Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3006.38
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Haziran 2016

ÖFKENİN ÇOCUKSULUĞU, ORUCUN OLGUNLUĞU

Bütün İslam coğrafyası, kan, şiddet ve çatışmalar içinde bir Ramazan ayını daha idrak etmektedir. Ramazan ayının savaş ve ölüm altında yaşanması, Müslüman toplumların temel sorununu ortaya koymaktadır. Ümmetin coğrafyasında barışın gerçekleştirilememesi, büyük bir sorundur. Müslüman toplumların gerçek anlamda bir barışa ihtiyaçları vardır. İslam coğrafyasında barış gerçekleştirilmeden sahici anlamda Ramazan'ı tecrübe etmemiz, hukuk ve ahlak bilinci ve pratiği ortaya koymamız mümkün değildir.

Ülkemiz İstanbul'un ortasında yapılan Vezneciler katliamıyla Ramazan ayına başladı. Vezneciler katliamının ardından Midyat'ta yapılan saldırıda birçok insanımız hayatını kaybetti. Ülkemizi saran şiddet sarmalı, Ramazan ayında yoğunlaşma ve yaygınlaşma eğilimi içine girmiş durumdadır. DAİŞ, Suriye'den ülkemize yönelik tehditlerine devam etmektedir. İçinde bulunduğumuz şiddet sarmalı, Ramazan'ın manevi, ahlaki ve insani iklimini bozmaktadır.

Yaşadığımız şiddet gerçek, yoğun ve yıkıcı olmasına rağmen, şiddet sarmalından nasıl çıkacağımızı ve barışçıl normal bir aşamaya nasıl geçiş yapacağımızı bilmiyoruz veya şiddeti sonlandıracak barışın yolunu bir türlü bulamıyoruz. Kendi öz barış yeteneğimiz olmadığı için, büyük emperyal güçlerin barış görüşmeleri yapay, sahte ve sonuçsuz kalmaktadır. Suriye savaşına çözüm bulmak için defalarca yapılan Cenevre toplantılarından şimdiye kadar hiçbir sonuç alınmış değildir. Müslüman toplumların öz barışı gerçekleştirme kapasitesi oluşturmaları, derinleştirmeleri ve güçlendirmeleri gerekmektedir.

Öz barışı gerçekleştirme kapasitemiz oluşmadığı, gelişmediği ve derinleşmediği için, kendi içimize daha çok kapanmakta, patlamaya hazır bombalar haline gelmekteyiz. Gerilim, öfke ve şiddet, içe kapanmanın bir sonucu olarak kolaylıkla hayat tarzımız haline gelmektedir. Ramazan ve oruç, aslında öz barış kapasitemizi oluşturmayı, geliştirmeyi ve uygulamayı bize öğreten bir tecrübedir. Başka bir ifade ile oruç ve Ramazan, öz barış ibadetleridirler. Ramazan ve oruç, öfke ve gerilimlerle değil, sağduyu ve maneviyatla hareket etmeyi, içe kapanmayı değil diğer insanlara açılmayı gerektirmektedir. Oruç ve Ramazan'ı bir barış, maneviyat ve ahlak pratiği olarak yeniden keşfetmeliyiz.

Öfke, gerilim ve çatışma psikolojisi, kendisini cenaze törenlerinde bile tezahür ettirebilmektedir. İnsanların cenaze törenlerinde kavga ettiği, birbirine yumruk attığı, tekmelediği hatta kurşun attığı görüntülere şahit olduk. Cenaze törenlerinde bile ortaya çıkan bu olumsuz ruh hali, kontrolü kaybetmek üzere olduğumuzun tehlikeli bir işaretidir. Ramazan ve oruç, insanın dilini, öfkesini, duygularını, bedenini kontrol etme ibadetidir ve zamanıdır. Öfkenin bizi kontrol etmesine değil, orucun bizi kontrol etmesine, daha doğrusu orucumuzun bizi tutmasına ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. İçimizde biriken öfkeden, bizi tutan bir oruçla arınmalıyız, makulleşmeliyiz ve olgunlaşmalıyız.

Çatışmanın normalleştiği, sağduyu ve barışın anormalleştiği bir ruh haliyle hareket ediyoruz. Ünlü boksör Muhammet Ali'nin ölümünü ve cenaze törenini bile içimizdeki öfkeye alet edebiliyoruz. Bazı kesimler, Muhammet Ali üzerinden hükümete ve Cumhurbaşkanına öfkelerini ve nefretlerini ifade etmektedirler. Öfke ve nefret, hiçbir işe yaramamaktadır. Barışla işi olan, insaf ve vicdanla hayata ve insana bakan yeni bir ruh, duygu ve düşünce haline ihtiyacımız vardır.

Ramazan ayı, ruhumuzu ve beynimizi bilgiyle, fikirle, barışla, vicdanla ve ahlakla doldurmamız gereken bir mevsimdir. Menkıbe, efsane ve ilmihal programlarıyla, vicdanlarımızı, aklımızı ve maneviyatımızı körelten şov programlarıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Ramazan'da yayınlanan popüler program ve yayınlar, menkıbeciliği, şekilciliği ve yapaylığı hayatlarımıza empoze etmekten başka bir işe yaramamaktadırlar. Hayatlarımıza kulluk, ahlak ve hukuk bilincini yerleştirmeyi amaçlayan bir Ramazan ve oruç konsepti içerisinde ruhlarımızın ve beyinlerimizin açlığını gideren hiçbir ciddi çabanın olmaması, çok üzücü bir durumdur. Ramazan ayı, bir peri masalları çağı değildir. Ramazan ayı, insanlığımızı ve fıtratımızı keşfettiğimiz, barış, ahlak ve hak değerlerini hayatlarımıza sindirmemiz gereken bir maneviyat tecrübesidir.

Ramazan'ı kulluk, hukuk ve ahlak olarak yaşamamanın çok ciddi bir maliyeti vardır. Ramazan, bizi insan, toplum ve ümmet yapmanın pratiğidir. Şiddet, öfke, yüzeysellik, medya şovları, gerilim ve çatışmalar, insan, toplum ve ümmet olma bilincimizi ve bağlarımızı tahrip etmektedir. Toplum ve ümmet olmak, ancak ibadetle, barışla, hukukla ve ahlakla mümkündür.

Ölümlerin istismar edildiği, acıların birbiriyle yarıştırıldığı ahlak, vicdan ve maneviyatın zayıfladığı, yapaylığın arttığı gelişmelerle karşı karşıya bulunmaktayız. Öfkelerimizin aklımızı, duygularımızı ve ilişkilerimizi çocuksu düzeyde bırakıp körleştirmesine izin vermemeyi öğrenmeli, orucun olgunlaştırıcı, ahlak ve vicdan bilinci uyandıran o manevi özünü sahici anlamda yaşamak için kendimizi seferber etmeliyiz.