Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Öğretmeni öldürmek

Hayatımızda şiddet giderek sıradan bir kötülük haline gelmiştir. Öğretmenlerini, okul idarecilerini ve öğretim üyelerini öldüren katil öğrenciler şeklinde tanımlayabileceğimiz yeni bir cani güruhu ortaya çıkmış bulunmaktadır. Aldığı disiplin cezası veya kopyaya izin vermediği gibi gerekçelerle okulu basma ve öğretmenlerini öldürme çılgınlığında bulunan katil öğrenci olgusu, ülkemizin eğitim hayatı ve geleceği açısından kaygı verici bir durumdur. En son olarak Kocaeli’nin Gebze ilçesinde, bir öğrencinin saldırısı sonucu Müdür Yardımcısı Necmeddin Kuyucu hayatını kaybetmiştir. 2013 yılından beri 120’den fazla öğretmenin görev başında iken cinayete ve şiddete kurban gittiği ifade edilmektedir. Şiddetin romantikleştirildiği, değişik mafyatik ve fanatik tiplerden hareketle şiddete mistik yücelik ve geçerlilik kazandırıldığı ortamlarda şiddet, en asli değer, çözüm ve yol olarak uygulanmaktadır. En bayağı adiliklere değer kazandırılması, lümpenliğin, düzeysizliğin ve yıkıcılığın hayatımızın her alanında yaygınlaşması sonucunu doğurmaktadır.

Şiddeti meşrulaştıran ve toplumsallaştıran temel neden, cehalettir. Cehaletin değer ve erdem düzeyine yükseltilmesi, insanları, hangi ortam olursa olsun şiddete yöneltmektedir. Öğrenmenin ve olgunlaşmanın yük, cehaletin cesaret olarak yükseltildiği bir sosyo-kültürel ortamda, fanatik cahillerin okul ve üniversiteler dahil her yeri cehenneme çevirmeleri kaçınılmazdır. Yeryüzündeki en büyük fitne, cehalettir. Cehalet, yeryüzünde şiddeti ve vahşeti yaygınlaştırmakta, insanın vahşi bir canavara yönelmesine neden olmaktadır. Cehaletin tek gıdası şiddettir. Cahil insanların arif, alim veya talip olmaları beklenemez. Cahil fanatikler, acımasız bir caniden başka bir şey olamazlar. Cehalet ve şiddet kültürünün yaygınlaştığı bir toplumda, sanatın, siyasetin, ekonominin, ticaretin, kültürün, eğitimin, dindarlığın ve ahlakın seviyesinin yükseltilmesi imkansızdır. Okullarımızın içinde ve çevresinde, şiddet egemen realite haline gelmiştir. Bilime, öğrenmeye, bilgiye, düşünmeye ve kitaba kendisini kapatan öğrencilerin sınırsız bir şekilde kendilerini, çeteleşmeye, silahlara, mafyalaşmaya ve fanatizme açtıkları gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Cehalet sıradan kötülük olarak hakim pozisyonunu sürdürdüğü sürece, eğitim ve kültür alanlarında ileriye doğru gelişmeler kaydetmek, bir fantaziden öteye geçemeyecektir.

Okul ve üniversiteler dahil hayatın her alanında herkesin şiddetin hedefi haline gelmesi, hukuk ve ahlak bilincinin yozlaştığını göstermektedir. Herkesin cinayet dahil her şeyi yapmayı kendisine hak ve imtiyaz olarak görmeye başladığı bir ortamda, hukuk ve ahlakın ölümünden söz etme durumuyla karşı karşıya bulunmaktayız. Eğitim süreçlerinde çocuklara ve gençlere öğretilmesi gereken en asli değer, hukuk ve ahlak bilincidir. Hukuk ve ahlak bilinci aşılamak konusunda verimli sonuçlar ortaya koymayan eğitim pratikleri, cinayet, şiddet, cehalet, fanatizm, ırkçılık, ayrımcılık ve nefret üretmektedirler.

Toplumda öğrenmenin, düşünmenin ve araştırmanın değersiz olduğuna dair bir algı giderek yaygınlaşmaktadır. Öğretmenlerin, akademisyenlerin, araştırıcıların ve yazarların itibarsızlaştırıldığı bir ortamda öğretmenler kolaylıkla öldürülmekte, öğretim üyeleri en vahşi cinayetlere kurban gidebilmektedir. Eğitim, araştırma ve yazma alanında çalışan insanlara yönelik şiddet, münferit vakıalardan ibaret görülemez. Eğitime ve araştırmaya karşı sosyal yapının derinliklerinde oluşan cehalet ve fanatizm, şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim alanında çalışanlara yönelik ortaya çıkan şiddet ve vahşet olayları, yaygın bir sosyal ve kültürel fenomen niteliğindedir.

Dersleri geçmenin tek amaç haline getirildiği ve okul yükünden bir an önce kurtulmanın yollarının arandığı bir ortamda, öğrenci ve öğretmenler arasında sahici anlamda bir eğitsel ilişki kurulamamaktadır. Öğrenmekten vazgeçen öğrenciler, geçmek için her türlü hukuk ve ahlak dışı yola başvurabilmektedirler. Öğrenmekten vazgeçen öğrenciler, öğretmenlerin kendilerine emir kulu olmasını, aksi takdirde onları cezalandırma hakkını kendilerinde görme gibi bir patolojik yönelim içine girebilmektedirler. Öğretmen cinayetlerini, toplumda yaşanan köklü yozlaşmanın okuldaki yansıması olarak değerlendirebiliriz.

Öğretmenini öldürmeyi normal gören cani öğrenci olgusu, sadece öğretmenlerin değil, hepimizin tehdit altında oldğunu göstermektedir. Bilimin, öğrenmenin, okumanın düşünmenin, hukukun ve ahlakın tekrar öneminin ve önceliğinin kavranması, anlaşılması ve içselleştirilmesi gerekmektedir. Bilime, öğrenmeye, akıl etmeye, araştırmaya ve maneviyata dönmediğimiz sürece, eğitim dahil hayatımızın her alanı şiddet ve cehalet fitnesi tarafından çürütüleceği gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekmektedir.