Nur Söz’ün iman hizmeti
Önce şunu belirtmekte fayda mülahaza ediyorum: Sözlerin en güzelini yazsak, gizsek, yinede Risale-i Nurlar yanında sönük kalıyoruz ama bu durumdan da rahatsız değiliz. Zira öyle bir Üstada talebe olmaya çalışıyoruz ki; iman hakikatlerini izah noktasında, sözü en güzel noktada bırakmış, başka arayışlara ihtiyaç kalmamış. Zaten karanlık ve tehlikelerden Cadde-i Kübrâya çıktıktan sonra yeni bir arayışta olup: “Şu Caddeye çıkaracak başka bir vasıta daha var mıdır?” demek, girdiği aydınlık yoldan yeniden çıkmaktır. İnsan aradığı yolu bulduktan sonra çıkmaz ki. Cadde-i Kübra’ya çıkaranlardan Allah razı olsun.
Evet, bizim sözlerimizde bir icat ve söylenmemiş kelam yoktur. Yirminci asrın en büyük icadı: Nurlardaki şaşırtan ve hayran bırakan izah tarzıyla iman-i meselelerin ispat edilmesidir. Evet, elektriğin, radyonun, telefonun vs. bulunuşu çok önemlidir; insanoğlunun hayatına yenilikler katmıştır. Ama en büyük mesele olan ebedi hayatın kurtulması noktasında ortaya konan bedi bir üslup, elbette en büyük yeniliktir. Bedizüzzaman ikna metodunda bir mucit olarak, milyonların imanının kurtuluşuna ve iman etmişlerin ise imanda terakki etmesine vesile olmuştur. Eğer kendi nefsi için ve şöhret için bu çabayı gösterseydi; sıkıntılı işkenceli bir hayatı değil, rahat bir hayatı tercih ederdi. Zaten Eski Said döneminde bir şöhreti vardı ve o şöhretle hoşâmedi ile karşılandığı Mecliste, teklif edilenleri kabul edip, o sıkıntılı ve yokluk dönemlerinde varlık içinde beyler gibi yaşardı. Ama dünyanın arka yüzündeki ebedi âlemlerin kapısına Allah’ı razı ederek girileceğini bildiği için, iman-i meselelerin hoşâmedisini kabul etti, o biricik çağrısına cevap verdi...
Risale-i Nurlar, imansız birini bir anda medeniyetsiz, ilkel, ıssız yerlerden alıp, aydınlık bir döneme getirerek, Kur’an ve huzurun ellerine veriyor. İman etmiş birisini de çelişkilerin, kuşkuların kucağından alıp, tahkiki imana teslim ediyor. Bu tarz ve üsluptur ki milyonları Risale-i Nurlar etrafında pervane etmiş... Ve Bediüzzaman sadece iman kurtarmıyor; düşünme ve konuşma noktasında da sıradan bir insana akademik kapıları açıyor, iman-i meselelerde kahraman bir müdafaacı yapıyor…
Gündelik hayattın ve geçim derdinin dişlileri arasında sıkışmış bir insan, bir anda zerrenin ve yıldızların çarkları arasına giriyor, tefekkürle öğütülüp, pişip bambaşka bir hale giriyor... Risale-i Nurlara düşman olanların; “Nurcular Kur’an ve hadise ilgisizler” gibi iftiralarına inat, o parıltılı tefekkürün şevkiyle Kur’an ve Sünnetin yörüngesine girerek, Allah ve Resulünü memnun etmeyi hayatlarının merkezine koyuyorlar. Yetmiyor Cadde-i Kübrâ da yol alan bütün Allah dostlarına ve Müslümanlara kardeşlik duygularıyla bağlanıp, dualarında cömert davranıyorlar…
Eğer Risale-i Nurlar ellere geçmeseydi; tahribatın büyüklüğünden ve Tanrı uludur ile ruhu ve melekeleri bombardımana tutulmuş olan insanlar, bu ikram-ı ilahiden, imkândan mahrum kalacaklardı. İşte bununun için Risale-i Nurlardan en azami şekilde istifade etmek, Nurların kıymet ve ehemmiyetine uygun davranış ve teşekkür olacaktır. Bir diğer teşekkürümüzde ihtilaf kapılarını mühürleyip, sadakatimizi, ihlâsımızı bozacak sözlerden – davranışlardan mikroptan kaçar gibi kaçmaktır. Her Risale-i Nur Talebesi başta Kur’an ve sünnetle ahit yaptıktan sonra Üstadın muazzez ruhunu rencide etmemek için sadakat ve ihlâs libasını asla sırtından çıkartmaması gerekir. Ayrıca en sıkıntılı zamanlarda Üstad’a omuz vermiş ağabeylere zerre kadar yanlış bir kanaati takınmaz, rencide edici tutumdan uzak durur. Nur Talebesi “Güzel gören güzel düşünür” prensibi ile hareket ederek iman ve Kur’an hizmetinde arızalara fırsat vermez.
