Nükleer santralleri neden iptal etmek istiyorlar?
Türkiye ayakta kalabilmek için çok büyük bedeller ödemiş bir ülkedir. Bir taraftan da modernleşme operasyonlarıyla kültür ve medeniyet birikimi heba edildi.
Öyle ki bizler
yıllardır Amerika’nın demokrasisini korumaktan kendi devletimizi koruyamadık.
Kaldı ki Amerikan/Batı demokrasisinin bu kadim milletin mensubiyet bağına
yönelik söyleyebileceği tek bir şeyi yoktu.
Yıllardır ne kadar küçük devlet o kadar büyük demokrasi diye
yutturmaya çalıştılar. Oysa ne kadar
küçük devlet o kadar küçük lokma demekti. Bu bakış açısı, devletleri, finans
oligarklarına lokma yapmanın bir formülüydü.
İstiyorlardı ki, bu ülkenin çocukları ilim irfan birikimiyle
temas etmesin ve bir medeniyet tasavvuru geliştirmesin.
İstiyorlardı ki;
hukuk, emniyet güçleri ve ordu gibi kurumlar vesayet üretsin, ekonomi IMF’nin
emri altına girsin, nükleer santraller, hava limanları yapılmasın, otomobil,
uçak üretilmesin.
İstiyorlardı ki; dağda PKK, ovada FETÖ, Ortadoğu’da da ABD
ve İsrail hâkim olsun. Türkiye ise İsrail’in güvenliği için ortada tampon bir
ülke konumunda olsun.
Bu ülkede 60 yıldır istenen buydu. Uyumlu, itaatkâr, proje üretmeyen, gelişemeyen, zenginleşmeyen bir
Türkiye isteniyordu. Bu yüzden ülke, NATO darbeleriyle, Gladyo operasyonlarıyla
sürekli olarak bir kıvamda tutulmak istendi.
Şimdi Allah var, son yirmi yılda bu ülkede “bir olalım, kardeş olalım, diri olalım”
sloganından başka bir şey duymadım. Siz
hiç laik olduğu gerekçesiyle okuldan atılan bir kız öğrenci duydunuz mu?
Siz hiç farklı inançta olan bir kesimin okullarının
kapatıldığını ya da hedef alındığını gördünüz mü?
İşte AK Parti’yi her seçimde oy kazandıran bir önemli neden
de buydu. Eski Türkiye rejimine olan muhalefeti ve vesayete karşı dik durmasıydı.
Gezi, en hararetli günlerini yaşarken Kazlıçeşme mitingine
katılan 80 yaşlarında ihtiyar bir dede elinde bastonunu havaya sallayarak şöyle
haykırmaktaydı; Dik dur eğilme bu millet
seninle!” Görmüş geçirmiş birine benzeyen bu tecrübeli yaşlı amca vesayetin, seçkinci/elitist, tekçi, baskıcı
rejimin ve sivil iradeye dönük tehdidin ne olduğunu belki de en iyi bilen
insanlardan biriydi.
Daha geçenlerde iftar sofrasından uzaklaştırılan ihtiyar bir
vatandaşımızı gözlerinizin önüne getirin.
Hiçbir vakit bu ülkenin menfaatine hizmet etmek gibi bir
gaye taşımadılar. Tam tersi, hep yıkım ve imha vaatleriyle boy gösterdiler ve
yine aynı şeyi yapıyorlar.
Daha geçenlerde CHP
Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, iktidara gelmeleri halinde
nükleer enerji santrali projelerini iptal edeceklerini söyledi.
Sevgili dostum Ceyhun
Bozkurt, “Nükleer santral karşıtlığının arkasında Bilderberg mi var”
başlıklı yazısında bu vaadin arka planını yazarak asıl niyetlerini ortaya
koydu.
Daha evvel bu köşede 300’ler Komitesi’ni ve faaliyetlerini
yazı dizisi yaparak işlemiştik. John
Coleman, 300’ler Komitesi’nin neden nükleer santrallere karşı olduğunu şu
cümlelerle ifade ediyor.
“Nükleer santraller
sayesinde ucuz ve bol elektrik üretecek olan gelişmekte olan ülkeler artık Amerikan
yardımına gereksinim duymayacak hale gelecek ve gerçek özgürlüklerini ilan
etmeye başlayacaklardır. Nükleer enerji Üçüncü Dünya Ülkelerini onların doğal
kaynaklarını soymayı hedefleyen 300’ler Komitesi’nden kurtaracak anahtardır.”
300’ler Komitesi ve yandaş medyası özellikle nükleer
çalışmalarından nefret etmektedir. Bu yüzden de Roma Kulübü’nce desteklenen endüstriyelleşme
karşıtı “çevreci” hareketleri
desteklerler.
“Nükleer çılgınlık” diyerek nükleer santralleri önlemeyi planlamaktadırlar.
Mesaj açıktır Roma Kulübü endüstriyelleşme karşıt fikirler yaratacak ve yayacaktır. Bunun
yanında hedonizm, Gnostisizm, LGBT, büyücülük ve çevrecilik gibi anti-kültürel
akımlar desteklenecektir.
Yani 300’ler Komitesi nükleer santrallerin, üçüncü dünya
ülkelerini güçlendireceğini ve özgür bir ülke yapacağını düşünerek bu
santrallere karşı ve onun yerine hedonizmi öneriyor. Peki, içeride buna uygun
hareket eden kimler?