O başka bir park olmamalı
Ekonominin siyaset ile yakın ilişkisi birçoklarını çok rahatsız eden bir durum.
Bir siyasetçinin ağzından çıkan lafla Amerikan
Dolarının, Borsa İstanbul’un ya da herhangi finansal aracın
yükselip alçalması ülkenin kurumsal yapısına olan güvensizliği gösterir.
Türkiye, 19 Şubat 2001 MGK toplantısında
atıldığı söylenen Anayasa Kitapçığı ile girdiği krizi hâlâ
unutabilmiş değil.
Unutulmaz(!) denilen bu krize rağmen 21 yıl boyunca
liderlerin ağzından çıkanların pozitif veya negatif bir etkiye neden olduğu
garip bir durumu yaşamaya devam ediyoruz.
Hâlbuki ABD Başkanı Biden’ın yaptığı
birçok sakarlık, boşlukla tokalaşması, önceki
açıklamalarını unutarak kendisiyle kavga etmesi hatta son olarak Kraliçe II.Elizabeth’in
cenazesinde anı defterine bile kopya çekerek yazı
yazması ABD piyasalarında herhangi bir karışıklığa neden
olmuyor.
“Bu adam bunamış, devlet üç vakte kadar
yıkılır.” cümlesi duvarlarda yankılanmıyor.
ABD, bunu
başaracak ne yaptı da Türkiye bunu yapamıyor?
Esas soru bu olmalı bence...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi
ülkesi dâhil hiçbir ülkede parklarda dolaşarak insanlarla sohbet etmezken Central
Park’ta insanlarla cesurca konuşabiliyor.
Takıldığım ve bir türlü içinden çıkamadığım bir
düşünce de Peri Bacaları’ndaki tuvaleti ortaya çıkarmak ve
ülkemizin rezilliklerini her tarafa sermek için gösterdiğimiz çabayı ülkemizin
güzelliklerini yaymak için göstermememiz.
Yurtdışına çıktığımız zaman büyük küçük, resmi gayri
resmi demeden hepimiz -çok daha güzelleri ülkemizde olmasına rağmen- oralarda
çektirdiğimiz fotoğrafları sosyal medya hesaplarımızda boy boy paylaşma
konusunda pek bir istekli oluyoruz.
Kafalarımızın içinde yer alan “Adamlar yapmış
abi!..” tınlaması ülkemize gelince “Bizden bir şey
olmaz!” düşüncesine nasıl dönüşüyor.
Anlamak güç gerçekten...
70’lerin merkezindeki düşünce; sistemin kusurlarının
fazlalığı nedeniyle sistemin yürütülemeyeceği bu nedenle de tamamen yıkılıp
yerine yenisinin konulması üzerineydi.
O dönemin tarafları bu fırsatı elde etmeden Kenan
Evren’in bu sonuca ulaşması çok garip değil mi?
Kurulan düzeni her dönem eleştirenler olmuştur.
ABD’nin de
anayasası yazılırken çok kavgalar oldu.
Avrupa Birliği'nde müktesebat oluşturulurken
aynı kavgalar oluyor.
Ama uzlaşılan metinlerle halkın ortak
paydası bir şekilde bulunabiliyor ve geçen yıllar sonrasında devlet
denilen mekanizma; ayrıştıran değil birleştiren, herkesin karşılık
bulabildiği ve hiçbir kesimin kayırılmadığı bir yapı olarak görüntü çiziyor.
Kimse sorgulamıyor bile...
Bizde ise ne Beyaz Türkler bitiyor
ne Takunyacılar...
Meşrebindekileri hâkim kılarak düzenin kazanımlarını
kontrol etme dürtüsü her dönemin ve her güruhun amacı
olmaya devam ediyor.
Sanki devletin kaynakları bizim vergilerimiz değilmiş
gibi garip bir havanın herkeste olmasına artık şaşırmakta bile güçlük
çektiğim bir durum oluştu.
Ne yapacağız peki?
Olmayan duaya “amin” demeyeceğiz.
Altı değil 85 milyon olmaya çalışacağız.
Koltukları işgal edenlere “Yeter” diyeceğiz.
Sistemi dönüştürmek istemeyenlere “Bu kadarı
da fazla!” çıkışını yapacağız.
Cesur olacağız.
İnançlı olacağız.
LGBTİ’den
korktuğumuz kadar vergilerimizin, yatırımlarımızın, planlarımızın yani geleceğimizin boşa
harcanmasından da korkacağız.
Bak işte o zaman olacak bu güzel kardeşim, hemşehrim,
yoldaşım, dindaşım, arkadaşım.
O zaman olacak işte...