Öğrencinin okula olan aidiyeti acilen yükseltilmeli
EĞİTİM DEĞİŞKENSİZLERİ-5
Dünya üzerindeki gelişmiş tüm ülkeler, devamlılıklarını sürdürebilmek için uyguladıkları eğitim sistemini öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre kurgulamışlardır. Eğitim sisteminde, öğrencilerin eğitimlerine gösterilmesi gereken hassasiyet
gösterilmeden, geleceğe dönük planlardan bahsedilmesi birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Eğitimlerine önem gösterilmesi gereken şu anki öğrenciler, gelecekte toplumu oluşturacak olan asıl bireylerdir. Toplumun asıl bireylerinin eğitimlerine gösterilecek önemde, ülkeye gelecekte özgüven olarak fazlasıyla geri dönecektir.
Öğrenci denince insanların aklına genelde ilk gelen şey; “Sabah okula gidip öğleden sonra eve gelen ve okulda da sırada oturup ders dinleyen küçük yaşta ki insanlardır.” Eğitim sistemi içerisinde öğrenciler için düşünülen bu süreç zannedildiği kadar basit ve kolay değildir. Öğrenci, öğrenen demektir. Öğreneni, dar bir kalıp arasına sıkıştırarak, genel kavramdan uzaklaştırmamamız gerekmektedir. Öğrenene eğitim süreci boyunca öğrenmenin amaç olarak verilmesi gerekmektedir. Eğitim sisteminde asıl sorgulanması gereken konu öğrenene ne kadar öğretildiği değil nasıl öğretileceği olmalıdır.
Uygulanan eğitim sistemindeki sorun da tam burada başlıyor. Mevcut sistemde “Öğrencinin nasıl öğrenebildiğine değil de ne kadar öğrendiğine” odaklanılması, sistemi içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Yıllardır öğrenci odaklı uygulanabilen en iyi şey, öğrencinin ilkokuldan başlayarak, üniversite eğitimi bitene kadar, hatta üniversite eğitimden sonra dahi yapılan çoktan seçmeli sınavlara öğrenciyi hazırlaması olmuştur. Bu sınav odaklı kurgulama, öğrencinin öğrenmenin temel unsuru olan öğrenme sürecini anlayamadan, hayatını sınavlarla geçirmesini sağlamaktadır. Yapılan sınavların eğitim sisteminde odaklandığı temel nokta da sınavlarda gösterdiği performans üzerinden öğrenciyi değerlendirmektir. Öğrencinin ilgi ve yetenekleri, sınav odaklı uygulanan bu sistem için önemli bir yere sahip değildir. Sistem içerisinde ahlaki ve etik değerleri yüksek bir öğrenci olmada bu değerler başarı ölçütü kabul edilmediğinden, öğrenciye sağladığı bir fayda yoktur. Sistemin başarı ölçütü, öğrencinin not çizelgelerindeki rakamsal değerlerin yüksek olmasıdır. Rakamsal değerlerle öğrenciyi değerlendirmede öğrenciyi duygusuz bir makinaya çevirmeye programlanmıştır. Öğrencinin programı ertelemesi ya da durdurması halinde ise sistem, öğrenciyi eğitim sürecinin dışına atarak, öğrencinin ilgi ve
yetenekleri doğrultusunda bir hayat sürmesini engellemektedir. Engellenen eğitim hayatı da öğrenciye çalışma hayatında psikolojik sorunlar olarak geri dönmektedir. Eğitim sisteminin dışladığı binlerce öğrenci de bu psikolojik sorunlarla ülke toplumunu etkilemektedir. Psikolojik sorunlarla etkilenen toplumun sorunlarına da belli bir aşamadan sonra sosyoloji bilim de çare bulamayacaktır.
Eğitim sisteminde iyi bir başarı sağlanması, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre eğitim almasında geçmektedir. İlgi ve yeteneklerine göre eğitim aldırılamayan her öğrenci, eğitim sisteminin başarısızlığı ve bir bakıma ülkenin zihinsel anlamda kayba yol açacaktır. Sistem içerisinde öğrenci kayıplarının çoğalması da nitelikli bir eğitim hedeflenen ülkemizde bu hedeften geride kalınmasına sebep olacaktır.
İlkokul seviyesinden itibaren öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yapılacak olan bir eğitime yönlendirilmesi, zorunluluk halini almıştır. Bu yönlendirmelerle birlikte öğrenci, üniversite eğitimini de kendi ihtiyaç duyduğu alanda tamamlayarak eğitim hayatından sonraki yaşamında da ülkeye faydalı olması sağlanacaktır.
