Ödül cezadan üstündür
Eğitim, en basit ve klasik tabirle bireyde istendik yönde davranış değişikliği oluşturma eylemidir. Eğitim uzun soluklu bir süreçtir ve olumlu yönde davranış değişikliklerinin kalıcı olmasını esas alır. Eğitimin amacı kısa mesafeli koşulardan ziyade maraton koşusudur. Bu açıdan eğitime baktığımız zaman günü kurtarmak yerine ömrü kuşatmayı hedefler. Eğitimci de bu tabirle olaya baktığımız zaman bireye veya öğrenciye ulaşabilmek için hedeflerini uzun soluklu olarak belirlemelidir.
Klasik yöntemle eğitim olgusunun
amacına ulaşabilmesi için de genellikle ödül veya ceza yöntemleri
kullanılmaktadır. Bireyde veya öğrencide olumlu yönde bir davranış değişikliği
oluşturabilmek için genel öğretim yöntemlerini kullandıktan sonra ilgili
davranışın pekişmesi için olayın sonunda ödül veya ceza yöntemine başvururuz.
Burada amaç ise ortaya koyduğumuz çalışmanın nihayetinde başarıya ulaşıp
ulaşmadığını ölçümleyebilmektir. Bir dersin öğrenilip öğrenilmediğini
anlayabilmek için sınav yapmak bunun en basit örneğidir. Buna dönüt de
diyebiliriz.
Dönütlerin alınabilmesi ve
gösterdiğimiz çabanın başarıya ulaşıp ulaşmadığını anlayabilmek adına konunun
muhatabına yüklediğimiz sorumluluk ve imtihan bir bakıma kendimizi de
değerlendirmek adına bize yol gösteriyor. Böylelikle kullandığımız eğitim
materyallerinin ve yöntemlerinin kullanılabilir ve güvenilirliğini de
gözlemlemiş oluyoruz. Bir bakıma bireyi imtihan ederken kendimizi de test etmiş
oluyoruz. Bu noktada ödül ve ceza ölçeklendirmesi ile kendimizi de ölçümleyebiliyorsak
ortaya koyduğumuz eylem eğitim olgusu adına güzel işler yaptığımızın işareti
olacaktır.
Peki, bir eğitimci olarak geri
bildirim adına ortaya koyduğumuz eylemlerde en faydalı dönüt aracı olarak ödül
mü daha etkili yoksa ceza mı? Diğer bir tabirle soralım, sevdirerek öğretmek mi
daha kalıcı oluyor yoksa cezalandırarak öğretmek mi? Herkesin tek ayak üzerinde
durduğu bir eğitim modelinde mi daha başarılı oluruz yoksa olumlu davranışların
pekiştirilerek bütüncül bir katılımla ortaya konulan eğitim modelinde mi?
Soruları okuyunca bile hangi cevabın
daha doğru olduğunu anlamak gayet mümkün. Aslında cevabı hepimiz biliyoruz
ancak cevabı bile bile ısrarla diğer yolu tercih ediyoruz. Klasik savunmamız da
belli: Biz böyle yetiştik!
Yazının başına tekrar dönüp eğitimin
klasik tanımına baktığımızda bireyde istendik yönde davranış değişikliği
oluşturma gayretini zorunlu ve ceza uygulayarak ortaya çıkarmaya çalışmak ne
kadar istendik olacaktır? Bunu kendimize sormamız gerekiyor.
Bu durumu sadece eğitim için değil de
hayatımızın geneline yaydığımız zaman durumun vahameti farklı bir şekilde
karşımıza çıkıyor. Öğrenciye öğreneceği konunun onun için ne kadar önemli ve
faydalı olacağını ona anlatabilirsek eğitimi de o denli rahat ve kolay hale
getirecekken, öğrenciye konuyu öğrenemezse dersten kalacağını ve hayatta hiçbir
zaman başarılı olamayacağını ısrarla anlattığımız zaman o konuyu öğrenecekse de
sadece sınavı geçmek için öğrenecektir. Sonrası ise onu pek de ilgilendirmeyecektir.
Eğitim uzun soluklu bir süreç ise
bizim de bu konuda bireyde kalıcı ve istendik yönde davranış değişikliği
sağlamamız gerekiyor. Bunun yolu da cezadan ziyade ödülden ve sevgiden geçiyor.
Ceza caydırıcı olabilir ancak ödül kabullendiricidir. Kırmızı ışıkta geçen bir
şoför ceza yedi diye bu yanlış davranışından vazgeçmez. Parası varsa o kırmızı
ışıktan tekrar geçmek isteyecektir. Ancak kural ihlali yaptığı zaman bir cana
mal olacağını ve bir canlıyı sevmenin paradan daha önemli olduğunu ona öğretebilirsek
daha kalıcı bir davranış kazandırmış oluruz. Aksi takdirde ceza ile sadece günü
kurtarmış oluruz. Bize dünyayı ve insanlığı kurtaracak kalıcı çözümler lazım.
Bu da ödül ve sevgiden başka bir şey değildir. Bu yönüyle ödül her zaman
cezadan üstündür.
Olaya dini açıdan baktığımız zaman da
durum aynıdır. Hep cehennem ve ceza ile korkutulmuş birisinin Allah sevgisi de
korku temelli olacaktır. Ancak cennetin güzellikleri ve Yüce Allah’ın
nimetlerini anlatarak sevgi ve ödül temelli bir kabulleniş daha kalıcı
olacaktır.
Vesselam.