Said Nursi’nin gayreti kendini satmak ve şöhret hiç değildi. Talebelerinin de yağlanmaya paklanmaya ihtiyacı yoktur. Zaten onlar Risale-i Nurların hadimi olmaktan dolayı şükür sahipleridirler ve de o keyifle son nefeslerine kadar imana hizmet etmektedirler… Yapılan bellidir; Bediüzzaman Kur’an ve Sünnet için var olan aşkını ve iman kurtarma gibi mevcut derdini arzu edenlerle paylaşmasıdır ve hiç kimseye zor kullanılmamıştır. Ağabeyler o dehşetli dönemlerde kendi rızaları ile hizmete dâhil olarak, Kur’an davasının mücahitliğine soyunmuşlardır. Bediüzzaman’ın kurduğu iman sofrasının letafeti, cazibesi önce ağabeyleri sonra insanları kendine çekmiştir. Baykuşların ötüştüğü o dönemlerde, nurların bülbül gibi şakıması iman yönünden insanları feraha kavuşturarak, ellerinden tutmuştur. Ve o mücahitlerden biri olan Hüsnü Ağabeyimiz, Nur sözde Risale-i Nurlara bir hizmetkâr gibi davranıyor, bizlere de şevk veriyor. İşte bunun içindir ki şöhret amacıyla değil, ihlâsla yapılan talebelik ders verici oluyor, bereketli oluyor.
Harikaların meydana geldiği asırda, Kur’an’ı anlamaya ve Resûlullah'ı bütünüyle örnek almaya çok farklı bir üslup gerekiyordu. Çünkü beşerin başına musallat olan iki dehşetli cihan harbi ve deccalizmin tahribatında allak bullak olan insanların inanç dünyası, adeta müspet manada şok edilerek, kendine gelmesi sağlanmalıydı. Yazılan eserler – reçeteler bunu temin etmede büyük bir etki sağladı. Ve şimdi Bu mübarek ramazan ayında Nur’un has talebesi Bayram Ağabeyimiz, Nur Söz youtube kanalında sadakatini muhafaza ederek, binlerin evlerine Nur Dersini misafir ederek, Nurlara karşı bir nevi teşekkür borcunu ifa ediyor ve binlerde istifade ediyor...
Evet, Nur Söz adı gibi nurdan parıltılar, hakikatler yayıyor. Koronadan hicret ettiğimiz evlerimizde bir nevi bizlere muhacirlik duygusu yaşatıyor. Gündüzün okunan hatimler, dualar ve iman reçetelerinden sonra akşamları Nur Söz Kanalından sadakatini örnek almamız gereken ağabeyimizden dinlediğimiz dersler, bizi tecritten tefekkür seyahatine çıkarıyor... Dileğimiz; Ramazan bitmeden, binlerin yüz binler olması ve kocaman bir cemaat olarak Nur Sözlerini dinlememizdir…