İlgi ve yetenekleriyle ilgili bir alanda öğrenciye eğitim vermemek ve öğrenciyi sadece teorik eğitimler üzerinden eğitmeye kalkmak, bir berberin çırağına tıraş yapmayı sadece teorik olarak öğretmesi gibi anlamsız bir sürece dönüşecektir. Bu süreç de belli bir zaman sonra öğrencide eğitime karşı bir soğuma başlamasına sebep olarak öğrencinin eğitimden uzaklaşmasını sağlayacaktır.
Eğitim sisteminde öğrenciyi ilgilendiren başka bir sorun ise öğrencilerin çoğu yerde kadrolu öğretmenler yerine ücretli öğretmenlerle eğitimlerine devam etmesi ve sahip oldukları kadrolu öğretmenlerin çok sık yer değiştirmesidir. Eğitim sürecinde sürekli öğretmeni değişen bir öğrenciden başarı beklentisi hiçbir zaman vasatın üzerine çıkamayacaktır. Özellikle eğitime başlanan ilk yıllarda öğrenciler, öğretmenle duygusal bir bağ kurmak zorundalardır. Bu bağ öğrenmenin genlerinde olan bir bağdır ve eğitime başlangıç seviyesinde öğrenci-öğretmen arasında bu duygusal bağ kurulamadan, öğrenci öğrenmeyi gerçekleştiremez. Öğrenmenin gerçekleşmemesi de öğrencinin öğrenilmiş çaresizliğe başvurmasına sebep olacaktır. Öğrenilmiş
çaresizlikle de öğrenci, öğrenme ihtiyacını kısıtlayacak ve zihninde eğitime karşı bir engel oluşturacaktır.
Günümüz öğrencilerinin gelişen teknolojiyle birlikte değişen ahlaki ve etik değerleriyle geçmiş dönem öğrencileri arasında büyük bir fark olduğu, ortada olan gerçektir. Bu farkın sebebi de günümüz öğrencilerinin istedikleri anda bir otoriteye ihtiyaç duymadan, kısa zamanda bilgi üzerinde bir değer yargısı oluşturmadan, bilgiye ulaşmalarından kaynaklanmaktadır. Bilgiye hızlı ve istediği anda ulaşma, öğrencilerde otorite tanımama sorununu da beraberinde getirmektedir. Öğrencinin otoriteyi tanımaması öğrenci için sınırlı bir öğrenme ve ahlaki değerleri benimseyememe anlamına gelmektedir.
Günümüzde çoğu öğrenci, “Bilmediklerinin, bildiklerinden daha fazla olduğunun farkında bile değildir. Anlamsız ve bir o kadar da saygıdan yoksun bir özgüven bütün bünyelerini kaplayarak hayatı onlar için anlamsız hale getirmiştir.”
Eğitim sürecinin otoritesi olan öğretmenlere gösterdikleri saygı ve sevginin çoğunlukla menfaatlerine yönelik iyileştirmelerden kaynaklandığı söylenebilir. Eğitim sisteminin prangası olan sınav sisteminden dolayı, başarı ölçütlerini artırma istekleri öğrencilerde tanımak istemedikleri öğretmen otoritesini, okulda zoraki olarak tanımalarını sağlamıştır. Okulda zoraki olarak tanınan öğretmen otoritesine okul dışında ya da eğitim süreci bittiğindeki anlamsız yaklaşımları da bundan kaynaklanmaktadır. Okul sürecinde devamsızlık ve not geçerliliği olmasa, öğrencilerin okullara dahi uğrayacakları, mevcut durumda şüphelidir. Eğitim sistemi çoğu öğrenciyi alacağı eğitimin kalitesiyle değil, dersten geçeceği not ya da gireceği çoktan seçmeli sınavlarla ilgili hale getirmiştir. Çoktan seçmeli sınavlar da öğrenciyi, insani duygulardan uzaklaştırarak bir makine haline getirmiştir. Bu makineler de bırakın kendi kültürüne bağlı kalmayı, anne ve babasına dahi uzak bireyler haline gelmişlerdir.
Makineleşmeye karşı olan öğrencilerin hali ise içler acısıdır. Sistem, akademik başarısızlıklarının sonucu olarak öğrenciye eğitime devam edememe gibi büyük cezalar vermektedir. Bu öğrencilerin eğitim sisteminden dışlanmaları, onları çevrenin
ve televizyon ekranlarının esareti altına alarak değer yönelimlerinin yok olmasına sebep olmaktadır.
