O da Vali, Bu da Vali
1990'lı yılların sonuydu. Diyarbakır'da valilik yapıyordu, kendilerine ulaşıp köyü yakılıp şehre sığınan çocukların, gençlerin içler acısı durumunu anlatmış, böyle giderse bu çocukların hem eğitimden mahrum kalcaklarını hem de büyüdüklerinde sosyal ve ruhsal sorunlar yaşayacaklarını ve dolayısıyla şiddete meyyal olacaklarını anlatmıştım. Tabi, tespit ve buna deva olabilecek fikrilerimi de bir rapor olarak sunmuştum.
Sayın vali dosyayı en ince ayrıntısına kadar inceledikten sonra bir gün yine makama çağırdı, gittim.
Mutluydu, fikirlerimden, önerilenimden çok etkilendiğini öve öve bitiremedi. Teşekkür ettim, bir çay daha istedi.
Kendilerine, yapılacak çalışmada hiçbir ücret talep etmeyeceğimi, teklif edilmesi halinde çalışmayı sürdürmeyeceğimi söyledim. Duygulandı, sözleştik, kabul etti ve:
"Ahmet bey, neden siz? Neden siz bu çocuklara, gençlere bu kadar sahip çıkıyorsunuz?" diye sordu.
Ben de safiyane sözlerle; efendim, bunlar bizim çocuklarımız, memleketimizin, halkımızın çocukları başka kim sahip çıkacak ki? Diye cevap verdim.
Birden o güleç surat yerini kaşları çatılmış, rengi değişmiş saldırgan bir surata bırakmıştı.
Elleriyle masaya vurup "ne demek bizim, halkımızın, bölücülük yapıyorsun" diyen vali beye gayri ihtiyarı gülmüşüm. Gerçekten de bundan daha komik bir durum olamazdı. Vali daha da sinirlenmiş "bir de gülüyorsun, güle güle" deyip kapıyı gösterdi. Kalktım, çıkacaktım ki kapıya yürürken Sayın vali, "özür diliyorum, Ahmet bey, lütfen" deyince geri oturdum. Aklıma ailelerin, çocukların, gençlerin içinde bulunduğu içler acısı durum geldi, bırakıp gidermezdim.
Ne diyecektim yani? Bizim çocuklarımız mı? Evet. Bizim halkımızın çocukları mı? O da evet, ama öyle dememeliymişiz.
Neyse, geri yerime oturdum, çünkü bu çocuklar için bir şeyler yapmalıydım.
Biraz sessizlikten sonra Sayın vali yine aynı soruyu sordu, bu kez ses tonu biraz yüksekti:
"Ahmet Bey, neden bu çocuklara, gençlere bu kadar sahip çıkıyorsunuz, bunu bilmek hakkım?"
Herşeye hazır bir şekilde,
Sayın valim, ben 40'ıma giriyorum, PKK ile, milliyetçilik, ırkçılık ile zerre miktarınca ilgim olmadı, olamaz da, Türkçü, 'devletçi' de değilim, halkçı da, milliyetçi de, ben MİLLETçiyim, dindarım, yani insancı (hümanist değil), hele ki mağduriyet söz konusuysa milletten yanayım, dinim, aldığım eğitim ve terbiye bunu gerektiriyor. Bu yüzden bu çocuklar bizim çocuklarımız, biz sahip çıkmalıyız, biz sahip çıkmaz isek başkaları sahip çıkar. Edirne'de de, Konya'da da, Van'da, Artvin'de de yaşasam o çocuk ve gençler için de aynı şeyi söyler, aynı çabayı gösteridim, evet, bunlar bu memleketin çocukları, bizim çocuklarımız dedim.
Vali bey, gözlerimin içine baka baka, oturduğu koltukla yerin dibine bata bata, "Bak, yine bölücülük yapıyorsun" demesin mi?
Ben de gözlerinin içine baka baka "Sayın valim, gülüp çıkabilir miyim?" dedim ve çıktım.
Neden mi anlatıyorum?
Önceki gün Nevruz/Newroz kutlamaları vardı, pek çok ilde gerekçeleri oluşmuş diye iptal edilmişti, olabilir. Herkes, hatta dünya gözünü kulağını Diyarbakır'dan gelecek iptal/yasak haberine çevirmiş, iptal gerekçesinin ne olacağına odaklanmıştı. Kimileri de "ah, iptal/yasak olsa da kargaşa çıksa, kan aksa" diye iç çekiyordu.
Doğrusu Diyarbakır tedirgindi, aylar süren Sur-hendek operasyonları şehri germiş ve bu süreçte Diyarbakırlılar metanet ve feraset sahibi olduklarını dost düşman yedi düvele göstermişti. Lakin nevroz/nevruz yaklaşmış, kimi şehirlerde yasaklama yoluna gidilmişti.
Diyarbakır herhangi bir şehir değildi, etki alanı kıtaları t/aşan kadim bir kentten bahsediyoruz. Buradaki sıkıntı bölgeye dalga dalga yayılabilirdi, geçmiş bu tür örneklerle doluydu.
Gerekli istişareleri yapan Diyarbakır valisi Hüseyin Aksoy Diyarbakır'ın nabzını iyi tutmuş, önlemlerini adam akıllı almış, "sızma"lara imkan vermeyecek tedbirleri gözardı etmemiş ve beklenen açıklamayı yapmıştı;
Diyarbakır'da Nevruz/Newroz kutlamaları yapılacak.
Büyük özgüven, stratejik değeri yüksek, yaşanan sürecin müdriki bir kararla "bizde sorun yok" diyerek basiretli bir vali olduğunu bir kez daha gösterdi.
Sonuç: Kansız, kinsiz, kavgasız, sorunsuz bir gün yaşandı.
Bilen bilir, Diyarbakır Valisi Sayın Aksoy'un, li ba mede sorun çiniko/bizde sorun yok mealindeki açıklaması fırsat bekleyen karanlık güru00fbhu zıvanadan çıkarmıştır. Belki de bu feraset dolu kararı için Sayın Valiye "evlerine ateşler salınsın" diye beddua edenler de olmuştur, olsun. Ama bu millet ne diyor ona bakalım:
Teşekkürler Hüseyin Vali, Allah razı olsun, bütün zamanların en sorunsuz 21 Mart'ına imza attığınız için.
Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu'nun gidişattaki rolü takdire şayandı; aradı, sordu, tartıştı, en doğru bilgileri almaya çalıştı.
Bir teşekkür de feraset sahibi Diyarbakırlılara;
Büyüksün, saxbi ez beni, Diyarbekir.