Dolar (USD)
33.98
Euro (EUR)
37.61
Gram Altın
2728.37
BIST 100
9771.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Şubat 2016

NUSAYBİN'DE ÇOCUK OLMAK

Mardin'in Nusaybin ilçesinde yaşayan ve bölgelerinde en başarılı olan 30 çocuk, ailelerinin de izniyle, özel olarak evlerinden alınarak, bir proje kapsamında İstanbul'a getirildi. Yaşları 6 ile 14 arasında değişen çocuklar İstanbul'da birçok yeri ziyaret ettiler. Çeşitli ilçe belediye başkanları tarafından da ağırlanan çocuklara kendi alışverişlerini yapma imkanı da sağlandı. Kendi hediyelerini seçerken çocukların ilk tercihi ise mont, ayakkabı ve oyuncak oldu.

Misafirimiz olan Nusaybinli çocukları ağırlayıp onlarla uzun uzadıya konuşma imkanımız oldu. Yemeklerini yerken bir müddet onları seyretme fırsatını yakaladım. Birçok mekanı gezdim, birçok memleket gördüm ve birçok medeniyetteninsanla görüşme ve konuşma fırsatım oldu. Her yaştan insanla muhabbet ortamı yakaladım. Seyrine doyamadığım şeylerin başında çocuklar gelir. Onların masum dünyaları içinde kurdukları bir hayatları vardır. Hiçbir beklentileri olmadan yaşadıkları bu hayatı kıskanmışımdır hep. "Çocuk olmak istiyorum" diye yazılar, şiirler yazdım özlemimi avutabilmek için. Çocuk olmak ama hep çocuk kalabilmekti arzum. Bu duygular içerisinde seyre daldım o masum çocukları. Bu güne kadar hayranlıkla seyrettiğim çocuklardan farklıydı Nusaybinli çocuklar. Bir tedirginlik vardı duruşlarında. Ürkek bir ceylan gibi korku doluydu bakışları. Her an kaçacak gibiydi oturuşları. Çakır gözlerinde kısa ömürlerinin filmi saklıydı ama seyretmeyelim diye kaçırıyorlardı bakışlarını bizden. Kapı sesinden ürküyor, bakışlarımızdan çekiniyor, oturdukları yerde rahat edemiyor, her an bir saldırı gelecek diye siperde bekleyen asker gibiydiler. Belli ki korku dolu yaşanmışlıkları vardı.

Yemeklerini yedikten sonra karşılıklı konuşmalar başladı. Daha çok bizim sorularımız oluyor, onlar da sorularımıza cevap vermeye çalışıyorlardı. İstanbul'u nasıl buldunuz? Büyüyünce ne olacaksınız? Kaç kardeşsiniz? Gibi klasik sorular ve cevapları daha sonra başlayacak asıl muhabbetin garnitürü gibiydiler. Her biri en az beş çocuklu bir ailenin bireyiydiler. Bazıları şoförlük yapan babalarını ayda veya iki ayda bir görüyordu. Günümüzün imkanlarından en az derecede faydalanan çocuklardı onlar. Maddi imkansızlıklar içinde çocuklarını büyütmeye çalışan anneleri vardı. Oyuncakları kendi elleriyle çalı çırpıdan yaptıkları malzemelerdi. Maçlarını mahalle arasındaki sokaklarda, hendeklerden yer bulabilirlerse, patlamış bir plastik topla oynuyorlardı.

İsimleri bizim çocuklarımız gibi Eyüp'tü, Hasan'dı, Selim'di, Ahmet'ti ama hikayeleri de, hayalleri de bizim çocuklardan çok farklıydı onların. Yıllardır Türkiye'nin baş belası olan terörün en yoğun olduğu yerde yaşıyorlardı. Kirli emelleri uğruna ülkemin ve insanımın kanını emen ulusal ve uluslararası örgütler, tarihini de geleceğini de çalmıştı çocuklarımızın. Devletin yumuşak yüzünden faydalanarak yuvalanmışlardı il ve ilçelerimizin sinelerinde. Terörün uzantısı siyasileri ve insanlıktan nasibini almamış ihanet çetesi mensuplarını da arkalarına alan bu alçaklar şehirlerin her tarafını savaş alanına çevirmişler, sokakları hendeklerle doldurmuşlardı. Mutfakta yemek yaparken teröristlerin kurşunlarıyla yaralanan annelerinden gözleri yaşlı bahsediyorlardı. Tek tutunacağı dalları anneleriydi ve bir gün geçmemişti ki özlemişlerdi annelerini. İstanbul'un renkli sokakları bile unutturamamıştı annelerini onlara.

Ne istediklerini sorduğumuzda verdikleri cevaplar duygulandırdı bizleri. Bizim çocuklarımızın isteklerinden çok farklıydı onların istekleri. Terörün çirkin yüzünden en çok onlar etkilenmişlerdi. Hendeklerin olmadığı sokaklarda, kendi deyimleriyle "Kötü insanlar" ın olmadığı caddelerde, kuş sesleriyle uyanıp, bomba sesleri olmadan oynamak istiyorlardı. Ürkek tavırlarıyla sanki hiç gelmeyecekmiş gibi barıştan söz ediyorlardı. Barış olsun, kardeşlik olsun diyorlardı. İstanbul onlar için bir rüyaydı adeta. İki gün sürecek olan bir rüya. Bu rüyadan uyanacaklar ve yine sokakları hendeklerle dolu şehirlerine geri döneceklerdi.

Teröristin amacı terör estirmektir. Ondan barışı beklemek hayaldir. Ama bütün siyasi geleceğini riske atıp barış sürecini başlatan hükümeti her seferinde provoke eden muhalefet partileri ve bu memleketin ekmeğiyle beslenen uzantıları okyanus ötelerinde olan zevat o çocukların yıkılan hayallerinin hesabını nasıl verecekler? Mardin'de, Hakkari'de,Van'da, Şırnak'ta, Bitlis'te, Diyarbakır'da, Bingöl'de, Tunceli'de, Rusya'nın ve İsrail'in maşası gibi hareket etmelerini nasıl izah edecekler? Genç yaşta şehit ettikleri emniyet görevlilerimizin bedelini nasıl verecekler? Yüreklerine ateş düşürdükleri annelerin hakkını nasıl ödeyecekler? Yetim ve öksüz koydukları çocukların geleceklerini nasıl inşa edecekler? Kirli hesaplar uğruna öldürülen bebeklerin ıstırabı vicdanlarını sızlatmıyor mu?

Her türlü iyi niyetin suiistimal edildiği bölgede hükümetin, terörün ve teröristlerin kökünü kazıma noktasında kararlı olduğu aşikardır. Öyle de olmalıdır aslında. Bu noktada her türlü desteği verdiğimiz hükümetin başarılı olmasını ve o bölgenin terörden temizlenmesini arzu ediyoruz.

Barış ve huzur dolu günlerin bir an önce gelmesi dileğiyleu2026