Günümüz değer etkisizleştiricileri televizyonlar ve sosyal medya unsurları son derece hassas bir şekilde öğrenci üzerindeki görevlerini yerine getirmektedir. Yıllarca değer eğitimi verilen bir öğrencinin bu değerleri bir saatlik televizyon izleme karşılığında oturduğu koltukta bıraktığı ortadadır. Buna engel olmak için öğrencide gelişim sürecinin tamamlanacağı belli bir yaşa kadar gerekli olmadığı zamanlarda öğrenciye televizyon ve internetin yasaklanması ya da ebeveyn kontrolünde olması, öğrenciyi değerler bakımından ileriye götürecektir. Yoksa çalışmadan lüks içerisinde hayatını sürdürmek isteyen insanlar ve bunu elde edemeyince de psikolojik olarak çöküntü yaşayan insanlar ortaya çıkacaktır.
Öğrenciler arasında son zamanlarda moda haline gelen sosyal medya fenomeni olma uğraşları ve bilinçaltını zehirlemek üzere kurgulanan strateji oyunları da öğrencilerin eğitimine büyük darbe vurmaktadır. Bu tür işlere yoğunlaşan öğrencilerin, eğitim hayatları da sekteye uğrayarak erken yaşta eğitim sisteminden emekli olmalarına sebebiyet vermektedir.
Öğrenci odaklı ya da çevresel şartlardan dolayı oluşan öğrenci sorunlarını aşmamız için izlenecek yollar bellidir. Ortaokuldan başlayarak öğrenci gelişim özelliklerine uygun spor, sanat ve mesleki ortaokulları açarak öğrencinin okula olan aidiyeti yükseltilmelidir. Yükseltilen aidiyetle beraber öğrenci zihninde oluşan otorite tanımı da değişerek zarar verici çevresel kaynaklar yerine eğitim sisteminin içerisinde yer alan öğretmeni otorite ve rol model olarak görmesi sağlanacaktır.
Sistemde yer almayan yetenek ortaokullarının açılması sistemi rahatlatarak, eğitimi amacına uygun hale getirecektir. Dolambaçlı ve uzun yollardan, amaçlanan nitelikli eğitime gitmek yerine kısa ama nitelikli yollardan kaliteli eğitime gitmemiz, ülkenin geleceğine de etki ederek, dünyada söz sahibi bir ülke olunmasını sağlayacaktır.
Eğitimi ve eğitim sisteminin içerisinde bulunan unsurları eleştirmeyi çok iyi bilmekteyiz. Fakat izlemeye doyulamayan dizi ve yarışma programlarını, öğrenci
zihnine verdiği tahribat için ise bir türlü eleştirememekteyiz. Parmaklarının dahi gelişmesine izin vermeden, minicik çocukların ellerine tablet ve telefon vererek, onların zihinlerinin sanal dünyanın sahtelikleriyle doldurulmasını sağlamaktayız. Bu kısır döngüye soktuğumuz öğrencileri de bu kısır döngüden kurtarmak için çok büyük eforlar sarf etmek zorunda kalacağız. Öğrencileri bu dibi olmayan döngüden kurtarmanın yolu bellidir.
Çağımızın zihin öldürücüleri televizyon ve sosyal medya yerine, öğrencilere sosyal ve fiziksel aktiviteler yaptırarak öğrencinin zihinsel gelişim sürecine uygun kitaplar okumasını sağlamak onların kötü alışkanlıklara yönelmelerini engelleyecektir.
Öğrencinin kişisel gelişimi için yapacağı aktiviteler bellidir. Ebeveyn kontrolünde fiziksel ve zihinsel gelişim üzerine kurgulanmış bir hayat temposu öğrencinin kişisel gelişimini de olumlu yönde etkileyecektir. Onların gelişim özelliklerine uygun olarak ne öğrendikleri değil, nasıl öğrendiklerini sorgulayacakları bir sistem üzerinde yoğunlaşılması da öğrencilere fayda sağlayarak kişisel gelişimlerini artıracaktır. Öğrencinin zihinsel gelişiminin sağlıklı ilerleyebilmesi adına aile de işin içine girip neden eğitim aldığını öğrenciye tanımlamalı ve belli bir zihinsel olgunluğa erişinceye kadar televizyon ve sosyal medya araçlarını öğrenciye yasaklamalıdır.
Bir öğrencinin dahi eğitim sisteminden ayrılmasına izin vermemek için gece gündüz bu ülkenin geleceği olan öğrenciler için çalışmak zorundayız.
Yarın konumuza “akademik eğitim” ile devam edeceğiz.