Nükleer
Türkiye, Nükleer yolculuğa 1956 yılında Atom Enerjisi Komisyonu Genel Sekreterliği’ni kurarak başladı. Malum şehit Başbakan Menderes dönemi. İlk araştırma reaktörü, TR-1 ihaleyi kazanan Amerikan Machine Foundary (AMF) tarafından Küçükçekmece’de 1957’de inşasına başlanarak 1962 senesinde işletmeye alındı. 1960 darbecilerinin nükleer yolculuğumuzu durdurmasıyla yasak savma kabilinden faaliyetlerine devam eden kurum. 1982’de Türkiye Atom Enerjisi Kurumu adını aldı.
Nükleer, gündemimize 1986 yılında Çernobil patlaması ile olumsuz olarak oturdu. O dönemde Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre ile defalarca konuyu görüşmüş, nükleer enerji hakkında estirilen olumsuz hava, nükleerin önemi ve Türkiye’nin hangi güçler tarafından bu enerjiye ulaşımının engellendiğini uzun uzadıya konuşarak kamuoyunu bilgilendirmeye çalışmıştık. Bakan Cahit Aral ve çay polemiğini yaşları müsait olanlar hatırlarlar.
İslam ülkeleri arasında nükleer çalışma yapabilen Pakistan ile İran var. İran’ın çalışmalarının engellenmesi için İsrail-ABD ekseninin haksız taleplerine dizgin Erdoğan, Ahmedinejad, Silva tarafından 2010 yılında imzalanan anlaşma ile vurulmuştu. Bu anlaşma sonrası P5 artı 1 mutabakatı sağlanmıştır. Donald Trump’ın tek taraflı olarak anlaşmadan çekilmesiyle onca emek boşa gitti. ABD’nin yeni yönetimi Biden ekibinin İran ile yeniden masaya oturması bölgemizin en önemli konularından biri haline geldi. Nükleer tekeli elinde bulunduran güçler kendilerine meydan okuyan Ahmedinejad ile Silva’yı, Biden’in dediği gibi demokratik yollarla siyaset sahnesinden sildiler. Ahmedinejad uzaklaştırıldı, Silva hakkında açılan yolsuzluk davaları sebebiyle hapse mahkum oldu. Dizginleyemedikleri ve bu yüzden de bedel ödettirmek istedikleri Erdoğan için de aynı yöntemi kullanmak isteyerek FETÖ terör yapılanmasına 17-25 hukuksuzluk operasyonunu yaptırdılar. ABD’de 3 Mayıs’ta yapılacak Halkbank davası da bunun bir parçası.
Son günlerde FETÖ terör örgütünün ABD’de Erdoğan karşıtlığı kampanyalarının hızlanması da nükleer enerji ile ilgili. Mantıkları şu, Türkiye-İran ile meşru ticaret yapsa bile, bu ticaret İran’a para kazandırıyor, İran da bu paraları nükleer çalışmalarda kullanıyor. Bu yüzden Halkbank cezalandırılmalı. Sen İran ile 2015 yılında masaya otur, anlaş, ama 2019 yılında Halkbank’a dava açarak uyduruk delillerle geçmişe dönük Türkiye’yi cezalandırmaya çalış.
S-400 krizinin geri planında da aynı mantık yok mu? Amerika’nın Hasımları ile Mücadele etme hakkı var. Rusya, Amerika’nın hasımı, o yüzden S-400 alırsanız ambargoya tabi olursunuz. Burada amacın Türkiye’nin hava sahasının savunmasız bırakılması olduğu gerçeği yok sayılır. S-400 krizi çözülse bile aynı ekibin söyleyeceği şey şudur, Rusya ABD’nin hasımı, siz Rusya ile nasıl nükleer bir reaktör kurarsınız, ambargoyu hakkediyorsunuz. Onlar bu cümleleri kurarken, bir taraftan İran’a ambargo koy diğer taraftan İsrail ve ABD’li firmaların bu ambargoyu delmelerine göz yum. Yine aynı şekilde bir yanda Rusya’ya ambargo koy ancak Rusya ile iş tutan İsrail, Alman, AB ve ABD’li firmalar bu ambargodan muaf. Çin’i hasım ilan et, en büyük ticareti de Çin ile yap, Çin ile ticaret yapacak Türkiye gibi ülkeleri de Uygurlar üzerinden köşeye sıkıştır. Emperyalizm, hukuku da uluslararası kuralları da kendi çıkarlarına göre uyarlıyor. Bizdeki uşakları da, demokrasi, insan hakları, basın hürriyeti gibi süslü söylemler ile Türkiye’nin kalkınmasını durdurmaya çalışırlar. Eğer Türkiye Kerkük-Yumurtalık boru hattında ısrarcı olmasa idi, ABD-İsrail’in PKK’lı itlerini terör saldırılarında kullanmasına gerek kalmazdı.
Yıllarca Sinop’ta nükleer santral yapılması için mücadele verdik. Akkuyu santralinin ilk ünitesinin temeli 2010’da Rusya ile imzalanan anlaşma gereği, 2018 yılında atıldı. Sinop santralinin Japonya ve Fransa ile anlaşmaları ve ihalesi gerçekleşmesine rağmen fiyat farkı dolayısıyla 2019 yılında yapımı durduruldu. İğne ada ile ilgili çalışmalar devam ediyor.
Bugün Rusya ile Akkuyu’da atılan üçüncü reaktörün temeli, Türkiye’nin enerji bağımsızlığındaki dönüm noktalarından biridir. İlk ünitesi 2013 yılında devreye girecek olan bu santral, İstanbul, Ankara ve İzmir’in elektrik enerji ihtiyacının yüzde 90’ını karşılayacak kapasitededir. Hak yolunda bizi yolumuzdan saptırmak isteyenlerin, Karabağ’da, Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, Akdeniz’de ne hallere düştüğünü görüyoruz. Mısır’ın Akdeniz’de kendi haklarını hatırlaması bile Yunanlıları çıldırttı. İsrail’i ise Lübnan’nın, Gazze’nin enerjisini gasp edemeyeceği korkusu sardı. İsrail-Rum ağzıyla bize Akdeniz’de yalnız kalındı edebiyatı yapanların hedefleri, Yunan’ın hırsızlığına ses çıkarabilmek için, İsrail’in hırsızlığını görmezden gel çağrısıdır.
Nükleer enerji ekonomik bağımsızlığımızı sağlayacak teknolojik rekabetimize kapı aralayacaktır. Bizi teknolojik rekabetten mahrum bırakmak isteyen güçlere rağmen gemiyi rotada tutmak maharetli kaptanın işi. Rabbim Türkiye gemisini her türlü fırtınalı denizde yüzdürme maharetini gösteren Erdoğan’a uzun ömür, mücadele gücü ve feraset versin. Bugünkü temel atma hiçbir kumpasın büyük Türkiye’nin önünün kesilemeyeceğini gösteriyor. İt ürür kervan yürür. Vesselam…..