye ve akıl etmeye cesaret eden öğrenmenler olmalıyız. Eğitimcilerimizle beraber öğretmenlikten öğrenmenliğe geçiş için yeni bir zihniyet değişimini gerçekleştirmeliyiz.