Obezlik, oruç ve biz
“Obezitenin Küresel Sağlık Yükü” projesi çalışmasında ortaya çıkan korkunç gerçek:
Dünyanın 195
ülkesinde yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre ABD’de çocukların %13’ü obez.
Bu yaş kategorisinde ABD obezitede de dünya birincisi oldu. Yetişkinlerde ise
Mısır %35 ile birinci.
Sadece geçen
yıl 5 milyon insanın obeziteden öldüğü tespit edildi. Bunu şu şekilde de okuyabiliriz:
açlık ve sefaletin kol gezdiği dünyamızda 4,5 milyon insan “çok yediği” için ölüyor. Hem de yılda milyonlarca (10 milyon
civarında) insanın aç ve susuzluktan dolayı öldükleri bir dönemde, insanların
büyük bir kesimi fazla gıda aldıkları için hayatını kaybediyor.
Dahası dünya
genelinde 2.2 milyar insan aşırı kilodan, obez olmalarından dolayı hastane
yollarını aşındırıyor. Bunun sağlık sektöründeki karşılığı ise milyar
dolarlarla ifade ediliyor. Çünkü 2015’te 3 milyon insanın obezite sebebiyle
kalp-damar hastalıklarına yakalandığı kayıtlara geçti.
Türkiye'de de
durum iyi değil;
Erkeklerin
%21’i, kadınların ise yüzde 35’i obez, aşırı kiloya baktığımızda ise bu oran
kadın ve erkeklerde en az %10 artış gösteriyor.
Dünyada trafik
kazalarında ölenlerin sayısı ile obeziteyi mukayese edersek işin vahameti daha
net anlaşılır, çünkü obeziteden ölenlerin ancak çeyreği kadar insan trafik
kazalarında hayatını kaybediyor. Bu rakam işin korkunç boyutunu göstermeye
yetiyor.
İşin
uzmanlarından öğrendiğimize göre obezite, gelecek yüzyılı da kapsayacak şekilde
asırların hastalığına dönüşmüş durumdadır. Bunun daha tehlikeli boyutlara varması
da ihtimaller arasında.
Bu işin detaları
bilgi düzeyimi aşsa da bu, obezite ve aşırı kiloya karşı yapılması gerekenleri,
alınması gereken önlemleri paylaşmama engel teşkil etmemeli.
Bilhassa
idrakiyle onur duyduğumuz Ramazan Ayı ve bu mübarek ayda aç kalmak suretiyle
tuttuğumuz oruç üzerinden aşırı kilo-obezite ilişkisi üzerinde durabiliriz.
İnanıyor ve umuyorum ki hekimler de bu konuda yaptıkları çalışmalarda aç
kalmanın ve doyma faslında makul yemenin obeziteye çare bağlamında işe
yaradığını dile getiriyorlardır.
Oruçta biraz
“müstağnilik” kokusu var: Yemeden,
içmeden yaşayabiliyorum, düşüncesi insanın az yemesini sağlar. Yeme içme
konusunda makul çizgiyi yakalayanların dünyaya bakışında meydana gelecek
değişim ve dönüşüm sağlıkta da örneklik oluşturur ve böylelikle kişi
başkalarının sağlığına katkı sunmada aranan model olur.
Aslında
insanların en ciddi hastalığı karnı
doyduğu halde gözünün doymamasıdır. Buna kanaatkârlığın tükenişi de
diyebilirsiniz. Bir de sanal ortama dalıp çıkamayanların beslenme şeklini
eklediğimizde ortaya daha farklı ve ürkütücü bir manzara çıkıyor: insanlar
sanal ortama dalınca ne kadar yediğini fark etmiyor ve doymak bilmiyor. Çok kez
şahit olmuşsunuz, çocuk yemek yedikten kısa bir sonra elindeki tableti-telefonu
bıraktığında ya da vakit geçirdiği PC’nin başından kalktığında aç olduğunu
hisseder ve yemek yeme ihtiyacı duyar. Bilhassa anneler bu duruma bir anlam
veremeyince ısrarlara dayanamayıp çocuklara-gençlere ikinci hatta üçüncü kez
yemek veriyorlar.
Sanal ortamın
kişiye uyguladığı bir çeşit hipnoz etkisinden dolayı yeme esnasında akıl hatta
göz sofraya, lokmaya eşlik edemez. Bu irtibat kopukluğu mide ile gözün
birbirine eşlik etmemesidir. Yemek yeme de dikkatlerin sofrada olması ise
kişinin doyduğunu hissetmesini sağlar ve bu durum onu gereksiz yemekten
alıkoyar.
Açık
konuşalım;
Gelişmemiş ülkelerin
zengin ülkeler tarafından sömürülmelerinden dolayı fakirliğin kol gezdiği
coğrafyada milyonlarca çocuk gıda bulamadığı için ölürken, şatafatlı sofralarda
yemek çeşitlerine yenilerini ekleyenlerden hayır beklenmez.
Bu kadar
yemek orucun en temel esprisi ile bağdaşmıyor. Aç kalmanın ibadet sayıldığı bir
dine iman edenlerin hali bu olmamalı. Oruç hali değiştirmedir, bu da en çok
açlık üzerinden hissedilmeli ve açlık ibadete dönüşü hak etmeli. İftarda daha
çok yeme, daha fazla doyma orucun gayesiyle uyuşmaz.
Yani;
Az yiyin
diyorum dostlar, az yiyelim!
En azından
kara Afrika aklınıza gelsin, Hataylı, Adıyamanlı aklınıza gelsin. Onları sadece
düşünmeyin, bir gün orucunuzu açarken onları düşünüp boğazınız düğümlensin. Lokmanıza
gözyaşınız düşsün. Çorba bulamayan çocukları düşünürken kendi çocuğunuza
yedirdiklerinizi düşünün.
Haklısınız, bunu
tamamıyla mülkiyeti Allah Subhanehu Teâla’ya ait kılan başarır...